Âl-i İmrân Sûresi 23. Ayet

اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا نَص۪يباً مِنَ الْكِتَابِ يُدْعَوْنَ اِلٰى كِتَابِ اللّٰهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ يَتَوَلّٰى فَر۪يقٌ مِنْهُمْ وَهُمْ مُعْرِضُونَ  ...

Kendilerine Kitap’tan bir pay verilenleri görmüyor musun ki, aralarında hüküm vermesi için Allah’ın Kitabına çağrılıyorlar da sonra içlerinden bir kısmı yüz çevirerek dönüp gidiyor.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَلَمْ
2 تَرَ görmedin mi? ر ا ي
3 إِلَى
4 الَّذِينَ kimseleri
5 أُوتُوا verilmiş olan ا ت ي
6 نَصِيبًا bir (nasip) pay ن ص ب
7 مِنَ -tan
8 الْكِتَابِ Kitap- ك ت ب
9 يُدْعَوْنَ çağırılıyorlar da د ع و
10 إِلَىٰ
11 كِتَابِ Kitabına ك ت ب
12 اللَّهِ Allah’ın
13 لِيَحْكُمَ hüküm versin diye ح ك م
14 بَيْنَهُمْ aralarında ب ي ن
15 ثُمَّ sonra
16 يَتَوَلَّىٰ dönüyorlar و ل ي
17 فَرِيقٌ bir topluluk ف ر ق
18 مِنْهُمْ onlardan
19 وَهُمْ ve onlar
20 مُعْرِضُونَ yüz çeviriyorlar ع ر ض
 

Nasip, haz, halak, kıst kelimelerinin hepsi de pay manasındadır. Ama aralarında farklar vardır.

Nasip arzu edilen ve edilmeyen şeyler için kullanılır. 

Haz sadece güzel şeylerde kullanılır. Sahibini yücelten bir şeydir. 

Halak arkadaşının veya sahibinin bir nasip olarak takdir ettiği hayırdır. Senin hakkın değil. Başkası onu sana takdir etmiş. 

Kıstta adalet vardır. Nasip adaletli veya adaletsiz olabilir. Nasip daha umumidir. (Farklar Sözlüğü)

.

 

اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا نَص۪يباً مِنَ الْكِتَابِ يُدْعَوْنَ اِلٰى كِتَابِ اللّٰهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ


Hemze  istifham harfidir.  لَمۡ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.  تَرَ  illet harfinin hazfiyle meczum muzari fiildir. Fail müstetir olup takdiri  أنت’dir.

ٱلَّذِینَ  cemi müzekker has ism-i mevsûlu,  إِلَى  harf-i ceri ile birlikte  تَرَ  fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası  اُو۫تُوا نَص۪يبًا مِنَ الْكِتَابِ ’dir. اُو۫تُوا  meçhul mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.  نَص۪يبًا  mef’ûlun bihtir.  مِنَ الْكِتَابِ  car mecruru  نَص۪يبًا’in mahzuf sıfatına müteallıktır. 

يُدْعَوْنَ  fiili  الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا’nun hali olarak mahallen mansubtur. يُدْعَوْنَ  fiili نَ 'un sübutuyla merfû meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.  اِلٰى كِتَابِ  car mecruru  يُدْعَوْنَ  fiiline müteallıktır.  للّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

لِ  harfi,  یَحۡكُمَ  fiilini gizli  اَنْ ’le nasb ederek manasını sebep bildiren masdara çeviren cer harfidir.  اَنْ  ve masdar-ı müevvel, لِ  harf-i ceriyle birlikte  يُدْعَوْنَ  fiiline müteallıktır.  یَحۡكُمَ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو’dir.

