Âl-i İmrân Sûresi 115. Ayet

وَمَا يَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَلَنْ يُكْفَرُوهُۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِالْمُتَّق۪ينَ  ...

Onlar ne hayır işlerlerse karşılıksız bırakılmayacaklardır. Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanları bilir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَا ve şeyler
2 يَفْعَلُوا yapacakları ف ع ل
3 مِنْ -ten
4 خَيْرٍ iyilik- خ ي ر
5 فَلَنْ
6 يُكْفَرُوهُ inkar edilmeyecektir ك ف ر
7 وَاللَّهُ Şüphesiz Allah
8 عَلِيمٌ bilmektedir ع ل م
9 بِالْمُتَّقِينَ (günahlardan) korunanları و ق ي
 

وَمَا يَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَلَنْ يُكْفَرُوهُۜ


وَ  atıf harfidir.  مَا  iki fiili cezm eden şart ismidir. Mukaddem mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  يَفْعَلُوا  şart fiili  ن’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  مِنْ خَيْرٍ  car mecruru  مَا ’nın mahzuf haline müteallıktır. 

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  لَنْ  muzariyi nasb ederek manasını olumsuz müstakbele çeviren harftir. Tekid ifade eder.  يُكْفَرُوهُ  fiili  نْ ’un hazfıyla mansub meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. 


 وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِالْمُتَّق۪ينَ

 

İsim cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  ٱللَّهُ  lafza-i celâli, mübteda olup lafzen merfûdur. عَلِیمُۢ  haberdir.

بِالْمُتَّق۪ينَ  car mecruru  عَلِیمُۢ’e müteallıktır.  الْمُتَّق۪ينَ ’nin cer alameti  ى  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar. 

الْمُتَّق۪ينَ  sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan iftiâl babının ism-i failidir.


 

وَمَا يَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَلَنْ يُكْفَرُوهُۜ


وَ  atıftır. Şart üslubunda gelen haber cümlesinde şart harfi olan  مَا, şart fiili  يَفْعَلُوا’nun mef’ûlü konumundadır.

Şart cümlesi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Rabıta harfi  فَ  ile gelen şart cümlesi  فَلَنْ يُكْفَرُوهُۜ  menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. 

وَاللّٰهُ شَكُورٌ حَل۪يمٌۙ  [Allah iyiliği karşılıksız bırakmaz; Halîm’dir. (Tegâbün Suresi, 17)] ayetinde Allah Teâlâ mükâfatı bol bol vermekle tavsif edildiği için burada onun zıttı olan iyiliğe nankörlük nefyedilmiştir. 

Burada kelime mahrum etme manasını içerecek şekilde kullanılmıştır; sanki    [Asla ondan mahrum edilmeyeceksiniz] yani onun mükâfatından mahrum edilmeyeceksiniz manasında  فَلَنْ يُكْفَرُوهُۜ  denilmiştir.  وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِالْمُتَّق۪ينَ  [Müttakileri Allah bilir] ifadesi, müttakilerin bol mükâfata nail olacağını müjdelemekte ve Allah katında ancak takva ehli olanların kurtulacaklarına delalet etmektedir. (Keşşâf) 

Ayetteki  مَا  şart edatıdır. Şartın cevabındaki  لَنْ يُكْفَرُوهُۜ  fiili karşılığın verilmemesi 

anlamındadır.


فَلَنْ يُكْفَرُوهُ  tabirinin manası, “Onun sevabı ve mükâfatından mahrum bırakılmayacaksınız.” demektir. Cenab-ı Hak, karşılığını vermemeyi, şu iki sebepten dolayı (örtmek, karşılığını vermemek, men etmek) kelimesiyle ifade etmiştir. (Fahreddin er-Râzî)

“Onların hayır olarak yaptıkları hiçbir şey inkâr edilmez.”

Onların yaptıkları hiçbir hayır, elbette karşılıksız kalmaz. 

Başka ayetlerde hayrın karşılığının tam verilmesi, şükür olarak ifade edilmiştir. Burada hayrın karşılığının tam verilmemesi de inkâr veya nankörlük olarak vasıflandırılmıştır. Bunun sebebi böyle bir halin Allahu Teâlâ’dan sadır olmasının imkânsızlığını vurgulamak içindir. (Ebüssuûd)


وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِالْمُتَّق۪ينَ

 

Müstenefe cümlesidir. Lafza-i celâl mübteda,  عَل۪يمٌ  haberdir. İsme isnad olan bu haber cümlesi sübut ifade eder. Cümle faide-i haber ibtidaî kelamdır.  

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet hissettirme kastına matuftur.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için cümledeki lafza-i celâlde tecrîd sanatı, vardır.  

Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.

Allah her şeyi bildiği halde özellikle  عَل۪يمٌ بِالْمُتَّق۪ينَ  [muttakileri bilir] buyurulması takvaya teşvik eden tağlibtir. Cüz söylenip küll murad edilen mecaz-ı mürseldir. Ayrıca  عَل۪يمٌ  vasfı lâzım-melzûm alakasıyla müttakilere karşılığını fazlasıyla verir, anlamı taşır. Yeter ki takva vasfı devam etsin. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)

“Allah, ittika edenleri (sakınanları, takva sahibi olanları) bilir.”

Bu cümle makablini açıklayan bir zeyl mahiyetindedir. Zira Allahu Teâlâ’nın onların halini çok iyi bilmesi, elbetteki onların sevabını tam vermesini gerektirir.

Burada takva sahiplerinden murad;

- Ya onların bahtiyar bir topluluk olduğunu. Onların zamir ile değil de zahir olarak “مُتَّق۪ينَ / sakınanlar, ittika edenler” şeklinde belirtilmesi, kendilerini methetmek, ilâhî ilmin taalluk ettiği unvanı tayin etmek ve onların mükâfat sebebini bildirmek içindir. Bu da daha önce zikredilen hasletleri ihtiva eden takvadır.

- Ya da bu takva sahiplerinden maksat, bütün takva sahiplerini kapsayan muttakiler cinsidir ve anılan topluluk da öncelikle buna dahildir. (Ebüssuûd)