ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَالُوا لَنْ تَمَسَّنَا النَّارُ اِلَّٓا اَيَّاماً مَعْدُودَاتٍۖ وَغَرَّهُمْ ف۪ي د۪ينِهِمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | ذَٰلِكَ | bu (hareketleri) |
|
2 | بِأَنَّهُمْ | onların |
|
3 | قَالُوا | demelerindendir |
|
4 | لَنْ |
|
|
5 | تَمَسَّنَا | bize dokunmayacak |
|
6 | النَّارُ | ateş |
|
7 | إِلَّا | başka |
|
8 | أَيَّامًا | birkaç günden |
|
9 | مَعْدُودَاتٍ | sayılı |
|
10 | وَغَرَّهُمْ | ve onları yanıltmıştır |
|
11 | فِي |
|
|
12 | دِينِهِمْ | dinlerinde |
|
13 | مَا | şeyler |
|
14 | كَانُوا | oldukları |
|
15 | يَفْتَرُونَ | uyduruyor |
|
Dinleri hakkında uydurdukları şey onları aldatmıştır.
Yahudiler kendilerine sayılı günler dışında ateşin dokunmayacağına inandıkları için günah işlemekten çekinmiyorlardı. 40 gün boyunca günah işlediler, buzağıya taptılar, cezaları da o kadar az diye düşünüyorlardı.
ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَالُوا لَنْ تَمَسَّنَا النَّارُ اِلَّٓا اَيَّاماً مَعْدُودَاتٍۖ
İşaret ismi ذَ ٰلِكَ mübteda olup mahallen merfûdur. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir. أَنَّ masdar harfidir. İsim cümlesine dahil olur. İsmini nasb haberini ref yapar, cümleye masdar anlamı verir.
أَنَّ ve masdar-ı müevvel mecrur mahalde olup بِ harf-i ceriyle birlikte ذَ ٰلِكَ ’nin mahzuf haberine müteallıktır. بِ harf-i ceri sebebiyyedir. هُمْ muttasıl zamiri أَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.
قَالُٓوا fiili أَنَّ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. Damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Mekulü’l-kavli لَنْ تَمَسَّنَا النَّارُ’dur. لَنْ muzariyi nasb ederek manasını olumsuz müstakbele çeviren harftir. Tekit ifade eder. تَمَسَّ mansub muzari fiildir. Muttasıl zamir نا mef'ûlun bih olarak mahallen mansubtur. النَّارُ kelimesi faildir.
اِلَّٓا hasr edatıdır. Zaman zarfı اَيَّامًا kelimesi تَمَسَّنَا fiiline müteallıktır. مَعْدُودَاتٍ ibaresi اَيَّامًا’in sıfatıdır.
وَغَرَّهُمْ ف۪ي د۪ينِهِمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. غَرَّ fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. ف۪ي د۪ينِ car mecruru غَرَّ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Müşterek ism-i mevsûl مَا, fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası كَانَ’nin dahil olduğu isim cümlesidir. Îrabtan mahalli yoktur.
كَانُوا nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. كَانُوا ’nin ismi, cemi müzekker olan وا ; muttasıl zamir olarak mahallen merfûdur. كَانُوا’nun haberi olan يَفْتَرُونَ fiili mahallen mansubtur.
يَفْتَرُونَ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftial babındandır. Sülâsîsi فري ’dir. İftial babı fiille mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَالُوا لَنْ تَمَسَّنَا النَّارُ اِلَّٓا اَيَّاماً مَعْدُودَاتٍۖ
Ayet fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisal olan ta’lil cümlesidir.
