اِنَّ الَّذ۪ينَ تَوَلَّوْا مِنْكُمْ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِۙ اِنَّمَا اسْتَزَلَّهُمُ الشَّيْطَانُ بِبَعْضِ مَا كَسَبُواۚ وَلَقَدْ عَفَا اللّٰهُ عَنْهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ حَل۪يمٌ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | إِنَّ | şüphesiz |
|
2 | الَّذِينَ | kimseleri |
|
3 | تَوَلَّوْا | yüz çevirip giden |
|
4 | مِنْكُمْ | içinizden |
|
5 | يَوْمَ | gün |
|
6 | الْتَقَى | iki topluluğun |
|
7 | الْجَمْعَانِ | karşılaştığı |
|
8 | إِنَّمَا | şüphesiz |
|
9 | اسْتَزَلَّهُمُ | (yoldan) kaydırmak istemişti |
|
10 | الشَّيْطَانُ | şeytan |
|
11 | بِبَعْضِ | bazı |
|
12 | مَا | dolayı |
|
13 | كَسَبُوا | yaptıkları işlerden |
|
14 | وَلَقَدْ | ama elbette |
|
15 | عَفَا | affetti |
|
16 | اللَّهُ | Allah |
|
17 | عَنْهُمْ | onları |
|
18 | إِنَّ | şüphesiz |
|
19 | اللَّهَ | Allah |
|
20 | غَفُورٌ | çok bağışlayandır |
|
21 | حَلِيمٌ | halimdir |
|
اِنَّ الَّذ۪ينَ تَوَلَّوْا مِنْكُمْ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِۙ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûlu, اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası تَوَلَّوْا مِنْكُمْ ‘dur.
تَوَلَّوْا elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. مِنْكُمْ car mecruru failin mahzuf haline mütealliktir.
يَوْمَ zaman zarfı, تَوَلَّوْا fiiline mütealliktir. الْتَقَى ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. الْتَقَى elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. الْجَمْعَانِ fail olup müsenna olduğu için ref alameti ا ' dir.
الْتَقَى fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.İf’al babındandır. Sülâsîsi لقي ’dir.İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
اِنَّمَا اسْتَزَلَّهُمُ الشَّيْطَانُ بِبَعْضِ مَا كَسَبُواۚ
اِنَّمَا kaffe ve mekfufedir. Kaffe; men eden, alıkoyan anlamında olup buradaki ma-i kaffeden kasıt ise اِنَّ harfinden sonra gelen ve onun amel etmesine mani olan مَا’dır.
اسْتَزَلَّهُمُ fiili اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. اسْتَزَلَّهُمُ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri Muttasıl zamir هُمُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. الشَّيْطَانُ fail olup lafzen merfûdur.
بِبَعْضِ car mecruru اسْتَزَلَّهُمُ fiiline müteallıktır.
Müşterek ism-i mevsûl مَا, muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası كَسَبُوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
كَسَبُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اسْتَزَلَّ fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil istif’al babındandır. Sülâsî fiili زلل ’dir. Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikad gibi anlamları katar.
وَلَقَدْ عَفَا اللّٰهُ عَنْهُمْۜ
وَ istînâfiyyedir. لَ harfi mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvaattiedir. قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder.
عَفَا elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur. عَنْهُمْ car mecruru عَفَا fiiline müteallıktır.
اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ حَل۪يمٌ۟
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. اللّٰهَ lafza-i celâli إِنَّ ’nin ismi olup lafzen mansubdur.
غَفُورٌ kelimesi إِنَّ ’nin haberidir. حَل۪يمٌ۟ ise ikinci haberdir.غَفُورٌ - حَل۪يمٌ۟ isimleri mübalağa sıygasındadır. Son derece affeden ve son derece merhamet eden demektir.Mübalağalı ism-i fail kalıp bu vasfın mevsufta surekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّ الَّذ۪ينَ تَوَلَّوْا مِنْكُمْ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِۙ اِنَّمَا اسْتَزَلَّهُمُ الشَّيْطَانُ بِبَعْضِ مَا كَسَبُواۚ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. اِنَّ ile tekid edilen ilk cümle faide-i haber inkârî kelamdır. اِنَّ ’nin isminin ism-i mevsûlle gelmesi bahsi geçenleri tahkir amacına matuftur.