 بَیۡنَ  mekân zarfı  یَحۡكُمَ  fiiline müteallık olup mef’ûlun fihdir. Muttasıl zamir  هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

 

ثُمَّ يَتَوَلّٰى فَر۪يقٌ مِنْهُمْ وَهُمْ مُعْرِضُونَ


 ثُمَّ  hem zaman açısından hem de rütbe (bir mertebeden bir mertebeye geçiştir.)  açısından terahi ifade eder. (Âşûr) 

يَتَوَلّٰى فَر۪يقٌ مِنْهُمْ  cümlesi  يُدْعَوْنَ ’ye matuftur. Hal cümlesine atıf olduğundan mahallen mansubtur. يَتَوَلّٰى  elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir.  فَر۪يقٌ  fail olup lafzen merfûdur.  مِنْهُمْ  car mecruru  فَر۪يقٌ ’un mahzuf sıfatına müteallıktır. 

Cümle  فَر۪يقٌ مِنْهُمْ ’in hali olarak mahallen mansubtur. İsim cümlesidir.

Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  مُعْرِضُونَ  haber olup ref alameti  وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.

مُعْرِضُونَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

 İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَتَوَلّٰى fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi  ولي ’dir.

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.


 

اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا نَص۪يباً مِنَ الْكِتَابِ يُدْعَوْنَ اِلٰى كِتَابِ اللّٰهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ


Müstenefe cümlesi olan ayet istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Muzari fiile dahil olan  لَمْ, muzari fiili olumsuz maziye çevirmiştir.

Ayetteki istifham gerçek manada soru değil, takrîr ve tevbih amaçlı haber cümlesi olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Ayrıca ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için istifhamda, tecâhül-i ârif sanatı vardır. 

Takrir: Muhatabın bildiği bir şey soru şeklinde dile getirilir ve ondan bunu tasdik etmesi istenir. Bunda ikna edici, inandırıcı delil vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meani İlmi)

Mecrur mahaldeki has ism-i mevsûlün sılası ...اُو۫تُوا نَص۪يبًا  müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûlde tevcih sanatı vardır.

اُو۫تُوا نَص۪يبًا مِنَ الْكِتَابِ [Kendilerine kitaptan pay verilmiş olanlara bak!]  Burada kastedilen Yahudi alimleridir, bunların Tevrat’tan bol miktarda nasiplendikleri ifade edilmektedir.

الْكِتَابِ  kelimesinden murat Tevrat’tır. الْ  ile marife olması ahd içindir. Cins için olduğu da söylenmiştir. (Âşûr)

مِنَ الْكِتَاب  ifadesindeki  مِنَ ; ya kısmilik, ba’diyet ya da beyan içindir. Veya onlar inzal edilmiş kitaplar cinsinden ya da levhalardan Tevrat’ı tahsil etmişlerdir ki bu da çok büyük bir paydır. (Keşşâf - Âşûr)

Bu ayetin muhatabı, öncelikle Resulullah (sav), sonra da ehl-i kitabın halini ve kötü işlerini gören herkestir. Dikkatleri ehl-i kitabın çirkin hallerine çeken bu ayet aynı zamanda onların İslam'ın yegâne hak din olduğuna dair kendilerine bilgi geldikten sonra uyuşmazlığa düştüklerinin bir açıklamasıdır. (Ebüssuûd) 

نَص۪يبًا  kelimesinin nekre olarak zikredilmesi (bir nasip, denmesi), o nasibi tazim içindir. Bunun aksi yani tahkir manası ise bu makama uygun değildir. Çünkü bu makam, onların hallerinin son derece takbih edildiği bir makamdır. (Ebüssuûd)

Nasip, haz, halak, kıst kelimelerinin hepsi de pay manasındadır. Ama aralarında farklar vardır.

Nasip, arzu edilen ve edilmeyen şeyler için kullanılır. Haz sadece güzel şeylerde kullanılır. Sahibini yücelten bir şeydir. 

Halak, arkadaşının veya sahibinin bir nasip olarak takdir ettiği hayırdır. Senin hakkın değildir. Başkası onu sana takdir etmiştir. 

