Âl-i İmrân Sûresi 29. Ayet

قُلْ اِنْ تُخْفُوا مَا ف۪ي صُدُورِكُمْ اَوْ تُبْدُوهُ يَعْلَمْهُ اللّٰهُۜ وَيَعْلَمُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ  ...

De ki: “İçinizdekini gizleseniz de, açığa vursanız da Allah onu bilir. Göklerdeki her şeyi, yerdeki her şeyi de bilir. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قُلْ de ki ق و ل
2 إِنْ eğer
3 تُخْفُوا gizleseniz خ ف ي
4 مَا olanı
5 فِي
6 صُدُورِكُمْ göğüslerinizde ص د ر
7 أَوْ veya
8 تُبْدُوهُ açığa vursanız onu ب د و
9 يَعْلَمْهُ onu bilir ع ل م
10 اللَّهُ Allah
11 وَيَعْلَمُ ve bilir ع ل م
12 مَا olanı
13 فِي
14 السَّمَاوَاتِ göklerde س م و
15 وَمَا ve olanı
16 فِي
17 الْأَرْضِ yerde ا ر ض
18 وَاللَّهُ Allah
19 عَلَىٰ
20 كُلِّ her ك ل ل
21 شَيْءٍ şeye ش ي ا
22 قَدِيرٌ kadirdir ق د ر
 

قُلْ اِنْ تُخْفُوا مَا ف۪ي صُدُورِكُمْ اَوْ تُبْدُوهُ يَعْلَمْهُ اللّٰهُۜ


Fiil cümlesidir. قُلْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت’dir.  اِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezmeder. Mekulü’l-kavli  تُخْفُوا مَا ف۪ي صُدُورِكُمْ’dir. تُخْفُوا  şart fiili  ن’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

Müşterek ism-i mevsûl  مَا , mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. ف۪ي صُدُورِ  car mecruru ism-i mevsûlun mahzuf sılasına müteallıktır. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اَوْ  atıf harfidir.  تُبْدُو  şart fiili  ن ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

Şartın cevabı  يَعْلَمْهُ اللّٰهُ ’dur.  يَعْلَمْ  meczum muzari fiildir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur. 


 وَيَعْلَمُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ


Fiil cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir. يَعْلَمُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. 

Müşterek ism-i mevsûl  مَا , mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası mahzuftur. فِي السَّمٰوَاتِ  mahzuf sılaya müteallıktır. 

مَا فِي الْاَرْضِ  cümlesi atıf harfi وَ ’la makabline atfedilmiştir.


 وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ


İsim cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir. İsim cümlesidir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, mübteda olup lafzen merfûdur.

 عَلٰى كُلِّ  car mecruru قَد۪يرٌ ’e müteallıktır. شَيْءٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. قَد۪يرٌ  ise haber olup lafzen merfûdur.

قَد۪يرٌ mübalağalı ism-i fail kalıbıdır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ismi fail; bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ismi failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

قُلْ اِنْ تُخْفُوا مَا ف۪ي صُدُورِكُمْ اَوْ تُبْدُوهُ يَعْلَمْهُ اللّٰهُۜ


Ayetin ilk cümlesi fasılla gelmiş müstenefedir. Emir üslubunda talebî inşâî isnad olan cümlede mekulü’l-kavl, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Şart cümlesi …تُخْفُوا  muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müşterek ism-i mevsûl  مَا ’nın sılasının hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. ف۪ي صُدُورِكُمْ  bu mahzuf sılaya müteallıktır.

Mevsûller müphem yapıları nedeniyle tevcih ihtiva ederler. 

تُخْفُوا , تُبْدُوهُ’ya matuftur. 

Şartın cevabı  يَعْلَمْهُ اللّٰهُۜ, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  Bütün esma-i hüsnayı bünyesinde toplayan lafza-i celâlin müsnedün ileyh olarak gelmesi, kalplerde haşyet uyandırmak içindir. 

Mütekellim Allah Teâlâ olduğu için lafza-i celâllerde tecrîd sanatı vardır.

