وَاِلٰى مَدْيَنَ اَخَاهُمْ شُعَيْباًۙ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ وَارْجُوا الْيَوْمَ الْاٰخِرَ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَإِلَىٰ | ve |
|
2 | مَدْيَنَ | Medyen’e |
|
3 | أَخَاهُمْ | kardeşleri |
|
4 | شُعَيْبًا | Şuayb’i (gönderdik) |
|
5 | فَقَالَ | dedi |
|
6 | يَا قَوْمِ | kavmim |
|
7 | اعْبُدُوا | kuluk edin |
|
8 | اللَّهَ | Allah’a |
|
9 | وَارْجُوا | ve umun |
|
10 | الْيَوْمَ | gününü |
|
11 | الْاخِرَ | ahiret |
|
12 | وَلَا | ve asla |
|
13 | تَعْثَوْا | karışıklık çıkarmayın |
|
14 | فِي |
|
|
15 | الْأَرْضِ | yeryüzünde |
|
16 | مُفْسِدِينَ | bozgunculukla |
|
Şuayb aleyhisselâm Hz. Mûsâ’nın çağdaşı olan bir peygamberdir. Kitâb-ı Mukaddes’te bildirildiğine göre (Çıkış, 2/18-22; Resullerin İşleri, 7/29) uzun süre Mûsâ’yı hizmetinde çalıştırdıktan sonra onu kızıyla evlendirmiştir. Kur’an-ı Kerîm’de bu olay Hz. Şuayb’ın ismi zikredilmeden anlatılmakta (bk. Kasas 28/22-28), tefsirlerde ise Hz. Mûsâ’nın kayınpederinin Şuayb aleyhisselâm olduğu bildirilmektedir. Sînâ yarımadasının kuzeyindeki bölgenin adı olan Medyen’de peygamber olmuş; fakat onun bütün gayretlerine rağmen halkı, başka günahları yanında özellikle iş ve ticaret hayatında hukuk ve ahlâk kurallarını çiğnedikleri, insanların yolunu kesip hak dini öğrenmelerine engel oldukları için helâk olmuşlardır (bilgi için bk. A‘râf 7/85-93).
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 268-267
وَاِلٰى مَدْيَنَ اَخَاهُمْ شُعَيْباًۙ
وَ atıf harfidir. İstînâfiyye olması da caizdir. اِلٰى مَدْيَنَ car mecruru mahzuf fiile mütealliktir. Takdiri, أرسلنا (Biz gönderdik.) şeklindedir.
اَخَاهُمْ mef’ûlun bih olup beş isimden biri olduğundan nasb alameti eliftir. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. شُعَيْباً bedel olup fetha ile mansubdur.
Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve îrab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i ba’z, 3. Bedel-i iştimâl. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ وَارْجُوا الْيَوْمَ الْاٰخِرَ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَ
Fiil cümlesidir. فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Mekulü’l-kavli يَا قَوْمِ’dir. قَالَ fiilinin mef’ûlün bihi olarak mahallen mansubdur.
يَا nida harfi, قَوْمِ münadadır. Kelimenin sonundaki kesra muzâfun ileyhten ivazdır. Mütekellim ي ’sı mahzuftur. Nidanın cevabı اعْبُدُوا اللّٰهَ ’dır.
اعْبُدُوا fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. اللّٰهَ lafza-i celâli mef’ûlün bih olup fetha ile masubdur.
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ارْجُوا fiili نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir. الْيَوْمَ mef’ulün bih olup fetha ile mansubdur. الْاٰخِرَ kelimesi الْيَوْمَ’ nin sıfatı olup fetha ile mansubdur.
وَ atıf harfidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.
تَعْثَوْا fiili نَ ’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. فِي الْاَرْضِ car mecruru تَعْثَوْا fiiline mütealliktir. مُفْسِد۪ينَ kelimesi hal olup nasb alameti ى ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar.
مُفْسِد۪ينَ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاِلٰى مَدْيَنَ اَخَاهُمْ شُعَيْباًۙ فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ وَارْجُوا الْيَوْمَ الْاٰخِرَ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَ
Bu ayetle Şuayb’ın (a.s.) kıssasına geçilmiştir.
وَ , istinâfiye veya atıftır. وَاِلٰى مَدْيَنَ اَخَاهُمْ شُعَيْباًۙ cümlesinde icaz-ı hazif vardır. اِلٰى مَدْيَنَ , takdiri أرسلنا (gönderdik) olan mahzuf fiile mütealliktir.
Bu takdire göre cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ وَارْجُوا الْيَوْمَ الْاٰخِرَ cümlesi, ilk cümleye hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir. Bu cümlede Allah Teâlâ, Şuayb’ın (a.s.) sözlerini bildiriyor.
قَالَ filinin mef’ûlü olan mekulü’l-kavl يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللّٰهَ cümlesi, nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Münadanın sonundaki esre muzâfun ileyhten ivazdır.
Nidanın cevabı olan اعْبُدُوا اللّٰهَ, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Aynı üslupta gelen وَارْجُوا الْيَوْمَ الْاٰخِرَ cümlesi, hükümde ortaklık nedeniyle nidanın cevabına atfedilmiştir. Cümleler arasında inşâî olmak bakımından da mutabakat vardır.
Ahiret gününü ummak tabirinde sebep-müsebbep alakasıyla mecaz-ı mürsel vardır.
وَارْجُوا الْيَوْمَ الْاٰخِرَ [Ahiret gününü umun] yani ahiret sevabını umacak şey yapın demektir. Bu durumda, müsebbep sebebin yerine geçirilmiştir. Bunun korku manasına olan رجى’dan geldiği de söylenmiştir. (Beyzâvî)
Yine nidanın cevabına atfedilen وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَ cümlesinin atıf sebebi, hükümde ortaklıktır. Nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Nidanın cevabı ve ona matuf cümleler arasında inşâî olmak bakımından da mutabakat vardır.
تَعْثَوْا - مُفْسِد۪ينَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.