Âl-i İmrân Sûresi 120. Ayet

اِنْ تَمْسَسْكُمْ حَسَنَةٌ تَسُؤْهُمْۘ وَاِنْ تُصِبْكُمْ سَيِّئَةٌ يَفْرَحُوا بِهَاۜ وَاِنْ تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا لَا يَضُرُّكُمْ كَيْدُهُمْ شَيْـٔاًۜ اِنَّ اللّٰهَ بِمَا يَعْمَلُونَ مُح۪يطٌ۟  ...

Size bir iyilik dokunursa, bu onları üzer. Başınıza bir kötülük gelse, ona sevinirler. Eğer siz sabırlı olur, Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, onların hileleri size hiçbir zarar vermez. Çünkü Allah onların işlediklerini kuşatmıştır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنْ eğer
2 تَمْسَسْكُمْ size dokunsa م س س
3 حَسَنَةٌ bir iyilik ح س ن
4 تَسُؤْهُمْ onları tasalandırır س و ا
5 وَإِنْ ve eğer
6 تُصِبْكُمْ size dokunsa ص و ب
7 سَيِّئَةٌ bir kötülük س و ا
8 يَفْرَحُوا sevinirler ف ر ح
9 بِهَا ona
10 وَإِنْ eğer
11 تَصْبِرُوا sabreder ص ب ر
12 وَتَتَّقُوا ve korunursanız و ق ي
13 لَا
14 يَضُرُّكُمْ size zarar vermez ض ر ر
15 كَيْدُهُمْ onların tuzağı ك ي د
16 شَيْئًا hiçbir şekilde ش ي ا
17 إِنَّ şüphesiz
18 اللَّهَ Allah
19 بِمَا şeyleri
20 يَعْمَلُونَ onların yaptıkları ع م ل
21 مُحِيطٌ kuşatmıştır ح و ط
 

Kâfirlerin ve münafıkların müslümanların en küçük başarılarına, birlik, beraberlik ve refahlarına tahammül edemedikleri; müminlerin başına gelecek kötülük ve sıkıntılara sevindikleri bildirilmiş; onların bu menfi tutumlarına rağmen müslümanlara sabırlı olmaları, onlarla samimi dost olmaktan kaçınmaları, ancak onların hukukunu çiğnemekten de sakınmaları tavsiye edilmiştir. Zira bu davranış düşmanlıkların ortadan kalkmasına, dostlukların gelişmesine sebep olur.

Nitekim Fussılet sûresinin 34. âyetinde, “Sen (kötülüğü) en güzel olan davranışla sav; o zaman bir de göreceksin ki seninle aranızda düşmanlık bulunan kimse kesinlikle sıcak bir dost oluvermiş!” buyurulmuştur. Âyette, bu tedbirler alındığı takdirde onların tuzaklarının müminlere hiçbir zarar vermeyeceğine dikkat çekilmiştir. Allah’ın onların yaptıklarını hem bilgisiyle hem de kudretiyle kuşatmış olduğunun belirtilmesi, onların, Allah’ın bilgisi dışında ve izni olmadan hiçbir şey yapamayacaklarını ifade eder. (Kur’ân Yolu, Diyanet Tefsiri)
 

اِنْ تَمْسَسْكُمْ حَسَنَةٌ تَسُؤْهُمْۘ وَاِنْ تُصِبْكُمْ سَيِّئَةٌ يَفْرَحُوا بِهَاۜ


اِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezmeder.  تَمْسَسْكُمْ  şart fiili olup sükun üzere meczum muzari fiildir. Muttasıl zamir  كُمْ  mukaddem mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. 

حَسَنَةٌ  kelimesi تَمْسَسْكُمْ fiilinin fail olup lafzen merfûdur.

Şartın cevabı  تَسُؤْهُمْۘ  şeklindeki meczum muzari fiildir. Muttasıl zamir  هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. Faili müstetir olup takdiri  هى (o) şeklindedir.

اِنْ تُصِبْكُمْ سَيِّئَةٌ يَفْرَحُوا بِهَا  cümlesi atıf harfi  وَ ’la makabline matuftur.  اِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezmeder.  تُصِبْكُمْ  şart fiili olup meczum muzari fiildir. Muttasıl zamir  كُمْ  mukaddem mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  سَيِّئَةٌ  fail olup lafzen merfûdur. 

يَفْرَحُوا  fiili  نَ ’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و’ı fail olup mahallen merfûdur.  بِهَا  car mecruru  يَفْرَحُوا ’ye müteallıktır. 


وَاِنْ تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا لَا يَضُرُّكُمْ كَيْدُهُمْ شَيْـٔاًۜ


وَ  atıf harfidir.  اِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezmeder.  تَصْبِرُوا  fiili  نَ ’un hazfiyle meczum muzari fiildir.  Zamir olan çoğul  و’ı fail olup mahallen merfûdur. 

تَتَّقُوا  fiili atıf harfi  وَ ’la makabline matuftur.

Şartın cevabı  لَا يَضُرُّكُمْ’dur.  لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. 

يَضُرُّ  merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir  كُمْ  mukaddem mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  كَيْدُهُمْ  faildir. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  شَيْـًٔا  mef’ûlu mutlaktan naibtir. Takdiri;  شيئا من الضرر  (bir zarar) şeklindedir. 


  اِنَّ اللّٰهَ بِمَا يَعْمَلُونَ مُح۪يطٌ۟

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.  اللّٰهَ  lafzı,  اِنَّ ’nin ismidir. 

مَٓا  müşterek ism-i mevsûlu,  بِ  harfiyle birlikte   مُح۪يطٌ۟  kelimesine müteallıktır. İsm-i  mevsûlun sılası   يَعْمَلُونَ  cümlesidir. Îrabtan mahalli yoktur.  يَعْمَلُونَ  muzari fiildir.  نَ۟ ’un sübutuyla merfûdur.  مُح۪يطٌ۟  ise  اِنَّ ’nin haberidir.

مُح۪يطٌ۟  ihata etme fiilinin ism-i failidir. İhata etmek, bir şeyi tam ve mükemmel olarak idrak etmek demektir. Bu kelimenin Allah hakkında kullanılışı mecazîdir. Bir şeyi ihata edip kuşatan onu her tarafından sarar. Bu da cisimlere ait bir sıfattır. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)
 

اِنْ تَمْسَسْكُمْ حَسَنَةٌ تَسُؤْهُمْۘ وَاِنْ تُصِبْكُمْ سَيِّئَةٌ يَفْرَحُوا بِهَاۜ


Ayet fasılla gelmiş müstenefedir. Şart üslubunda haberî isnaddır.  تَمْسَسْكُمْ  müspet muzari fiil sıygasında şart fiilidir.

Cümlede mef’ûl, faile takdim edilmiştir. Müsned olan  حَسَنَةٌ ’daki tenvin, nev ve kesret ifade eder.

تَسُؤْهُمْۘ, muzari fiil sıygasında cevap cümlesidir. Şart ve cevaptan oluşan terkip şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

وَ ’la makabline atfedilen …اِنْ تُصِبْكُمْ  cümlesinde atıf sebebi tezattır. Şart üslubunda haberî isnaddır.  تُصِبْكُمْ  müspet muzari fiil sıygasında şart fiilidir. Cümlede mef’ûl, faile takdim edilmiştir. Müsned olan  سَيِّئَةٌ ’deki tenvin, nev ve kesret ifade eder.

يَفْرَحُوا, muzari fiil sıygasında cevap fiilidir. Şart ve cevaptan oluşan terkip şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

اِنْ تَمْسَسْكُمْ حَسَنَةٌ تَسُؤْهُمْۘ  cümlesiyle اِنْ تُصِبْكُمْ سَيِّئَةٌ يَفْرَحُوا بِهَاۜ cümlesi arasında dörtlü mukabele vardır.

تَمْسَسْكُمْ تُصِبْكُمْ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

حَسَنَةٌ - سَيِّئَةٌ  ve  يَفْرَحُوا - تَسُؤْهُمْۘ  kelime grupları arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır. 

İyilikle birlikte  تَمْسَسْ  [temas], kötülükle birlikte  اصب  fiilleri kullanılmıştır. Bu da gösteriyor ki iyilik hafif bir dokunma kadar basit bir şey bile olsa düşmanları üzer, kötülüğe gelince ancak düşmanların bile üzülebileceği bir seviyeye gelince sevinirler. (Sâbûnî)

اِنْ تَمْسَسْكُمْ حَسَنَةٌ  [İyilik dokunursa] cümlesinde istiare-i mekniyye vardır.  حَسَنَةٌ  için مسَ fiili kullanılmıştır. Hasene, isabet eden bir oka benzetilmiştir. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)

 

 وَاِنْ تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا لَا يَضُرُّكُمْ كَيْدُهُمْ شَيْـٔاًۜ 

 

وَ ’la makabline atfedilen …اِنْ تَصْبِرُوا cümlesi de şart üslubunda haberî isnaddır.   تَصْبِرُوا  müspet muzari fiil sıygasında şart fiilidir. 

تَتَّقُوا, şart fiiline matuftur. Atıf sebebi tezayüfdür.  شَيْـًٔاۜ ’deki tenvin nev ve kıllet ifade eder.

لَا يَضُرُّكُمْ, menfi muzari fiil sıygasında cevap fiilidir. Müsned olan  كَيْدُهُمْ’un izafet formunda gelmesiyle az sözle çok anlam ifade edilmiştir.

Şart ve cevaptan oluşan terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

كَيْدُهُمْ -  يَضُرُّكُمْ  ve  تَصْبِرُو - تَتَّقُوا  kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

اِنْ تَصْبِرُوا [Eğer sabrederseniz] cümlesi, “kâfirlerin düşmanlıklarına karşı veya teklifin ağırlığına, zorluğuna sabrederseniz” demektir. Mef’ûlün hazfı faydayı çoğaltmak içindir. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)

كَيْدُ  kelimesinin manası, insanın, başkasını istenmeyen bir durumla yüz yüze getirmek için hileler, yollar, çareler araştırmasıdır. (Fahreddin er-Râzî)

 

  اِنَّ اللّٰهَ بِمَا يَعْمَلُونَ مُح۪يطٌ۟

 

Ayetin son cümlesi fasılla gelmiş, sübut ifade eden isim cümlesidir. Faide-i haber inkarî kelamdır.

Cümleye dahil olan اِنَّ’nin isminin lafza-i celâlle gelmesi teberrük, ikaz ve korkuyu artırma amacına matuftur. 

Ayette mütekellimin  Allah Teâlâ olması hasebiyle lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl amili olan  اِنَّ ’nin haberine takdim edilmiştir. Bu takdim, tahsis ifade eder. Yani “O, onların bütün yaptıklarını kuşatır. Kuşatmadığı hiçbir şey yoktur.” Bu cümle, mamulun amiline kasrını, başka bir deyişle de olumlu mananın yanında bir de olumsuz mana ifade eder.  

Cümle mesel tarikinde tezyîl cümlesidir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır.

Bu sözden maksat bu yapılanların karşılığını sevap ve ceza olarak vereceğini bildirmektir. Bu yüzden lâzım-melzûm alakasıyla mecaz-ı mürsel vardır. ‘kuşatıcıdır’ lâzım, 'cezalandırıcıdır’ melzûmudur.

Burada Allah Teâlâ, Müslümanlara düşmanın tuzağına karşı nasıl hareket edeceklerini öğretmekte, sabır ve takvaya sarılmaya yöneltmektedir. Nitekim hakimlerden birinin, “Seni kıskanan birini yenmek istiyorsan kendi faziletini artırmaya bak!” dediği nakledilmiştir. (Keşşâf)

 اِنَّ اللّٰهَ بِمَا يَعْمَلُونَ مُحٖيطٌ   buyurmuş fakat  اِنَّ اللّٰهَ مُحٖيطٌ بِمَا يَعْمَلُونَ  buyurmamıştır. Çünkü Araplar, daha mühim ve daha ilgili şeyi cümle içinde önce zikrederler. Burada maksat, Allah’ın Alîm olduğunu beyan etmek değil, aksine amellerin Allah’ın malumu olduğunu ve onlara bir karşılık vereceğini beyan etmektir. İşte bu sebeple burada amelleri bildiğinden bahsetmiştir. Allah en iyi bilendir. (Fahreddin er-Râzî)