وَلَا تَهِنُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَاَنْتُمُ الْاَعْلَوْنَ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Uğradığınız zayıflıktan dolayı gevşemeyin. Başınıza gelen musibetlerden ve kaçırdığınız fırsatlar yüzünden üzülmeyin. Üstün olan sizsiniz. Herşeyden önce akide üstündür; çünkü, siz sadece Allah’a secde edersiniz. Onlarsa, O’nun yarattıkları şeylerin kimine ya da bazısına secde ederler Hayat metodunuz üstündür; çünkü siz Allah’ın gösterdiği metoda göre hareket ediyorsunuz. Onlarsa Allah’ın yarattıkları insanların hazırladığı metoda uymaktadırlar. Üstlendiğiniz rol üstündür; çünkü siz, bütün insanlığın önderliğini elinizde bulunduruyorsunuz, topyekün insanlığın öncülerisiniz. Onlarsa metodtan uzaklaşmış ve yoldan sapmışlardır. Yeryüzündeki konumunuz üstündür; Çünkü Allah’ın size vadettiği yeryüzünün mirası sizindir, onlarsa yokluğa ve unutulmaya yuvarlanıp gideceklerdir. Şayet gerçek müminlerseniz, üstün olan sizsiniz. Gerçekten inanıyorsanız, gevşemeyin, üzülmeyin! Cihad, imtihan ve arınmadan sonra sonucun sizin olması için yaralar almanız ve yaralanmanız yüce Allah’ın bir kanunudur. (Fizilal’il Kur’ân)
Tehinû kelimesinin kökü vehene (وهن) olup manası yaratılış veya ahlak yönünden zayıflık demektir.
(Müfredat)
وَلَا تَهِنُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَاَنْتُمُ الْاَعْلَوْنَ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Fiil cümlesidir. وَ istînâfiyyedir.
لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.
تَهِنُوا fiili نَ ’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
وَ atıf harfidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır.
تَحْزَنُوا fiili نَ ’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
وَ haliyyedir. İsim cümlesidir. Munfasıl zamir اَنْتُمُ mübteda olarak mahallen merfûdur. الْاَعْلَوْنَ haberdir. Cemi müzekker salim olduğu için و ’la merfû olmuştur.
الْاَعْلَوْنَ ’nin aslı اَعْلَيُونَ ’dir. Kesre ile damme arasını cem etmek dile ağır geldiğinden i’lal yapılmıştır. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)
اِنْ iki muzari fiili cezmeden şart harfidir. كُنتُم ’ün dâhil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir. تُمْ muttasıl zamiri كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. Şartın cevap cümlesi öncesinin delaletiyle hazfedilmiştir. Takdiri; فلا تهنوا ولا تحزنوا (Gevşemeyin ve hüzünlenmeyin) şeklindedir.
مُؤْمِن۪ينَ kelimesi كان ’nin haberidir. Nasb alameti ي ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler ي ile nasb olurlar.
مُؤْمِن۪ينَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir. Sülâsîsi أمن fiilidir.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkan sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَلَا تَهِنُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَاَنْتُمُ الْاَعْلَوْنَ
وَ istînâfiye, لَا nahiyedir. Cümle nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Aynı üsluptaki وَلَا تَحْزَنُوا cümlesi tezayüfle makabline atfedilmiştir.
وَ’la gelen hal cümlesi وَاَنْتُمُ الْاَعْلَوْنَ, sübut ifade eden isim cümlesi formunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedin الْ takısıyla marife oluşu bu vasfın kemâl derecede olduğunu ifade eder.
Bu ilâhî kelam, müminleri cesaretlendir (teşci’ et)mekte, kalplerini kuvvetlendir (takviye et)mekte ve Uhud Savaşı’nda maruz kaldıkları zayiat (katl ve karh) dan dolayı onları teselli etmektedir.
Uhud Savaşı’nda muhacirlerden Hamza b. Abdülmuttalib, Resulullah’ın (s.a.) sancaktarı Mus’ab b. Umeyr (r.a.) ve halasının oğlu Abdullah b. Cahş, Osman b. Maz’ûn ve Utbe’nin azatlı kölesi Sa’d (r.a.) olmak üzere beş; Ensar’dan da yetmiş sahabi şehid edilmişti.
Burada yapılan uyarı şudur: “Aldığınız yaralardan dolayı cihadda zafiyet ve gevşeklik göstermeyin ve sizden şehit edilenler için kendinizi sarsacak kadar üzüntüye kapılmayın.”
Bu cümle üç türlü tefsir edilebilir:
1- Son galibiyet sizindir. Çünkü seleflerinin hallerini gördüğünüz gibi onların sonu yok olmaktır. Şu halde bu, daha önce zımnen ifade edilen zafer ve galibiyet vaadinin sarih biçimde ortaya konmasıdır.
2- Şanları yüce olanlar sizsiniz. Çünkü siz hak üzeresiniz; sizin savaşınız Allah içindir ve sizin ölüleriniz cennettedir. Onlar ise batıl üzeredir; savaşları şeytan içindir ve ölüleri de cehennemdedir.
3- Sizin haliniz, onlarınkinden daha üstündür. Nitekim siz, Bedir’de, onlara Uhud’da uğradığınız zayiattan daha fazlasını verdirmiştiniz. (Ebüssuûd, Fahreddin er-Râzî)
Cenab-ı Hakk’ın, hitabı, “Cihada karşı gevşeklik göstermeyin ve zayıflamayın.” demektir. Bu fiilin (وهن) masdarının anlamı, zayıflık, güçsüzlük demektir. “(Sizden ölüp yaralananlar hakkında) mahzun olmayın.” demektir. (Fahreddin er-Râzî)
Burda وهن (zayıflık, güçsüzlük), mecaz anlamındadır. (Âşûr)
اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ
Ayetin fasılası fasılla gelen müstenefedir. Şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Şart cümlesi كان ’nin dâhil olduğu isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Şartın takdiri; …فلا تهنوا ولا تحزنوا [gevşemeyin mahzun olmayın] olan cevap cümlesi mahzuftur.
تَحْزَنُوا [Üzülmekle] تَهِنُوا [gevşemek] arasında mürâat-ı nazîr vardır.
Bu ayet inananlara hitap ettiği halde اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ ifadesinin gelmesi üstünlüğün inanma şartına bağlı olduğunun vurgulanması içindir. (Ömer Özbek, Arap Dili ve Belâgatı’nda Itnâb Üslûbu)
Şartın mazi fiille gelmesi, tariz ve kinaye içindir.
Ayetin mefhum-u muhalifinden anlaşıldığı üzere “Eğer üzülüyor ve gevşiyorsanız gerçekten mümin değilsiniz.” demektir. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)
Eğer siz gerçekten müminler iseniz galip gelecek olan sizsiniz, çünkü iman, mutlak surette galibiyet gerektirir. (Ebüssuûd, Fahreddin er-Râzî)
Uhud Harbi’nde müminlerin bir kısmı bozulunca o zaman düşman komutanlarından olan Halid b. Velid dağı tutmak istemiş, Resulullah da: “Sakın üzerimize yükselmesinler. Ey Allah’ım, bizim kuvvetimiz ancak Seninledir.” demişti. Bu ayet de o zaman indi diye rivayet edilmiştir. Kurtubî tefsirinde anlatıldığı üzere gerçekten Uhud’dan sonra Peygamberimiz zamanında Muhammed ümmeti hangi seferde bulundularsa muhakkak başarılı olmuşlar, ondan sonra da sahabeden bir kişi bile bulunan her İslam ordusu da öyle olmuştur. (Elmalılı)