Müphem yapısı gereği tevcih anlamı ihtiva eden mevsûlün sılası تَوَلَّوْا مِنْكُمْ يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِۙ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Âşûr; gizli hezimetin sebebini açıklayan beyani istinaf cümlesi olduğunu söylemiştir. Bunun sebebi şeytanın onların ayartmasıdır.
اِنَّ ’nin haberi olan …اِنَّمَا اسْتَزَلَّهُمُ الشَّيْطَانُ cümlesi اِنَّمَا kasr edatıyla tekid edilmiş müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.
Muzâfun ileyh konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَا ’nın sılası كَسَبُواۚ, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûllerde tevcîh sanatı vardır.
اِنَّمَا ile yapılan kasr, kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur.
اِنَّمَا ile yapılan kasrlarda muhatap konunun cahili değildir ve doğruluğuna itiraz etmiyordur ya da bu konuma konulmuştur. Muhataba konunun bilindiği tenbih edilir. اِنَّمَا edatı; siyakında açıkça veya zımnen bir sorunun olduğu ayetlerde cevap olarak gelir. (Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi, Fatma Serap Karamollaoğlu)
يَوْمَ الْتَقَى الْجَمْعَانِۙ [İki grubun karşılaştığı gün] ifadesi Uhud Savaşı’ndan kinayedir.
[Şeytan onları kaydırdı.] tabirinde istiare vardır. [Kaydırma] fiili, şeytanın günaha düşürmesi manasında istiare edilmiştir. Kayan kişi dengesini kaybeder, amacına ulaşmakta zorlanır. Günah sebebiyle kalbindeki iman sağlamlığı bozulan kişi de cennet hedefine ulaşmakta zorlanır.
Âşûr الزَّلَلُ kelimesinin hata yapmak manasında müstear olduğunu, sin ve te harflerinin de tekid ifade ettiğini söylemiştir.
تولي arkasını dönmek demektir ama bunda gazaplanmak, reddetmek ve küçümsemek, hor görmek manaları da vardır. Bu fiilin kökü olan ولي zıt anlamlı fiillerdendir. Hem dost oldu hem düşman oldu demektir. Mevla, hem köle hem sahip anlamındadır. تَوَلَّوْا’nın manasıyla: “bu savaşı hor görerek, küçümseyerek, reddederek kızgınlıkla geri dönenler” demektir.
Demek ki yaptığımız işler, şeytanın bizim ayağımızı kaydırmasına sebep olur. [Şeytan içinizden geri dönenlerin ayaklarını kaydırmaya, şüphesiz işledikleri bazı şeyler] yani günahlar “sebebiyle yeltenmiştir”; zelleye düşmelerini/ayaklarının kaymasını isteyerek onları yanlışa çağırmıştır. Yani Uhud Savaşı’nda yenilgiye uğrayanların alanı bırakıp kaçmalarının sebebi, şeytana itaat edip günah işlemeleridir. Kendilerini işte bundan dolayı desteklemedim, işbu sebeple gönüllerini güçlendirmedim ve gerisin geri kaçtılar. Şöyle de denmiştir: Şeytanın, bunların ayaklarını kaydırmaya yeltenmesi, alanı bırakıp gitmeleridir; şeytan onları buna, daha önce işledikleri günahları sebebiyle davet edebilmiştir; çünkü günah, sahibini çekip bir başka günaha götürür. Nitekim işlenen bir taat de sahibini ikinci bir taate götürür ve ilk taat, ikincisini getiren bir lütuf olur. (Keşşâf)
Ka’bî şöyle demiştir: “Bu ayet, günahların Allah’a nispet edilmeyeceğine delalet eder. Çünkü Allahu Teâlâ, bu ayette onları şeytana nispet etmiştir. Bu, Allahu Teâlâ’nın Musa’dan (a.s.) naklettiği, [Bu, şeytanın işindendir. (Kasas Suresi, 15)]; Yusuf’tan (a.s.) rivayet ettiği, [Şeytan benimle kardeşlerimizin arasını bozduktan sonra da… (Yusuf Suresi, 100)] ve Musa’nın (a.s.) arkadaşı Yûşa’dan (a.s.) naklettiği, [Bunu bana ancak şeytan unutturdu. (Kehf Suresi, 63)] sözleri gibidir.” (Fahreddin er-Râzî)