Kıstta adalet vardır. Nasip adaletli veya adaletsiz olabilir. Nasip daha umumidir. (Farklar Sözlüğü)   

الَّذ۪ينَ ’den hal olan  يُدْعَوْنَ اِلٰى كِتَابِ اللّٰهِ   cümlesi faide-i haber ibtidaî kelam olan müspet muzari fiil cümlesidir. Fiil meçhul bina edilerek mef’ûle dikkat çekilmiştir. Hal cümleleri ıtnâb babındandır. 

كِتَابِ اللّٰهِ  [Allah’ın kitabı]’ndan murat Kur’an'dır. Zira Yahudiler, Kur’an’ın Allah’ın kitabı olduğunu biliyorlardı ve bunda şüpheleri dahi yoktu.

كِتَابِ اللّٰهِ   cümlesinin zamir ile ifadesi mümkünken ism-i celâlin zikri ve kitabın ona izafesi ile  كِتَابِ اللّٰهِ [Allah’ın kitabı] denmesi, onların icabetinin zaruretini beyan, bu kitaba başvurmalarının vücûbunu tekid ve ism-i celâle izafetle o kitabı teşrif içindir. (Ebüssuûd)

Gizli  أن’le nasb olarak masdar teviliyle  يُدْعَوْنَ  fiiline müteallık olan  لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ  cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.


ثُمَّ يَتَوَلّٰى فَر۪يقٌ مِنْهُمْ


Bir zaman aralığı ifade eden  ثُمَّ  ile  يُدْعَوْنَ’ye atfedilen  يَتَوَلّٰى فَر۪يقٌ   cümlesi, müspet muzari fiil cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

ثُمَّ  atıf harfi rütbe açısından terahi ifade eder. (Âşûr)

يَتَوَلّٰى  kibir ve nefretten mecazdır. Asıl manası ise mekândan uzaklaştırma ve terk etmektir. (Âşûr)

فَر۪يق ’daki tenvin tahkir ifade eder. (Âşûr)

Ayetin وَ ’la gelen son cümlesi de  فَر۪يقٌ’dan hal olarak gelmiş ıtnâbtır. Sübut ifade eden isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

يُدْعَوْنَ اِلٰى كِتَابِ اللّٰهِ  [Allah’ın kitabına çağrılmak] sözünde mef’ûle isnad vardır. Kitaba değil, hükmünü kabule çağrılırlar.

يَتَوَلّٰى - مُعْرِضُونَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Hak Teâlâ’nın,  لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ [Aralarında hakem olsun diye] buyruğunun manası, “Kitap, aralarında hükmetsin diye.” şeklindedir. Hükmetmenin kitaba nispet edilmesi, meşhur bir mecazdır. Bu ifade meçhul sıygasıyla “Hükmolunsun… diye” şeklinde de okunmuştur. (Fahreddin er-Râzî,Tefsir-i Kebir)

يُدْعَوْنَ اِلٰى كِتَابِ اللّٰهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ [Aralarında hükmetmesi için Allah’ın kitabına çağrılıyorlar da] yani Tevrat’a davet ediliyorlar. Bir görüşe göre Kur’an’a çağrılıyorlar. Çünkü Kur’an, Tevrat’ı tasdik etmektedir. “Aralarında hükmetmesi için” yani hüküm vermesi için. Kitapta hükmün açıklaması vardır. Bu sebeple hüküm ona izafe edilmiştir. Kur’an-ı Kerim de içerisinde müjde ve uyarıya dair haberler bulunduğu için müjdeleyici ve uyarıcı diye isimlendirilmiştir. (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr- Ebüssuûd-Fahreddin er-Râzî,Tefsir-i Kebir)


وَهُمْ مُعْرِضُونَ


Cümle sübut ifade eden isim cümlesi formunda gelmiş faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

وَهُمْ مُعْرِضُونَ  cümlesi hal-i müekkidedir. Hal cümleleri ıtnâb sanatıdır. (Âşûr)