Sübut ifade eden isim cümlesi formunda olup faide-i haber ibtidaî kelamdır. أَنَّ ve masdar-ı müevvel, بِ harfi nedeniyle mecrur mahalde olup ذَ ٰلِكَ’nin mahzuf haberine müteallıktır. Haberin mahzuf oluşu, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Ayette بِ , sebebiyyedir. Çünkü onlar bunu birkaç gün müstesna azaptan emniyet içinde oldukları iddiaları sebebiyle yapmışlardır. (Âşûr)
Masdar-ı müevvel olan cümle faide-i haber talebî kelamdır. Bu cümlede müsned fiil cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiilin mekulü’l-kavli ise menfi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Yahudiler sözlerini لَنْ ve اِلَّٓا ile oluşmuş kasrla tekit etmişlerdir. Kasr fiille mef’ûlun fih arasındadır. Bu durumda kasr-ı sıfat ale’l-mevsûf olması caizdir. Yani fail tarafından gerçekleştirilen fiil, zikredilen mef'ûle tahsis edilmiştir. Başka mef'ûllere değil. Ama o mef'ûlde vâki olan başka fiiller vardır. Ama kasr-ı mevsûf ale’s-sıfat olması da caizdir. Yani bu durumda fail, mef'ûl üzerinde gerçekleşen fiile tahsis edilmiş olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)
İşaret ismi ذٰلِكَ de istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)
Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması, işaret edilenin önemini vurgular. ذَ ٰلِكَ ile müşarun ileyh en kâmil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman müşarun ileyhi bu işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamdan bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan/57, s. 190)
Onların haktan yüz çevirmelerinin sebebi, “İşlediğimiz günahlar ve hatalar yüzünden sayılı günlerden yani vaktiyle buzağıya taptığımız günlerden başka, ateş bize dokunmayacaktır.” demiş olmalarıdır. İşte bu yanlış inanç, onların zihnine tamamen yerleşmiş ve böylece onlar, ahiretin çetin hallerini kendileri için kolaylaştırmışlardır. (Ebüssuûd)
[Ateş bize ancak sayılı günler dokunur.] sözü kizbi haberdir.
لَنْ masdar harfidir. Masdar-ı müevvel mekulü'l-kavl olarak nasb mahallindedir.
وَغَرَّهُمْ ف۪ي د۪ينِهِمْ مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ
Cümle وَ ’la ...قَالُوا cümlesine atfedilmiştir. Müsbet fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Fiilin mef’ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَا ’nın sılası كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlenin müsnedinin muzari fiil formunda gelmesi hükmü takviye, hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiil muhatabın dikkatini tecessüm özelliğiyle uyararak konuyu anlamasında yardımcı olur.
ف۪ي د۪ينِهِمْ ibaresindeki فِی harfinde istiare vardır. Bilindiği gibi فِی harfi zarfiye manasındadır. Ayette din, içi olan bir şeye benzetilerek istiare yapılmıştır. Câmi’ her ikisindeki mutlak irtibattır.
وَغَرَّهُمْ ف۪ي د۪ينِهِمْ sözünde, Yahudilerin “Bizim peygamber olan atalarımız bize şefaat edeceklerdir.” veya “Allah, Yakub evladından yeminini bozanlar dışında kimseye azap etmeyeceğini vadetmiştir.” demeleri, dinleri hakkında kendilerini aldatmıştır. İşte o Yahudiler bundan dolayı o çirkin fiilleri işlemişlerdir. (Ebüssuûd)
غَرَّ- يَفْتَرُونَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
[Onların vaktiyle uydurdukları şeyler de dinleri hakkında kendilerini yanıltmıştır.] الغرور aldatmak anlamına gelir. Bir görüşe göre doğru olmayan şeyler için tamah etmektir. Bu ifade قَالُوا ifadesine atıftır. ف۪ي د۪ينِهِمْ [Dinleri konusunda] kısmı ile ilgili olarak Mukatil, “Yani batıl olan dinleri konusunda onları aldatmıştır.”; Dahhâk ise “Hak dinleri konusunda onları aldatmıştır.” şeklinde açıklama yapmışlardır. مَا كَانُوا يَفْتَرُونَ [İftira attıkları şeyler] Yani Allah’a, “Biz Allah’ın çocukları ve sevdikleriyiz. O bize günahlarımız sebebiyle sadece az bir zaman azap eder.” şeklindeki iftiraları onları aldatmıştır. (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr)