Âl-i İmrân Sûresi 149. Ayet

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تُط۪يعُوا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا يَرُدُّوكُمْ عَلٰٓى اَعْقَابِكُمْ فَتَنْقَلِبُوا خَاسِر۪ينَ  ...

Ey iman edenler! Siz eğer kâfir olanlara uyarsanız sizi gerisingeriye (küfre) çevirirler de büsbütün hüsrana uğrarsınız.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَا أَيُّهَا ey
2 الَّذِينَ kimseler
3 امَنُوا inanan(lar) ا م ن
4 إِنْ eğer
5 تُطِيعُوا ita’at ederseniz ط و ع
6 الَّذِينَ kimselere
7 كَفَرُوا inkar eden(lere) ك ف ر
8 يَرُدُّوكُمْ sizi çevirirler ر د د
9 عَلَىٰ üzere
10 أَعْقَابِكُمْ arkanız (küfre) ع ق ب
11 فَتَنْقَلِبُوا o zaman dönersiniz ق ل ب
12 خَاسِرِينَ kaybedenlere خ س ر
 
 144. ayette iki defa geçen ‘inkalebe ala akıbeyhi’ ifadesi Bakara/143’te de geçmişti. Bu ayette ‘yeruddûkum’ ile gelmiş ve inkalebe fiili sonrasında gelmiştir. Ayetler arasındaki anlam farklılıkları araştırılabilir.
 

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تُط۪يعُوا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا يَرُدُّوكُمْ عَلٰٓى اَعْقَابِكُمْ فَتَنْقَلِبُوا خَاسِر۪ينَ


يَٓا  nida harfidir.  اَيُّ, münada, nekre-i maksude olup damme üzere mebnidir. Nasb mahallindedir.  هَا  tenbih harfidir.  ٱلَّذِینَ  münadadan sıfat veya bedeldir.

Münadanın başında harf-i tarif varsa önüne müzekker isimlerde  اَيُّهَا, müennes isimlerde  اَيَّتُهَا  getirilir. Bunlardan sonra gelen kelime müştak ise sıfat, camid ise bedel olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

İsm-i mevsûlun sılası  ءَامَنُوا۟ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur. 

ءَامَنُوا۟  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و’ı fail olup mahallen merfûdur.

Nidanın cevabı  اِنْ تُط۪يعُوا الَّذ۪ينَ ’dır.  اِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder.  

تُط۪يعُوا  fiili ن’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Şart fiilidir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası  كَفَرُوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.  

كَفَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Şartın cevabı   يَرُدُّوكُمْ’dur.  يَرُدُّو  fiili  ن’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. 

عَلٰٓى اَعْقَابِ  car mecruru  يَرُدُّوكُمْ  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

تَنْقَلِبُوا  fiili atıf harfi  فَ  ile  يَرُدُّوكُمْ  fiiline matuftur.  تَنْقَلِبُوا  fiili  ن’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  

خَاسِر۪ينَ  hal olup fetha ile mansubtur. Nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler  ي  ile nasb olurlar.

خَاسِر۪ينَ  kelimesi ism-i faildir. İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تَنْقَلِبُوا  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İnfial babındadır. Sülâsîsi  قلب’dir.

Bu bab fiile mutavaat, mücerret yapıdaki asıl anlamıyla kullanılması gibi anlamlar katar.  

Mutavaat (dönüşlülük) kelimesinin lügat manası boyun eğme, uyma, itaat etme, tâbi olmadır.

Istılah manası; failin fiili kabul etmesidir. Failleri ile mef’ûlleri birdir. Fiildeki eylemin özneye döndüğünü bildiren karakterdir.

Gramer olarak malum fiil olup mana itibariyle meçhul manası taşır.

Not: Mutavaat fiilinin geçtiği cümlelerde mütekellimin asıl kasdı muhatabın dikkatini fiili kimin yaptığına değil, yapılmış olan fiile yönlendirmektir.

Mutavaat: Müteaddi (geçişli) fiilin gerçekleşmesi sonucunda bir şeyin eserinin ortaya çıkmasıdır. Fail fiilini mef’ûl üzerine geçirdikten, uyguladıktan sonra asıl fiili fail işlediği halde işlenen fiilden ziyade eserinden bahseden bir cümle kurulmak istendiğinde kullanılır.

Binâ klasiklerinden “develer toplandı” misalini ele alırsak müteaddi fiil toplama işini bildirmiştir. Bu işin yapılmasıyla, mef’ûl yani develer üzerinde, bir eser (sonuç) meydana gelmiştir ve bu esere, meydana gelen şeye mutavaat denir. Bu cümle nahive (cümle bilgisi) göre ayrıştırılacak olursa toplanma fiilinin faili develer olacaktır. Ancak develerin kendi kendilerine toplanması mümkün olmadığından bunları aslında toplayan çobanın, “toplamak” olan geçişli fiilinin develere geçmesi neticesinde bu “toplanma” meydana gelmiştir. Yani “toplanma”, cümle yapısına göre develerin gerçekleştirdiği bir eylem gibi görünse de hakikatte çobanın fiilinin neticesinde ortaya çıkmış bir şeydir.

