Âl-i İmrân Sûresi 68. Ayet

اِنَّ اَوْلَى النَّاسِ بِاِبْرٰه۪يمَ لَلَّذ۪ينَ اتَّبَعُوهُ وَهٰذَا النَّبِيُّ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُواۜ وَاللّٰهُ وَلِيُّ الْمُؤْمِن۪ينَ  ...

Şüphesiz, insanların İbrahim’e en yakın olanı, elbette ona uyanlar, bir de bu peygamber (Muhammed) ve mü’minlerdir. Allah da mü’minlerin dostudur.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّ doğrusu
2 أَوْلَى en yakın olanı و ل ي
3 النَّاسِ insanların ن و س
4 بِإِبْرَاهِيمَ İbrahim’e
5 لَلَّذِينَ kimselerdir
6 اتَّبَعُوهُ ona uyan(lar) ت ب ع
7 وَهَٰذَا ve bu
8 النَّبِيُّ peygamber ن ب ا
9 وَالَّذِينَ ve kimselerdir
10 امَنُوا inanan(lar) ا م ن
11 وَاللَّهُ Allah da
12 وَلِيُّ dostudur و ل ي
13 الْمُؤْمِنِينَ mü’minlerin ا م ن
 

Ayette yahudilerin ve hıristiyanların iddialarının çürütülmesiyle ilgili ifadeleri müşrik Araplar’ın istismar edip kendilerine pay çıkarmalarına imkân bırakılmamış ve Hz. İbrâhim hakkında ayrıca “müşriklerden de değildi” buyurulmuştur (krş. Bakara 2/135).

 

اِنَّ اَوْلَى النَّاسِ بِاِبْرٰه۪يمَ لَلَّذ۪ينَ اتَّبَعُوهُ وَهٰذَا النَّبِيُّ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُواۜ


İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. اَوْلَى  kelimesi  اِنَّ ‘nin ismidir. النَّاسِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  بِاِبْرٰه۪يمَ  car mecruru  اَوْلَى ’ya müteallıktır. 

لَ  harfi  اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl,  اِنَّ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  اتَّبَعُوهُ’dur.  اتَّبَعُوهُ  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. 

وَ  atıf harfidir. İşaret ismi  هٰذَا, ism-i mevsûle atfedildiği için mahallen merfûdur.  النَّبِيُّ  ism-i işaretten bedel veya onun sıfatıdır. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  birinci ism-i mevsûle matuftur. İsm-i mevsûlun sılası  اٰمَنُوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.  اٰمَنُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

لَلَّذ۪ينَ اتَّبَعُوهُ  [Ona uyanlardır.] Buradaki  لَ  harfi,  اِنَّ  edatının cevabının başına vurgulama amacıyla gelmiştir. (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr) 

 

وَاللّٰهُ وَلِيُّ الْمُؤْمِن۪ينَ


İsim cümlesidir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli mübteda olup lafzen merfûdur.  وَلِيُّ  haberdir.  الْمُؤْمِن۪ينَ  muzâfun ileyh olup cer alameti  ى  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
 

اِنَّ اَوْلَى النَّاسِ بِاِبْرٰه۪يمَ لَلَّذ۪ينَ اتَّبَعُوهُ وَهٰذَا النَّبِيُّ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُواۜ


İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayetin ilk cümlesi,  اِنَّ  ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş faide-i haber inkârî kelamdır. Ayetteki ilk ism-i mevsûl,  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. Mevsûlün sılası müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müfessirler  اَوْلَى’nın burada  اَجْدَرَ (daha layık) anlamında olduğunu söylemişlerdir. Bu yüzden  بِاِبْرٰه۪يمَ’den önce bir muzâf yani  بِدِينِ إبْراهيم  takdir edilmesi gerekmektedir. (Âşûr)

اِنَّ اَوْلَى النَّاسِ بِاِبْرٰه۪يم  [İbrahim’e en yakın olanlar] yani onun en has ve yakını olan kimseler demektir. اَوْلَى  kelimesi yakınlık anlamındaki  وَلىِ  kökündendir.  اتَّبَعُوهُ [şüphesiz, ona uyanlardır] yani döneminde ve sonrasında ona uyanlardır.  هٰذَا النَّبِيُّ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُواۜ [ve özellikle şu Peygamber ve iman edenlerdir] onun ümmetidir. (Keşşâf)

Cümle bedel olarak  لَلَّذ۪ينَ’ye atfedilmiştir. Bedel ıtnâb sanatıdır. İsim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelam olan cümle sübut ifade eder. 

Nebilerin  هٰذَا  ile işaret edilmesi onları tazim içindir.

Müsnedin ism-i mevsûlle gelmesi o kişilerin bilinen olduğunu belirtmenin yanında o kişilere tazim ifade eder. Mevsûlün sılası müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

هٰذَا النَّبِيُّ’deki işaret ismi muhataplar arasında tanınmasından mecaz olarak kullanılmıştır. (Âşûr)

 الَّذ۪ينَ’de tevcih sanatı vardır. Ayrıca ayetteki iki  الَّذ۪ينَ  arasında tam cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.


 وَاللّٰهُ وَلِيُّ الْمُؤْمِن۪ينَ


Bu cümle istînâfiyye olarak  وَ ’la gelmiştir. Mübteda ve haberden oluşmuş cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve muhabbet uyandırmak içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.

Cümle mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır.

اَوْلَى- وَلِيُّ  ve  الْمُؤْمِن۪ينَ - اٰمَنُواۜ  kelime grupları arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Cem’ (insanların en yakını) ma’at-taksim (Ona uyanlar, bu peygamber ve iman edenler) vardır.

Allah müminlerin velisidir (lazım) yani onları kendine yaklaştırır, korur, destekler (melzum). Bu cümlede lazım-melzum alakasıyla mecaz-ı mürsel mürekkeb vardır.

اَوْلَى النَّاسِ بِاِبْرٰه۪يمَ [İnsanların İbrahim’e en yakın olanı] ifadesi insanların İbrahim’in dinine mensup olduğuna dair iddiasında en haklı olanı anlamına gelmektedir. 

 اتَّبَعُوهُ  لَلَّذ۪ينَ اتَّبَعُوهُ [Ona uyanlardır.] Buradaki  اِنَّ , لَ  edatının cevabıdır. Vurgulama amacıyla gelmiştir. [Şu peygamber] Yani Muhammed Mustafa’dır (sav). Çünkü ona tâbi olmuştur.  وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُواۜ [Ona iman edenlerdir.] Yani onun ümmetidir. Zira onlar O’na (Hz. Peygambere) tâbi olmuşlardır.

وَاللّٰهُ وَلِيُّ الْمُؤْمِن۪ينَ [Allah müminlerin dostudur.] Yani Allah müminleri sever. O’na (Hz. Peygambere) tâbi olanların derecelerini yükseltir. Hz. İbrahim’e dostluk (halîl olma) nimetini verdiği gibi Hz. Peygambere tâbi olanlara da velayeti / dostluğu layık gördü. (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr - Ruhu’l Beyan)

وَاللّٰهُ وَلِيُّ الْمُؤْمِن۪ينَ  Allah, müminlerin yardımcısıdır ve onları imanlarına karşılık güzelce ödüllendirecektir. Burada özellikle müminlerin zikredilmesi, nihai hakimiyet ve zaferin Peygamberimize (sav) ait olduğunu nass delaletiyle tespit etmek içindir. (Ebüssuûd)