Âl-i İmrân Sûresi 22. Ayet

اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۘ وَمَا لَهُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَ  ...

Onlar, amelleri, dünyada da, ahirette de boşa gitmiş kimselerdir. Onların hiç yardımcıları da yoktur.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أُولَٰئِكَ böylece
2 الَّذِينَ
3 حَبِطَتْ boşa çıkmıştır ح ب ط
4 أَعْمَالُهُمْ onların yaptıkları ع م ل
5 فِي
6 الدُّنْيَا dünyada د ن و
7 وَالْاخِرَةِ ve ahirette ا خ ر
8 وَمَا ve yoktur
9 لَهُمْ onların
10 مِنْ hiçbir
11 نَاصِرِينَ yardımcıları ن ص ر
 

Habeta حبط :

 حبط Boşa çıkmak demektir. Amelin boşa çıkarak heder olması birkaç şekilde olur:

Birincisi: Ameller dünyevi olur. Bundan dolayı kıyamet gününde hiç bir fayda vermez.

İkincisi: Ameller uhrevi olur, fakat bu amellerin sahibi, onlarla Allah'ın rızasını amaçlamamıştır. Üçüncüsü: Ameller salih olur ama onların mukabilinde bunları bastıracak kadar da kötü ameller bulunur. İşte mizanın hafif gelmesiyle de işaret edilen de budur.  (Müfredat)

  Kur’ân’ı Kerim’de 16 ayette geçmiştir. (Mucemul Müfehres)

  Türkçede kullanılan bir türevi bulunmamakla birlikte Kur’ân-ı Kerim'de 10'dan fazla geçmesi sebebiyle kitabın Arapça kelimeler sözlüğü bölümüne alınmıştır.(Kur’ânı Anlayarak Okuma Rehberi)

 

اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۘ


Ayet, önceki ayetteki  اِنَّ ’nin ikinci haberi olarak mahallen merfûdur. İsim cümlesidir. İşaret ismi  اُو۬لٰٓئِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  haber olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ’dır.

حَبِطَتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  تۡ  te’nis alametidir.  اَعْمَالُ  faildir. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

فِي الدُّنْيَا  car mecruru  اَعْمَالُ ’nun mahzuf haline müteallıktır.  الْاٰخِرَةِۘ  kelimesi atıf harfi  وَ ’la  الدُّنْيَا ’ya matuftur.

فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ [Bunların amelleri hem dünyada hem de ahirette boşa gitmiştir.] Çünkü onlar dünya hayatında lanet ve rüsvalık hükmüne, ahirette ise azaba maruz kalmışlardır. Şayet, ‘’ اِنّ ’nin haberinin başına neden  فَ  gelmiştir?’’ dersen şöyle derim: Çünkü  اِنّ ’nin ismi ceza manası ihtiva etmektedir; sanki  الَّذ۪ينَ يَكْفُرُونَ  فَبَشِّرْهُمْ [inkâr edenler… var ya onları azapla müjdele!] denilmiştir. Bu,  مَنْ يَكْفُرْ  فَبَشِّرْهُمْ  [kim inkâr ederse onu azapla müjdele] manasındadır. Buradaki  اِنّ, mübtedanın manasını değiştirmemektedir; dolayısıyla, varlığı yokluğu gibidir, ancak  اِنّ  yerine  لَيْتَ [keşke] ya da  لَعَلَّ [belki] ifadesi gelmiş olsaydı, mübtedanın manası değiştiği için  فَ’nin gelmesi mümkün olmazdı. (Keşşâf)      


وَمَا لَهُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَ


وَ  atıf harfidir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  لَهُمْ  car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.

 مِنْ  harfi zaiddir. نَاصِر۪ينَ  lafzen mecrur, muahhar mübteda olarak mahallen merfûdur.  نَاصِر۪ينَ ’nin cer alameti  ى  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.


 

اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ حَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۘ وَمَا لَهُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَ


Ayet  fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi kemâl-i ittisâldir. Önceki ayetteki  اِنَّ ’nin ikinci haberi olan bu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin işaret ismi olarak gelmesi tahkir kastına matuftur.

Has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’nin müsned olması o kişilere tahkir ifade eder. Mevsûller müphem yapıları nedeniyle tevcih ihtiva ederler.

Mevsûlün sılası müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Ayetin fasılası  وَ , مَا لَهُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَ ’la sıla cümlesine atfedilmiştir. Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır.  لَهُمْ  mahzuf mukaddem habere mütellıktır.

Muahhar haber نَاصِر۪ينَ ’ye  dahil olan مِنْ  harfi, zaiddir. Tekid ifade eder.

Cümle faide-i haber talebî kelamdır.

 الدُّنْيَا - الْاٰخِرَةِۘ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

 فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۘ  [Dünyada ve ahirette] Yani ne dünyada ne de ahirette bir fayda elde edebilirler. Bilakis dünyada yağma, katil, cizye gibi zorluklara; ahirette ise hiç bitmeyen azaba düçar olacaklardır. Onların dünyada ve ahirette amellerinin karşılığı boşa gitmiştir. Allah katında dünya sevabı, hamd senâ ve kerametler, ahiret sevabı ise cennette müminlere vaad edilen nimetler ve derecelerdir. مَا لَهُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَ [Onların hiçbir yardımcısı da yoktur.] Yani onlardan dünya ve ahiretteki bu utanç ve azabı giderebilecek kimse yoktur.  (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr) 

Âşûr, buradaki  من  harfinin umum ifade ettiğini söylemiştir.

Allahu Teâlâ, ilk tehdidi ile onlar için elem ve kötülük sebeplerinin toplandığını, ikincisi ile menfaat yollarının onlara tamamen kapandığını, bu üçüncü tehdit ve vaîd’i ile de onlar için bunların, hiçbir yardımcıları ve koruyucuları olmayacak şekilde vuku bulacağını göstermiştir. Allah en iyisini bilir. (Fahreddin er-Râzî)