فَرِح۪ينَ بِمَٓا اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۙ وَيَسْتَبْشِرُونَ بِالَّذ۪ينَ لَمْ يَلْحَقُوا بِهِمْ مِنْ خَلْفِهِمْۙ اَلَّا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَۢ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَرِحِينَ | sevinirler |
|
2 | بِمَا | şeylerden |
|
3 | اتَاهُمُ | kendilerine verdikleri |
|
4 | اللَّهُ | Allah’ın |
|
5 | مِنْ | -ndan |
|
6 | فَضْلِهِ | lutfu- |
|
7 | وَيَسْتَبْشِرُونَ | ve müjdelemek isterler |
|
8 | بِالَّذِينَ | kimselere |
|
9 | لَمْ |
|
|
10 | يَلْحَقُوا | henüz yetişemeyen(lere) |
|
11 | بِهِمْ | kendilerine |
|
12 | مِنْ |
|
|
13 | خَلْفِهِمْ | arkalarından |
|
14 | أَلَّا |
|
|
15 | خَوْفٌ | korku olmadığına |
|
16 | عَلَيْهِمْ | onlara |
|
17 | وَلَا |
|
|
18 | هُمْ | onların |
|
19 | يَحْزَنُونَ | üzüntüye uğramayacaklarına |
|
Fedale فضل :
فَضْلٌ itidali aşan ziyade ve artıştır.
Fazlalık iki kısma ayrılır: 1- Övülen türden ziyade/artma. Örneğin ilim ve hilmin artması gibi.. 2- Yerilen türden ziyade/artma. Örneğin öfkenin gerekenin üzerinde artması gibi..
Övülen hususlarda daha çok فَضْلٌ sözcüğü, yerilen hususlarda ise فُضُولٌ sözcüğü kullanılır.
Ayrıca فَضْلٌ kelimesi iki şeyden birinin diğerine üstünlüğü ile alakalı kullanıldığında cins (hayvan cinsinin bitki cinsine üstünlüğü), nev' insanın kendi dışındaki canlılardan üstünlüğü) ve zât (bir adamın başka bir adama üstün olması) üstünlüğü olarak üç kısma ayrılır.
Herhangi bir zorlama ve zorunluluk olmaksızın verilen her atiyyeye/bağışa da فَضْلٌ denir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de farklı formlarda 104 kez geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekilleri Fâzıl, fazilet, fazla, fuzuli, efdal, fodul, Fâdıl, Fazilet, (Hılful)fudul'dur. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
فَرِح۪ينَ بِمَٓا اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۙ
فَرِح۪ينَ önceki ayetteki يُرْزَقُونَ fiilinin failinin veya اَحْيَٓاءٌ kelimesinin hali olup mansubtur. Nasb alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler ي ile nasb olurlar. فَرِح۪ينَ kelimesi sıfat-ı müşebbehedir.
مَٓا müşterek ism-i mevsûlu, بِ harf-i ceriyle birlikte فَرِح۪ينَ ’ye müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
اٰتٰي elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir هُمُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur. مِنْ فَضْلِه۪ car mecruru اٰتٰيهُمُ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَيَسْتَبْشِرُونَ بِالَّذ۪ينَ لَمْ يَلْحَقُوا بِهِمْ مِنْ خَلْفِهِمْۙ
وَ haliyyedir. Atıf olması da caizdir. يَسْتَبْشِرُونَ fiili mahzuf mübtedanın haberidir. Takdiri; هم (onlar) şeklindedir.
يَسْتَبْشِرُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûlu, بِ harf-i ceriyle birlikte يَسْتَبْشِرُونَ fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası لَمْ يَلْحَقُوا ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.
يَلْحَقُوا fiili, ن’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. بِهِمْ car mecruru يَلْحَقُوا fiiline müteallıktır.
مِنْ خَلْفِ car mecruru يَلْحَقُوا fiilindeki failinin mahzuf haline müteallıktır. Takdiri; كائنين من خلفهم أو باقين من خلفهم (Onların ardından baki olanlar.) şeklindedir. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يَسْتَبْشِرُونَ fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstifâl babındadır. Sülâsîsi بشر ’dir. Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikad gibi anlamları katar.
اَلَّا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَۢ
اَلَّا daki أنّ tekid ifade eden muhaffefe أنْ ’dir. İsmi olan şan zamiri mahzuftur. خَوْفٌ عَلَيْهِمْ cümlesi اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. خَوْفٌ mübtedadır. عَلَيْهِمْ car mecruru, mübtedanın mahzuf haberine müteallıktır.
Veya لَا cinsini nefyeden olumsuzluk harfidir. خَوْفٌ mübtedadır. عَلَيْهِمْ car mecruru, mübtedanın mahzuf haberine müteallıktır. خَوْفٌ kelimesi لَا ’nın ismidir. عَلَيْهِمْ car mecruru, لَا’nın mahzuf haberine müteallıktır.
لَا هُمْ يَحْزَنُونَۢ cümlesi atıf harfi وَ ile öncesine atfedilmiştir. لَا zaiddir. Nefy harfinin tekrarı olumsuzluğu tekid içindir. Munfasıl zamir هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur.
يَحْزَنُونَ fiili haber olarak mahallen merfûdur. Muzari fiildir. نَ ’un sübutuyla merfûdur.
Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
اَلَّا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ [Onlar için hiçbir korku yoktur.] ifadesi, الَّذ۪ينَ’den bedel olup “Geride bıraktıkları müminlerin hallerini yani onların kıyamet günü güven içinde diriltileceklerini anlayarak bunu kendilerine müjdeliyorlar.” anlamına gelmektedir. Yani bunu kendilerine Allah tebşîr etmiş; onlar da bununla sevinmiş; istibşâr etmişler; müjdelemek istemişlerdir. (Keşşâf)فَرِح۪ينَ بِمَٓا اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۙ وَيَسْتَبْشِرُونَ بِالَّذ۪ينَ لَمْ يَلْحَقُوا بِهِمْ مِنْ خَلْفِهِمْۙ
فَرِح۪ينَ, Allah katında rızıklananların halidir. Hal, anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır. Mecrur mahaldeki مَٓا ism-i mevsûlu başındaki harfi cerle birlikte فَرِح۪ينَ’ye müteallıktır. Tevcîh anlamı ihtiva eder. Sılası olan اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۙ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
فَضْلِه۪ۙ izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan فَضْلِ , şan ve şeref kazanmıştır.
وَيَسْتَبْشِرُونَ بِالَّذ۪ينَ لَمْ يَلْحَقُوا بِهِمْ مِنْ خَلْفِهِمْۙ cümlesinde وَ hal veya istînâfiyyedir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.
Takdiri هم olan mübtedanın haberi olarak gelen …يَسْتَبْشِرُونَ cümlesi, muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mahzufla birlikte faide-i haber ibtidaî kelam olan isim cümlesinin haberinin muzari fiil formunda gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve istimrar ifade eder. Muzari fiilin tecessüm özelliği sayesinde olay kolayca göz önünde canlanır.
Mecrur mahaldeki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ’nin sılası olan لَمْ يَلْحَقُوا بِهِمْ مِنْ خَلْفِهِمْۙ, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
فَرِح۪ينَ - يَسْتَبْشِرُونَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
“Ruhların, bu ikinci bakımdan duydukları neşe ve sevinç, birincisinden duyduklarından daha ileri ve mükemmeldir. Binaenaleyh ayetteki ‘rızıklanırlar’ kelimesi birinci dereceye, ‘sevinerek’ kelimesi de ikinci dereceye işarettir. İşte Cenab-ı Hakk bundan dolayı ‘Allah’ın lütfu inayetinden kendilerine verdiği şeyler ile sevinerek…’ buyurmuştur. Yani onların bu sevinçleri rızık sebebi ile değil, rızkın kendilerine verilmesi sebebiyledir. Çünkü rızık ile meşgul olan kendisi ile meşgul olmuş olur. Fakat kendisine rızık verilmesine bakan kimse, rızkı veren ile meşgul olmuş olur. Hakkı, başka bir sebepten ötürü isteyen kimse Hak’tan mahrum olur.” (Fahreddin er-Râzî)
İstibşâr, müjdeleme ile tahakkuk eden sürûr ve sevinç demektir. “İstifâl” babının aslı, fiili talep etmek ifade eder. Binaenaleyh müjde veren kimse sürûru talep edip de müjde ve beşaret ile onu bulan kimse demektir. (Fahreddin er-Râzî)
اَلَّا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَۢ
اَلَّا, nefy harfi لَا ve muhaffefe olan أن ’den oluşmuştur. Şan zamirinin ve عَلَيْهِمْ’in müteallakı olan haberin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Mübteda olan خَوْفٌ ’un nekre gelmesi nev ve kıllet ifade eder. Olumsuz siyakta nekre, selbin umumuna işaret eder.
Makabline tezayüfle atfedilmiş وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَۢ cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır. Takdim edilmiş müsnedün ileyhten önce nefy harfinin gelmesi tahsis ifade etmiştir. Ayrıca müsnedin muzari fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve medh makamı olması sebebiyle de istimrar ifade eder.
Muzari fiildeki tecessüm özelliği sayesinde olay muhatabın muhayyilesinde canlanır. Bu da konunun daha iyi kavranmasına yardımcı olur.
يَحْزَنُونَۢ - فَرِح۪ينَ ve يَسْتَبْشِرُونَ - يَحْزَنُونَۢ kelime grupları arasında tıbâk-ı îcab vardır.
اَلَّا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ [Onlara korku yoktur.] sözünden sonra üzülmeyeceklerinin söylenmesi tetmim ıtnâbıdır.
يَحْزَنُونَۢ - خَوْفٌ ve الَّذ۪ينَ - مَٓا kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
خَلْفِ ile خْوف arasında bir harf farkı ile cinas-ı muzariye lahik vardır. (Medine Balcı Dergâhu’l Kur’an)
اَلَّا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ [Onlar için hiçbir korku yoktur.] ifadesi, الَّذ۪ينَ’den bedel olup “geride bıraktıkları müminlerin hallerini yani onların kıyamet günü güven içinde diriltileceklerini anlayarak bunu kendilerine müjdeliyorlar.” anlamına gelmektedir. Yani bunu kendilerine Allah tebşîr etmiş; onlar da bununla sevinmiş; istibşâr etmişler; müjdelemek istemişlerdir. Şehitlerin durumlarının ve kendilerinden sonraya kalanları müjdelediklerinin zikredilmesi, geride kalanları daha çok taat işlemeye ve daha ciddi cihad etmeye teşvik etmekte; şehitlik makamını ve şehitlerin elde ettiği mükâfatı onların da arzulamasını sağlamaya çalışmaktadır; kendisi bir güzelliğe nail olup da aynısını din kardeşleri için isteyen kişileri övmekte; müminlerin ahirette kurtuluşa ereceklerini müjdelemektedir. (Keşşâf,Ebüssuûd, Elmalılı, Âşûr)
Korku, gelecekte vâki olabilecek bir kötülüğün beklenmesinden ötürü hissedilir. Hüzün ise geçmişte mevcut olan birtakım menfaatlerin elden kaçırılması sebebiyle hissedilir. Böylece Hakk Teâlâ, ilerde kıyametin hallerine dair gelecek şeyler hususunda onlar için bir korkunun söz konusu olmadığını ve dünya nimetlerinden kaçırıp elde edemedikleri şeyler hususunda da onlar için bir hüznün ve kederin söz konusu olmadığını beyan etmiştir. (Fahreddin er-Râzî)