Bazen de bu söz konusu örnekteki fiili işleyen ile maruz kalan aynı kişi olur ki bu da türkçe dilbilgisi klasiklerinden “Ayşe tarandı, süslendi.” örneğindeki gibi tarayanın da etkilenenin de Ayşe olması durumudur. Türkçedeki dönüşlü fiil mutavaatın tam karşılığı değilse de kullanılan fiillerin büyük bir kısmını karşılar.

Örnek: Sevdi/sevindi

Not: İnfial babı mutavaat manası kazandığında kelimenin manasına göre umumiyetle “-L” veya “-n” ekleri kazanır. Sevdi / sevindi – dövdü / dövündü – yazdı / yazıldı – kırdı / kırıldı gibi. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


 

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تُط۪يعُوا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا يَرُدُّوكُمْ عَلٰٓى اَعْقَابِكُمْ فَتَنْقَلِبُوا خَاسِر۪ينَ


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Nidanın cevabı  اِنْ تُط۪يعُوا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا  cümlesi şart üslubunda haberî isnaddır. 

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  تُط۪يعُوا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا, şart cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan … يَرُدُّوكُمْ عَلٰٓى, cevap cümlesidir. 

Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip ise şart üslubunda, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haberin şart üslubuyla verilmesi daha etkili bir ifade biçimidir. 

İman edenlerin ismi mevsûlle ifade edilmesi sonraki konuya dikkatleri çekmek ve iman edenlere tazim içindir.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا şeklindeki nida üslubu Kur’an-ı Kerim’de iman edenlere önemli bir konunun bildirileceğini haber verir. Bu üslup tekid türlerini barındırmaktadır. İlk olarak tekid unsurlarından oluşmuş bir nida harfi göze çarpar. Uzaktaki bir şahıs için kullanılan nida harfi gelmiştir, oysa Allah Teâlâ nida ettiği her varlığa çok yakındır. Bu nida harfinin gelmesi söylenecek şeylerin Allah katında bir mekânı olduğu konusunda uyarmak içindir. Sonra اَيُّ harfi gelmiştir. Bu harf nida ile akabindeki elif-lamlı kelimeyi birbirine bağlar. Müphem bir harftir, takip eden kelimeyle açıklanır. Böylece ibhamdan sonra beyan gelir. Arkadan gelecek olan konu için kişiyi hazırlar ve uyarır. Sonra yine bir tenbih harfi olan هَا gelir. (Muhammed Ebu Musa, Min Esrâri’t Ta’bîri’l Kur’ânî, s. 43)

Bazı salihler Allah Teâlâ’nın  ايَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا  [Ey iman edenler]  sözünü işitince sanki Allah’ın nidasını işitmiş gibi  لبيك وسعديك  “Emret Allah'ım, emrine amadeyim.” der. Böyle söylemek Kur’an’ın edebidir.

Yüce Allah,  يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا  hitabı ile Kur’an’ın 88 yerinde müminlere hitap etmiştir. “Ey iman edenler” ifadesi hep Medenî surelerde geçmiştir. Bu hitap bir teşriftir. Mekkî surelerde “ey insanlar” ifadesi vardır. Medine’de emir ve yasaklar fazlalaşmıştır. Mekke'de fazla emir ve yasak yoktur.

Muhataplara “Ey müminler!” diye seslenilmesi onlara, bu iman sahibinin Allah'ın emirlerine güzel bir şekilde sarılması ve itaat etmesi, yasaklarından da sakınması gerektiğini hatırlatır. (Safvetu't Tefasir) 

Hitabın nida ve tenbih ile başlaması, muhtevanın pek önemli olduğunu göstermek içindir.

Muhatapların iman ile vasıflandırılmaları, onların düşmanlarından farklı olduğunu göstermek suretiyle hallerini kendilerine hatırlatmak ve onda sebatlarını sağlamak içindir. Nitekim  اِنْ تُط۪يعُوا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا  [Eğer kâfirlere itaat ederseniz...] ifadesinde münafıkların küfür ile vasıflandırılması, yine aynı gayeye matuf olup onlardan nefret ettirmek ve onlara uymaktan sakındırmak içindir. (Ebussuûd)

الَّذ۪ينَ ’ler arasında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır. İsm-i mevsullerde ayrıca tevcih sanatı vardır.

Tezayüfle makabline atfedilen  فَتَنْقَلِبُوا خَاسِر۪ينَ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Hal olan  خَاسِر۪ينَ  dolayısıyla cümlede ıtnâb vardır.

Ökçe üzerinde geri dönmek; harpten kaçmak anlamında kinaye veya dinden dönmek anlamında istiaredir.

فَتَنْقَلِبُوا - يَرُدُّوكُمْ  arasında mürâât-ı nazîr vardır.

اٰمَنُٓوا - كَفَرُوا  arasında tıbak-ı icab vardır.

[Sizi arkanıza çevirirler] cümlesi istiare-i tebeiyyedir. İmandan sonra tekrar küfre dönmek, insanın arkasına dönmesine benzetilmiştir. İnsan arkasına dönünce eskide kalan kötülüklere tekrar düşmüş olur ki bu da ikinci bir kötülüktür. 

Mefhumu şartı; “İtaat etmezseniz sizi arkanıza çeviremezler, sebat üzere olmaya devam edersiniz. Hüsrana değil, başarıya ulaşırsınız.” (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)

اٰمَنُٓوا - تُط۪يعُوا - كَفَرُوا - يَرُدُّوكُمْ - فَتَنْقَلِبُوا  kelimelerinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belagat)