قَالَ رَبِّ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَقَدْ بَلَغَنِيَ الْكِبَرُ وَامْرَاَت۪ي عَاقِرٌۜ قَالَ كَذٰلِكَ اللّٰهُ يَفْعَلُ مَا يَشَٓاءُ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قَالَ | dedi ki |
|
2 | رَبِّ | Rabbim |
|
3 | أَنَّىٰ | nasıl? |
|
4 | يَكُونُ | olur |
|
5 | لِي | benim |
|
6 | غُلَامٌ | oğlum |
|
7 | وَقَدْ | halbuki |
|
8 | بَلَغَنِيَ | bana gelip çatmış |
|
9 | الْكِبَرُ | ihtiyarlık |
|
10 | وَامْرَأَتِي | ve karım da |
|
11 | عَاقِرٌ | kısırken |
|
12 | قَالَ | (Allah) dedi |
|
13 | كَذَٰلِكَ | öyle (ama) |
|
14 | اللَّهُ | Allah |
|
15 | يَفْعَلُ | yapar |
|
16 | مَا | şeyi |
|
17 | يَشَاءُ | dilediği |
|
Hz. Zekerriya duayı Rabbine yaptı.
Cevap meleklerle geldi.
Şimdi yine duasının kabulune olan şaşkınlığını araya melekleri koymaksızın Rabbine iletiyor. Ayette geçen “enna” soru sormayı değil hayreti ifade eder… Hemen bir sonraki ayette bu defa cevap Allah’dan geliyor. (Esin Durgun)
Kebera كبر :
كَبِيرٌ sözcüğünün temel anlamı sayılarla ilgilidir. Müstear olarak anlamsal hususlarda yani soyut şeylerde de kullanılır. كَبِيرَةٌ sözcüğü yaygın dilde cezası büyük olacak her türlü günahla ilgili kullanılır. Çoğulu كَبائِرٌ şeklinde gelir. Aynı kökten gelen كِبْرٌ , تَكَبُّرٌ ve إسْتِكْبارٌ kelimeleri mana olarak birbirine yakındır. كِبْرٌ sözcüğü insanın kendini beğenip başkasından küçük görmesinden doğan insana özgü bir davranıştır. İnsanın kendini başkasından daha büyük görmesi demektir. Büyüklenmenin en büyüğü olan تَكَبُّرٌ tekebbür ise Allah'a karşı gösterilen büyüklenmedir. إسْتِكْبارٌ 'a gelince bu da iki şekilde ortaya çıkar: Birincisi: İnsanın büyük olmaya çalışması ve bunu istemesidir. Bu eğer gerekli şekilde, gereken yerde ve gereken zamanda olursa güzeldir. İkincisi: İnsanın sahip olmadığı bir şeyle ya da özellikle övünüp kendini ona sahipmiş gibi göstermesidir. Yerilmekte olan da budur. تَكْبِيرٌ kavramı ise bir şeyi büyük/ulu görmek anlamında olduğu gibi demek suretiyle Yüce Allah'ı tazim şekli olarak ve O'na ibadet etme ve yürekte O'na karşı ta'zim hissi taşıma anlamında da kullanılır.Son olarak كُبارٌ sözcüğü كَبِيرٌ'den daha beliğdir. كُبّارٌ sözcüğü ise bundan daha etkili ve beliğdir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de türevleriyle 161 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekilleri kibir, kibar, tekbir ekâbir, tekebbür ve Kübra'dır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
قَالَ رَبِّ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَقَدْ بَلَغَنِيَ الْكِبَرُ وَامْرَاَت۪ي عَاقِرٌۜ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. Mekulü’l-kavli رَبِّ ’dir. Nida harfi ve muzâfun ileyh mahzuftur. رَبِّ kelimesinin sonundaki esre, mütekellim zamirinden ivazdır.
Nidanın cevabı اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ ’dur. اَنّٰى istifham ismi كَيْفَ manasındadır. Hal olarak mahallen mansubtur veya اَيْنَ manasındadır. يَكُونُ fiiline müteallıktır.
يَكُونُ tam nakıs fiildir. ل۪ي car mecruru يَكُونُ fiiline müteallıktır. غُلَامٌ ise يَكُونُ fiilinin failidir.
وَ haliyyedir. قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder. بَلَغَنِيَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Sonundaki ن۪ vikayedir. Mütekellim zamiri ي ise mef’ûlun bih olup mahallen mansubtur. الْكِبَرُ kelimesi بَلَغَ fiilinin failidir.
وَ atıf harfidir. امْرَاَت۪ي mübtedadır. Mütekellim zamiri ي ise muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. عَاقِرٌ haberdir.
