فَاٰتٰيهُمُ اللّٰهُ ثَوَابَ الدُّنْيَا وَحُسْنَ ثَوَابِ الْاٰخِرَةِۜ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَاتَاهُمُ | onlara verdi |
|
2 | اللَّهُ | Allah (da) |
|
3 | ثَوَابَ | karşılığını |
|
4 | الدُّنْيَا | dünya |
|
5 | وَحُسْنَ | ve en güzelini |
|
6 | ثَوَابِ | karşılığının |
|
7 | الْاخِرَةِ | ahiret |
|
8 | وَاللَّهُ | (çünkü) Allah |
|
9 | يُحِبُّ | sever |
|
10 | الْمُحْسِنِينَ | güzel davrananları |
|
فَاٰتٰيهُمُ اللّٰهُ ثَوَابَ الدُّنْيَا وَحُسْنَ ثَوَابِ الْاٰخِرَةِۜ
Fiil cümlesidir. فَ istînâfiyyedir. اٰتٰي elif üzere mukadder fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir هُمُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur. ثَوَابَ ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
الدُّنْيَا elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur.
حُسْنَ kelimesi atıf harfi وَ’la ثَوَابَ matuftur. ثَوَابِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Aynı zamanda muzâftır. الْاٰخِرَةِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَ۟
İsim cümlesidir. وَ istînâfiyyedir.
ٱللَّهُ lafza-i celâli mübteda olup lafzen merfûdur. Mübtedanın haberi يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَ cümlesi haber olup mahallen merfûdur.
یُحِبُّ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. الْمُحْسِن۪ين mef’ûlun bih olup nasb alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
الْمُحْسِن۪ينَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi حسن’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
فَاٰتٰيهُمُ اللّٰهُ ثَوَابَ الدُّنْيَا وَحُسْنَ ثَوَابِ الْاٰخِرَةِۜ
فَ atıf veya istînâfiyedir. Müsbet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya şamil lafza-i celâlle gelmesi telezzüz, teberrük ve muhabbet duyguları uyandırmak içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهُ isminin zikri tecrîd sanatıdır.
حُسْنَ ثَوَابِ الْاٰخِرَةِۜ ibaresi وَ ’la ثَوَابَ الدُّنْيَا’ya atfedilmiştir. Atıf sebebi tezayüftür. Bu kelimelerin izafetle gelmesi veciz ifade içindir.
الْاٰخِرَةِۜ ve الدُّنْيَا kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
ثَوَابَ kelimesinin tekrarında tam cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
فَاٰتٰيهُمُ اللّٰهُ [Allah onlara verdi.] cümlesinde mef’ûlün takdimi, iki mef’ûl alan fiilin mef’ûlleri arasında takdime uyulması gerektiği ve tahsis içindir.
Muktezâ-i zâhirin hilafına kelamda muzari yerine mazi gelmesi, kesin olacağına işaret içindir. (Medine Balcı Dergâhu’l Kur’ân)
Bu ayette lef bölümünde geçen اغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَاِسْرَافَنَا ف۪ٓي اَمْرِنَا [Günahlarımızı ve işimizdeki aşırılıklarımızı bağışla] öğesi ile وَثَبِّتْ اَقْدَامَنَا [sebatımızı arttır] öğesinin neşr bölümündeki karşılıkları olan Allah’ın onlara [dünya nimetini ve ahiret nimetini vermesi] öğeleri arasında sıralı bir bağ bulunmamaktadır. Mürettep leff ü neşri bozan dünya nimetinin verilmesinin öne alınmış olması, muhtemelen savaş sırasında nazil olan bu ayetlerdeki müminlerin ثَبِّتْ اَقْدَامَنَا dualarına verilen karşılığın öncelenmiş olmasındandır. (Hasan Uçar, Kur’an-I Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları)
Ayette, yalnız cennet ve cennet nimetlerinin güzellikle vasıflandırılması, onların faziletini, üstünlüğünü ve Allah Teâlâ katında asıl muteber olan mükâfatın ahiret mükâfatları olduğunu bildirmek içindir. (Ebüssuûd - Keşşâf)
وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَ۟
وَ istînâfiyyedir. Sübut ifade eden isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedün ileyhin, bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi teberrük ve telezzüz amacına matuftur.
Cümlede mütekellimin Allah Teâlâ olması hasebiyle, ayetteki lafza-i celâllerde tecrîd, tekrarlanmasında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Bütün esma-i hüsnaya şamil lafza-i celâlin tekrarı, teşvik telezzüz ve teberrük içindir.
Cümle, mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır.
Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.
وَاللّٰهُ يُحِبُّ الْمُحْسِن۪ينَ۟ [Allah muhsinleri sever.] lâzım; “onlara destek verir, kafirlere karşı zafer verir” anlamı ise melzûmdur.
حُسْنَ ve الْمُحْسِن۪ينَ۟ arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
الْمُحْسِن۪ينَ۟’nin ال ile marifeliği cins için olup istiğrak anlamındadır. (Âşûr)