تُخْفُوا - تُبْدُوهُ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

[De ki göğüslerinizde olanı gizlerseniz veya açığa vurursanız, Allah onu bilir.] ibaresi  اِنْ تُبْدُوا مَا ف۪ٓي اَنْفُسِكُمْ اَوْ تُخْفُوهُ  şeklindeki Bakara Suresi 284. ayetin aksi olarak gelmiştir. Makam bunu gerektirmektedir. Bakara Suresinde konu, insanın kendi nefis muhasebesidir. Burada Allah’ın ilmi açısından önce gizlenenlerin söylenmesi uygun olmuştur. 

Gizli olanı bilmek O’nun ilminin genişliğini ifade eder. Vurgu için öne geçmiştir.

وَيَعْلَمُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ


وَ  istînâfiyyedir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mef’ûl konumundaki müşterek ism-i mevsûllerin sıla cümleleri mahzuftur. Bu îcâz-ı hazif sanatıdır. 

السَّمٰوَاتِ - الْاَرْضِۜ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

يَعْلَمُ - مَا - فِي  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

وَيَعْلَمُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ  ifadesi husustan (özel olandan) sonra umumu (geneli) tekid ve açıklama olarak zikretmek kabilindendir. (Ebüssuûd) 

Önce göklerin gelmesi sonra yerin gelmesi; göklerde olanı bilmenin bizim için daha zor olması dolayısıyladır. Yerde olanları daha kolay öğrenebiliyoruz.

وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ


İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Takdim  kasrıyla tekid edilmiş cümle faide-i haber talebî kelamdır.

عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ amiline takdim edilmiştir. Bu cümle, mamulun amile kasrını başka bir deyişle de olumlu ifadenin yanında bir de olumsuz mana ifade eder. O, her şeye kâdirdir. Muktedir olmadığı hiçbir şey yoktur. 

شَيْءٍ deki tenvin kesret, tazim ve nev ifade eder.

قَد۪يرٌ۟ mübalağalı ism-i fail kalıbıdır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Bu cümle Allah Teâlâ’nın tüm mevcudattaki tasarrufunun umumiliğine delalet etmektedir. Var olanı yok etmek ve yok olanı da var etmek yalnız O’nun elindedir. 

عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ  ifadesi maksûrun aleyh, قَد۪يرٌ۟  ise maksûrdur 

Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Önceki cümleyi tekid için gelirler. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir. 

وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ  cümlesinde ism-i celâlin zamir yerine açık olarak zikredilmesi ilâhî heybeti artırmak ve durumun korkunç olduğunu ifade etmek içindir. Bu cümle makabli için bir zeyl olup “Bununla beraber Allah, kendisinden sakınmanız için sizi uyarır.” (Âl-i İmran 3/28) cümlesine de bir izahtır. Yani O zat-ı akdes Allahu Teâlâ, zâtî ilim sıfatına sahip olmakla diğer bütün zatlardan ayrılır. Aynı zamanda zâtî kudret sıfatına da sahiptir. O’nun kudreti, her şeyi kapsar ve hiçbir şey O’nun hakimiyeti dışına çıkamaz. (Ebüssuûd) 

اللّٰهُ  lafzı ayette iki defa zikredilmiştir. Lafza-i celâlin teberrük ve haşyet uyandırma, korkuyu artırma amacına matuf tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Bu ayetin Bakara Suresi 29. ayet gibi  وَهُوَ بِكُلِّ شَیۡءٍ عَلِیمࣱ  şeklinde bitmesi gerektiği sanılabilir. Ancak siyak üzerinde düşünülünce ayetin kudretle bitmesinin daha uygun olduğu anlaşılır. Çünkü müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinen müminler, bu kâfirlerin müminlerin gücünün yetmeyeceği menfaati sağlayacağını zannediyor demektir. Bunun için Allah Teâlâ böyle yapanları uyarmakta ve dönüşün kendisine olduğunu hatırlatmaktadır. Onların gizlediğini ve açıkladığını bilmekle kalmaz, semalarda ve arzda olan her şeyi bilir. Onlara hakiki manada menfaat verecek olan da sadece O’dur. O halde müminlere düşen de kâfirlere değil, O’nun kudretine sığınmaktır. Zira kâfirlerin onlara yardım etmeye gücü yetmez. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bediî İlmi)