Âl-i İmrân Sûresi 121. Ayet

وَاِذْ غَدَوْتَ مِنْ اَهْلِكَ تُبَوِّئُ الْمُؤْمِن۪ينَ مَقَاعِدَ لِلْقِتَالِۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌۙ  ...

Hani sen mü’minleri (Uhud’da) savaş mevzilerine yerleştirmek için, sabah erken ailenden (evinden) ayrılmıştın. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِذْ hani
2 غَدَوْتَ sen erkenden غ د و
3 مِنْ -den
4 أَهْلِكَ ailen- ا ه ل
5 تُبَوِّئُ ayrılmıştın ب و ا
6 الْمُؤْمِنِينَ mü’minleri ا م ن
7 مَقَاعِدَ yerleştiriyordun ق ع د
8 لِلْقِتَالِ savaş için ق ت ل
9 وَاللَّهُ Allah da
10 سَمِيعٌ işitendi س م ع
11 عَلِيمٌ bilendi ع ل م
 

Genis tefsir icin:

https://Kur’ân.diyanet.gov.tr/tefsir/Âl-i%20İmrân-suresi/414/121-122-ayet-tefsiri

Bu ayetten itibaren 175 ayete kadar Uhud Savaşı'ndan bahsedilmektedir. Bu konuyu bilmek ayetleri daha güzel anlamamızı sağlar.

https://islamansiklopedisi.org.tr/uhud-gazvesi

 

 

Sevgili Peygamberimiz döneminde kimi konularda rüyaların yönlendirici olduğu görülmektedir. Nitekim Hz. Peygamber"in namaz vakitlerinde insanları bir araya nasıl toplayacağını düşündüğü bir sırada ashâbdan Abdullah b. Zeyd"e rüyasında ezan öğretilmiş, Allah Rasûlü de bunu onaylayarak Bilâl"den ezanı bu şekilde okumasını istemiştir.31 Ezan konusunda rüyada işaret edilen durum Hz. Peygamber tarafından uygun bulunup bunda karar kılınmış olmakla birlikte, bunun tersi olan uygulamalar da mevcuttur. Nebî (sav), Uhud Savaşı öncesinde rüyasında sağlam bir zırh içinde bulunduğunu ve boğazlanan sığırları görmüştü. 

Rasûl-i Ekrem, sağlam zırhı Medine, sığırları ise savaşanlar olarak tabir etmiş ve bu rüyayı “Şayet biz Medine"de kalırsak, onlar üzerimize geldiklerinde, onlarla savaşırız.” diyerek müşriklerle savunma savaşı yapılması gerektiğine yormuştu. Ancak daha sonra ashâbıyla yaptığı görüşmeler sonucunda meydan savaşına karar verilmişti.

Neticede Allah Rasûlü, Uhud Savaşı"nda uygulayacağı stratejiye karar verirken gördüğü rüyaya göre hareket etme konusunda ısrarcı olmamış, ashâbıyla yaptığı istişareye göre hareket etmiştir.32 Buna göre, insanların çeşitli konularda gördükleri ve hayata dair birtakım işaretler barındıran rüyaların amel konusunda bir bağlayıcılığı bulunmamaktadır. Kişisel bir bilgi kaynağı olan rüya, genel ve kesin bir hüküm ifade etmemektedir. (Hadislerle İslâm Cilt 1 Sayfa 472) 

 

وَاِذْ غَدَوْتَ مِنْ اَهْلِكَ تُبَوِّئُ الْمُؤْمِن۪ينَ مَقَاعِدَ لِلْقِتَالِۜ


وَ  istînâfiyyedir.  اِذْ  zaman zarfı, mahzuf fiile muteallıktır. Takdiri;  اذكر  şeklindedir. غَدَوْتَ  fiili muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  غَدَوْتَ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur. 

مِنْ اَهْلِ  car mecruru  غَدَوْتَ  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  كَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

تُبَوِّئُ الْمُؤْمِن۪ينَ  cümlesi  غَدَوْتَ  fiilinin failinden hal olarak mahallen mansubtur.  تُبَوِّئُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هى (o)’dur.  الْمُؤْمِن۪ينَ mef’ûlun bihtir. Cemi müzekker salim kelimeler  ي  ile nasb olurlar.  مَقَاعِدَ  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. لِلْقِتَالِ  car mecruru  تُبَوِّئُ  fiiline müteallıktır.

تُبَوِّئُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  بوأ’dir. Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef’ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef’ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.


 وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌۙ


İsim cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  ٱللَّهُ  lafza-i celâli mübteda olup lafzen merfûdur. سَمِیعٌ  birinci,  عَلِیمࣱ  ikinci haberdir.


 

وَاِذْ غَدَوْتَ مِنْ اَهْلِكَ تُبَوِّئُ الْمُؤْمِن۪ينَ مَقَاعِدَ لِلْقِتَالِۜ


وَ  atıf harfidir. Zaman zarfı  اِذْ’in , takdiri  اذكر  olan müteallakının hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.

Cer mahallindeki  غَدَوْتَ  cümlesi müspet mazi fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Fasılla gelen …تُبَوِّئُ الْمُؤْمِن۪ينَ  cümlesi  غَدَوْتَ  fiilinin failinden haldir. Müspet muzari fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.


 وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌۙ


Bu cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden oluşmuş cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır. İsim cümlesi sübut ifade eder. 

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet hissettirme kastına matuftur.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için cümledeki lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.

Cümlede  عَل۪يمٌۙ  ve  سَم۪يعٌ  şeklinde haberlerin tenvinli gelişi, bu sıfatların Allah Teâlâ’da varlık derecesinin tasavvur edilemez olduğunu, aralarında و  olmaması Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetini gösterir. Ayrıca bu  sıfatlarla ayetin anlamı arasındaki mükemmel uyum, teşâbüh-i etrâf sanatıdır. Kelimelerin arasındaki vezin uyumu ise muvazene sanatıdır.

عليم  ve  سَم۪يعٌ  kelimeleri feîl vezninde mübalağa sıygasıdır. Cümle mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. 

Tezyîl cümlesi önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.

[Allah iyi işitici ve iyi bilicidir.] sözü zımnen onlardan sadır olmaması gereken bazı söz ve fiillerin sadır olduğunu gösterir. (Ebüssuûd) 

Ayetin hitabı Efendimize olduğu için muktezâ-i zâhirin hilafına, kelamdan bileni bilmeyen yerine koymaktır. 

[Müminleri yerleştiriyordun] cümlesinde, “müminler” sözüyle umum söylenmiş, hususen Uhud’da savaşan sahabiler kastedilmiştir. Onların özellikle bu vasıflarının zikredilmesi, savaşta yerlerinden ayrılanların dinden çıkmadığını, bir hata etseler de müminlerden olduklarını bildirir.

Son cümlede lâzım-melzûm alakasıyla mecaz-ı mürsel sanatı vardır. Lâzım; Allah işiten ve bilendir. Melzûm; halinizi bilip size yardım edecektir. Konuşmalarınızı işitendir, konuştuklarınıza dikkat edin. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)

Bu ifade zımnen, onlardan sadır olmaması gereken bazı söz ve fiillerin sadır olduğunu bildirir. (Ebüssuud)