Hakk Teâlâ, şeytanın onların ayaklarını hangi hususta kaydırmak istediğini beyan etmedi. Çünkü affı zikrederken günahın çeşidini belirtmeye gerek yoktur. Ama alimler bundan muradın, ganimete rağbet ederek, cihaddan gevşeklik göstererek ve de ihlastan saparak, onların mevzilerini terk etmesi olabileceğini söylemişlerdir. Bunlardan hangisi olmuş olursa olsun, doğrusu şu ki Allah Teâlâ onları affetmiştir. (Fahreddin er-Râzî)
بِبَعْضِ مَا كَسَبُواۚ cümlesindeki ب ilsâk ifade etmektedir ve manası da “Onlardan birtakım günahlar sadır olmuştur. Ve bu günahlar sebebiyle de şeytan, onların ayaklarını kaydırabilmişti.” şeklindedir.
Manası, “Şeytan, yaptıkları bütün şeylerde değil, fakat bazı şeylerde onların ayağını kaydırıp günaha düşürmüştü.” şeklindedir. Bundan murad, onların kâfir olmayıp dinlerini terk etmediklerini; aksine bu ayak kaymasının onların bazı amellerinde vuku bulduğunu beyan etmektir. (Fahreddin er-Râzî)
وَلَقَدْ عَفَا اللّٰهُ عَنْهُمْۜ
وَ, istînâfiyye; cümle, müstenefedir. Mahzuf kasemin cevabı olan cümlede لَ kasemin cevap harfi, قَدْ ise tekid harfidir. Bu cevap cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.
Kasem cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Cevap cümlesi ile mahzuf kasem cümlesinden oluşan terkip, kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya şamil lafza-i celâlle marife olması telezzüz ve teberrük içindir.
İsm-i celâlin zahir olarak gelmesi, mehabeti artırmak ve illeti (sebebi) tekid içindir. (Ebüssuûd)
اِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ حَل۪يمٌ۟
Önceki cümlenin ta’lili olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Lafza-i celâl اِنَّ ’nin ismi, غَفُورٌ haberi, حَل۪يمٌ ise ikinci haberidir. İsme isnad olan bu haber cümlesi sübut ifade eder. Cümle, faide-i haber inkarî kelamdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan lafza-i celâlle marife olması telezzüz ve teberrük içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için cümledeki lafza-i celâllerde tecrîd sanatı, tekrarında ise reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
Allah’ın غَفُورٌ ve حَل۪يمٌ sıfatlarının tenvinli gelişi bu sıfatların Allah Teâlâ’da varlık derecesinin tasavvur edilemez olduğuna işaret eder. Haber olan iki vasfın aralarında و olmaması Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetini gösterir.
غَفُورٌ - حَل۪يمٌ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu teşâbüh-i etrâf sanatıdır.
Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.
غَفُورٌ - حَل۪يمٌ۟ - عَفَا kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Tövbe edip bağışlanma diledikleri için [Allah onları affetti, kuşkusuz, Allah günahları bağışlayıcıdır; Halim’dir.] cezalandırmakta acele etmez. (Keşşâf)
Cahilin iki zıddı vardır. Alim ve hilm sahibi. Duygularına kapılarak hareket eden cahil, aksi ise teenni ile hareket eden, halimdir.