Âl-i İmrân Sûresi 69. Ayet

وَدَّتْ طَٓائِفَةٌ مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ لَوْ يُضِلُّونَكُمْۜ وَمَا يُضِلُّونَ اِلَّٓا اَنْفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَ  ...

Kitap ehlinden bir grup sizi saptırabilmeyi çok arzu etti. Oysa sadece kendilerini saptırıyorlar, fakat farkına varmıyorlar.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَدَّتْ istedi ki و د د
2 طَائِفَةٌ bir grup ط و ف
3 مِنْ -nden
4 أَهْلِ ehli- ا ه ل
5 الْكِتَابِ Kitap ك ت ب
6 لَوْ eğer
7 يُضِلُّونَكُمْ sizi saptırsınlar ض ل ل
8 وَمَا oysa
9 يُضِلُّونَ saptırıyorlar ض ل ل
10 إِلَّا sadece
11 أَنْفُسَهُمْ kendilerini ن ف س
12 وَمَا
13 يَشْعُرُونَ farkında değiller ش ع ر
 

وَدَّتْ طَٓائِفَةٌ مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ لَوْ يُضِلُّونَكُمْۜ 


Fiil cümlesidir.  وَدَّتْ  fetha üzere mebni mazi fiildir. تۡ  te’nis alametidir. 

طَٓائِفَةٌ  fail olup lafzen merfûdur.  مِنْ اَهْلِ  car mecruru  طَٓائِفَةٌ ’un mahzuf sıfatına müteallıktır. الْكِتَابِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

لَوْ  masdar harfidir. لَوْ  ve masdar-ı müevvel,  وَدَّتْ  fiilinin mef’ûlu olarak mahallen mansubtur.

يُضِلُّونَ  muzari fiildir.  نَ ’un sübutuyla merfûdur. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.

مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ لَوْ يُضِلُّونَكُمْ  [Ehl-i kitaptan bir kısmı sizi saptırmayı arzu ettiler.] Yani [sizi saptırmak] istediler ve temenni ettiler. لَوْ  temenni edatıdır. (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr) 

وَدُّوا  لَوْ يُضِلُّونَكُمْ  [Sizi saptırmayı arzu ederler] ile  اَرَادُوا اَنْ  يُضِلُّوكُمْ [Sizi saptırmayı murat ederler.] arasındaki fark şudur: İrade muradın gerçekleştirilmesini gerektirir veya fiile çağırma yerinde kullanılır.  لَوْ   ile yapılan bir temenni ise bir şeyin gerçekleşmesinin bildirimi değil de insanın içinden geçen bir arzunun ve isteğin ifadesidir.  (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr)   

     

وَمَا يُضِلُّونَ اِلَّٓا اَنْفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَ


Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. 

يُضِلُّونَ  muzari fiildir.  نَ’un sübutuyla merfûdur. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اِلَّٓا  hasr edatıdır.  اَنْفُسَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

وَ  atıf harfidir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. 

يَشْعُرُونَ  muzari fiildir.  نَ ’un sübutuyla merfûdur. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

يُضِلُّونَ   fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındadır. Sülâsîsi  ضلل’dır. İf’al babı fiille ta’diye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkan sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
 

وَدَّتْ طَٓائِفَةٌ مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ لَوْ يُضِلُّونَكُمْۜ


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. İlk cümle müspet fiil cümlesi sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyh olan  طَٓائِفَةٌ ’un nekre gelişi tahkir ifade eder.

مِنْ  harf-i ceri, ba’diyet ifade eder. Burada Cenab-ı Hak onların bir kısmını zikretmiş, bu hükmü onların hepsine teşmil etmemiştir. Çünkü onların içinde iman etmiş olanlar da bulunmaktaydı. (Fahreddin er-Râzî, Tefsir-i Kebir - Âşûr)

يُضِلُّونَكُمْۜ  cümlesine dahil olan لَوْ  cümleyi masdara çevirmiştir. Masdar-ı müevvel, mef’ûl olarak nasb mahallindedir.

Bu ayet, Yahudilerin, Huzeyfe b. Yeman, Ammar b. Yasir ve Muaz b. Cebel’i kendi dinlerini kabule davet ettikleri zaman inmiştir. (Ebüssuûd)


وَمَا يُضِلُّونَ اِلَّٓا اَنْفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَ


Hal olarak وَ ’la gelen ve ıtnâb olan cümle, menfi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. 

مَا  ve  اِلَّٓا  ile oluşan kasr, fiil ve mef’ûl arasındadır. Kasr-ı kalptir.

Bu durumda kasr-ı sıfat ale’l-mevsûf olması caizdir. Yani fail tarafından gerçekleştirilen fiil, zikredilen mef’ûle tahsis edilmiştir. Başka mef’ûllere değil. Ama o mef'ûlde vâki olan başka fiiller vardır. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfat olması da caizdir. Yani bu durumda fail, mef’ûl üzerinde gerçekleşen fiile tahsis edilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

Menfi fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelam olan  وَمَا يَشْعُرُونَ  cümlesi وَ ’la makabline atfedilmiştir.

مَا يُضِلُّونَ -  يُضِلُّونَكُمْۜ  kelimeleri arasında tıbâk-ı selb ve tam cinas sanatı vardır.

وَدَّتْ طَٓائِفَةٌ مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ لَوْ يُضِلُّونَكُمْۜ [Ehli kitaptan bir kısmı sizi saptırmayı arzu ettiler.] Yani [sizi saptırmak] istediler ve temenni ettiler. لَوْ  temenni edatıdır. 

وَمَا يُضِلُّونَ اِلَّٓا اَنْفُسَهُمْ وَمَا يَشْعُرُونَ [Oysa onlar sadece kendilerini saptırırlar.] Yani bu olsa bile aslında onlar kendilerini saptırmışlardır. Çünkü sizi saptırarak yaptıkları bu işin zararı sonunda onlara dokunacaktır. Allah Teâlâ [Onlar yüklerini ve yükler üzerine başka yükleri de taşırlar. (Ankebut Suresi,13)] buyurmuştur. [Onlar bunun farkına bile varmazlar.] Yani onlar Allah Teâlâ’nın peygamberine bunu haber vereceğini bilmezler. Bir görüşe göre onlar yaptıkları bu işin zararının kendilerine döneceğini bilmezler. (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr - Ebüssuûd)

Allahu Teâlâ daha önce kitap ehlinin yolunun haktan yüz çevirmek ve getirilen delilleri kabul etmemek olduğunu belirtince burada ayrıca onların bununla yetinmediklerini, Hz. Peygambere inananları şüpheye düşürmek suretiyle saptırmaya çalıştıklarını beyan etmiştir. (Ruhu’l Beyan)