قَالَ رَبِّ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَقَدْ بَلَغَنِيَ الْكِبَرُ وَامْرَاَت۪ي عَاقِرٌ [Zekeriyya, ‘Rabbim!’ dedi, ‘Bana ihtiyarlık gelip çattığına, üstelik karım da kısır olduğuna göre benim nasıl oğlum olabilir?] اَنّٰى kelimesi iki anlama gelir: كَيْفَ [Nasıl?] ve اَيْنَ [Nereden?] Buradaki olumsuzluk güç yetirememek anlamında değildir. Bilakis nereden geleceği sorulmaktadır. Çocuk edinme yoluyla mı yoksa eşinden çocuk olması şeklinde mi yahut başka bir yolla mı, yaşlı halde kalarak mı yoksa gençliğe döndürülerek mi olacağının bildirilmesi konusunda bir taleptir. (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr)
قَالَ كَذٰلِكَ اللّٰهُ يَفْعَلُ مَا يَشَٓاءُ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. كَذٰ car mecruru mahzuf mübtedanın haberine müteallıktır. Takdiri; الأمر كذلك şeklindedir. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir.
Mekulü’l-kavli اللّٰهُ يَفْعَلُ مَا يَشَٓاءُ ’dur. اللّٰهُ lafza-i celâli, mübteda olup lafzen merfûdur. يَفْعَلُ fiili haber olarak mahallen merfûdur. Müşterek ism-i mevsûl مَا, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası يَشَٓاءُ ’dur. Merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو’dir.
كَذٰلِكَ ifadesi, “Evet, Allah; tıpkı bu fiil gibi yani yaşlı bir dede ile kısır bir nineden çocuk doğurmak gibi dilediği acaip fiilleri yapar.” anlamındadır veya da كَذٰلِكَ اللّٰهُ [İşte Allah böyledir.] ifadesi mübteda ve haberdir. Yani “Allah işte bu niteliklere sahiptir.” manasındadır; devamındaki يَفْعَلُ مَا يَشَٓاءُ [dilediğini yapar] ifadesi ise bunun beyanı mahiyetinde olup “Allah dilediği harikulade fiilleri yapar.” manasındadır. (Keşşâf)
قَالَ كَذٰلِكَ اللّٰهُ [Allah şöyle buyurdu: İşte böyledir.] Yani bu hal üzere ve bu kadından olacaktır. Nasıl yalnızlığı birlikte yaşadıysanız çocuk sevincini de birlikte yaşayacaksınız, demektir.
Kuşeyrî şöyle demiştir: Bu söz [Ya Rabbi! Senin lütfun olmasa benim bu nimeti elde edecek neyim var ki?] anlamına gelir. غُلَامٌ oğlan, اَلْجَارِيَةُ kız çocuğudur. اَلْكِبَر dördüncü babdan yaşı büyük olmak anlamına gelir. كَبُرَ - يَكْبُرُ - كُبْرًا - كَبِيرٌ şeklinde çekimlenir. Kadir ve kıymetçe büyük olmak şerefin en yüksek miktarına ulaşmaktır. (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr)
قَالَ رَبِّ اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلَامٌ وَقَدْ بَلَغَنِيَ الْكِبَرُ وَامْرَاَت۪ي عَاقِرٌۜ
Fasılla gelen ayette fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müsbet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cümlede îcâz-ı hazif vardır. Nida harfi mahzuftur. Bu hazif mütekellimin münadaya yakın olma isteğine işarettir.
Nidanın cevabı olan …اَنّٰى يَكُونُ ل۪ي cümlesi ise istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham üslubunda geldiği halde hayret ve şaşkınlık ifade eden cümle soru manasından çıktığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir. Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. Takdim edilmiş zaman zarfı ve soru ismi اَنّٰى ’nın müteallakı olan haber كاَن mahzuftur.
İstifham, şükürden kinayedir. Bu nimetini çok önemsediğini vurgulamak için olduğu da söylenmiştir. (Âşûr)
Hal وَ ‘ıyla gelen وَقَدْ بَلَغَنِيَ الْكِبَرُ وَامْرَاَت۪ي عَاقِرٌۜ cümlesi tahkik harfiyle tekid edilmiş mazi fiil sıygasında lâzım-ı faide-i haber talebî kelamdır. Cümlenin tekitli gelmesi mütekellimin heyecanını yansıtmaktadır.
Hal cümleleri ıtnâb sanatıdır.
غُلَامٌ - الْكِبَرُ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
“Ben yaşlandım.” değil قَدْ بَلَغَنِيَ الْكِبَرُ [Muhakkak bana yaşlılık ulaştı.] şeklindeki sözünde masdara isnad şeklinde mecaz veya istiare vardır.
غُلَامٌ, ergenlik çağındaki çocuktur. Bu da kevn-i lâhik alakasıyla mecaz-ı mürseldir.
Zekeriya (as) sanki karşı çıkıyormuş gibi konuşuyor ama aslında konuşması mantık açısındandır. Yukarıda duygusal olarak konuşmuş ve dua etmişti. Belki de bazı şeyleri hiç düşünmemişti. “Bu yaşlı halimle nasıl bakarım.” gibi. Dileği gerçekleşince de bu mantıksal yönleri düşünmeye başlamış.
Hal cümlesi menfi muzari veya mazi fiil olduğu zaman و’ın zikri de hazfi de caizdir. Bu ayette olduğu gibi. وَقَدْ بَلَغَنِيَ الْكِبَرُ şeklinde. (Kur’an Işığında Belâgat Dersleri, Meâni İlmi)
أنّى kelimesi, كَيْفَ (nasıl) veya mekân manasındadır. Çocuk sahibi olamama durumunu oluşturan yaşlılık ve kısırlıkla alakalıdır. Bu ifade bu nimete şükrü gerektirir. Dolayısıyla şükürden kinaye olarak gelmiştir. Çocuğun başka bir kadınla evliliğinden değil kısır karısından olduğuna da tarizdir.
Yaşlılığın gelmesi ifadesinde kalb sanatı vardır. Aslı, وقَدْ بَلَغْتُ الكِبَرَ (Ben yaşlandım) şeklindedir. Maksat, adeta yaşlılığın kendisine ulaşmak istediğini göstermektir. (Âşûr)
Zekeriyya (as), bu uzak ihtimal durumunu pekiştirmek için kendi yaşlılığının yanı sıra hanımının da kısır olduğunu belirtmiştir. (Fahreddin er-Râzî)
İhtiyarlığın çökmesinden maksat, ihtiyarlığın onu çökertmesidir. Bu, aynı zamanda ihtiyarlığın, ölümün habercisi olması hasebiyle insanın peşini bırakmayan bir gerçeğin ifadesidir. (Ebüssuûd)
قَالَ كَذٰلِكَ اللّٰهُ يَفْعَلُ مَا يَشَٓاءُ
Fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müsbet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
كَذٰلِكَ kendinden önceki bir manaya işaret eder. Ancak çoğu zaman o da müstakil bir lafız değildir. Burada hem كَ hem de ذٰ işaret ismi aynı şeye işaret eder. Dolayısıyla bu durumu benzetecek yine kendisinden daha mükemmel bir şey bulunamadığını ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan/28, s. 101)
كَذٰلِكَ [İşte böyle], aslında uzaktaki bir nesneye işaret için kullanılır. Burada işaret edilen nimetin derecesinin, faziletteki mertebesinin yüksekliğini bildirmek içindir. (Ebüssuûd)
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi teberrük, telezzüz ve haşyet uyandırma amacına matuftur.
Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Mansub mahaldeki müşterek ism-i mevsûlün sılası olan يَشَٓاءُۜ cümlesi faide-i haber ibtidaî kelam olan fiil cümlesidir. Mevsûlde tevcih sanatı vardır.
كَذٰلِكَ “İşte böyledir.” Yani hal senin söylediğin gibidir: Sen kocadın, karın da kısır. Bir görüşe göre şu anlama gelir: hal böyle olsa da senin çocuğun olacaktır. Çünkü Allah her şeye kâdirdir. اللّٰهُ يَفْعَلُ مَا يَشَٓاءُ [Allah dilediğini yapar.] Allah Teâlâ kudretinin kemâli ve iradesinin nüfuzu sebebiyle âdete uygun olarak veya âdetin hilafına istediği her şeyi yapabilir. Bir görüşe göre bunun anlamı şudur: Seni müjdelediğimiz gibi sana onu vereceğiz. (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr)
İlgili ayetler incelendiğinde Kur’an’da zevc kelimesinin şu durumlarda kullanıldığı görülür:
- Sadakat,
- Allah’ın dinine inanmada birlik,
- Üreme imkânı bulunmak,
- Nikâhlı olmak.
İmrae kelimesi zevc için sayılan unsurların zıddı bir durum meydana geldiği takdirde veya tamamen ortadan kalktığı hallerde kullanılmaktadır:
- İhanet (Aldatma),
- Allah’ın dinine fiilî olarak aleyhtarlık,
- Üreme imkânının bulunmaması (kısırlık, iktidarsızlık, yaşlılıktan ötürü kadının doğurganlık çağının geçmesi veya erkeğin kuvvetten düşmesi),
- Vefat veya diğer gerekçelerle nikâhın son bulması ile dulluk. (Nüsha Dergisi, İsmail Sökmen, Kur’an’da Geçen Zevc ve İmrae Kelimeleri Üzerine)
Müfredat: Canlı varlıklardan eşleşen erkek ve dişi çiftlerin her birisine zevc dendiği gibi bunlardan ve diğer varlıklardan olan çiftlerin her birisine de zevc denir, mest ve ayakkabı gibi.
Zekeriya’nın (as) daha çocuğu olmadığı için karısından bahsederken zevc yerine “imrae” kullanılmıştır.