Rûm Sûresi 16. Ayet

وَاَمَّا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَلِقَٓائِ الْاٰخِرَةِ فَاُو۬لٰٓئِكَ فِي الْعَذَابِ مُحْضَرُونَ  ...

İnkâr edip âyetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanlara gelince, işte onlar azabın içine atılacaklardır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَأَمَّا fakat
2 الَّذِينَ kimseler
3 كَفَرُوا inkar eden(ler) ك ف ر
4 وَكَذَّبُوا ve yalanlayanlar ك ذ ب
5 بِايَاتِنَا ayetlerimizi ا ي ي
6 وَلِقَاءِ ve buluşmasını ل ق ي
7 الْاخِرَةِ ahiret ا خ ر
8 فَأُولَٰئِكَ onlar da
9 فِي içine
10 الْعَذَابِ azabın ع ذ ب
11 مُحْضَرُونَ getirilirler ح ض ر
 

Dünya hayatında sınav ortamının icaplarından olmak üzere müminler ve inkârcılar bir arada yaşarlarken, mahşer günü bu birliktelik sona erecek, insanlar iki kesim halinde birbirinden ayrılacaklar, iman edip Allah’ın hoşnutluğuna uygun yararlı işler yapanlar Allah katında itibarlı bir mevki kazanmanın ve cennet nimetlerine kavuşmanın mutluluğunu yaşayacaklar, inkâr edip ilâhî bildirimleri yalan saymayı inatla sürdürenler ise âhiret azabı ile baş başa bırakılacaklardır. 14. âyetin “insanlar birbirinden ayrılacaklar” diye çevrilen kısmı, müminlerin görecekleri muamele açısından kâfirlerden ayırt edileceği veya müminlerin bir daha bir araya gelmemek üzere kâfirlerden ayrılacakları şeklinde de açıklanmıştır (İbn Atıyye, IV, 331). 15. âyetin “ağırlanırlar” şeklinde çevirdiğimiz kısmına “sevindirilirler, nimetlere mazhar kılınırlar, kendilerine iyi muamele yapılır, ikramda bulunulur” anlamları da verilmiştir (Şevkânî, IV, 250-251).

 


 

وَاَمَّا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَلِقَٓائِ الْاٰخِرَةِ 

 

وَ  istînâfiyyedir. اَمَّا  şart ve tafsil harfiidir. Diğer şart edatları gibi şart-cevap adı altında iki fiil (cümle) alırlar. Ancak bu fiilleri cezm etmediklerinden cezmetmeyen şart edatlarındandır.  اَمَّا  hem şart fiili hem edatın yerini tuttuğundan,kendisinden sonra yalnız cevap cümlesi bulunur. Edatın cevabı devamlı isim cümlesi olur. Cevabın başında devamlı  فَ  bulunur.(Hasan Akdağ,Arap Dilinde Edatlar) 

Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَفَرُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

كَفَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. كَذَّبُوا  atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur. كَذَّبُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  بِاٰيَات  car mecruru  كَذَّبُوا  fiiline mütealliktir. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

 لِقَٓائِ  kelimesi atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.  الْاٰخِرَةِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

كَذَّبُوا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  كذب ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.


 فَاُو۬لٰٓئِكَ فِي الْعَذَابِ مُحْضَرُونَ

 

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. 

اُو۬لٰٓئِكَ فِي الْعَذَابِ  cümlesi, mübteda  الَّذ۪ينَ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.  اُو۬لٰٓئِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  فِي الْعَذَابِ  car mecruru  مُحْضَرُونَ ‘la mütealliktir. مُحْضَرُونَ  mübtedanın haberi olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. 

مُحْضَرُونَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i mef’ûlüdür.
 

وَاَمَّا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَلِقَٓائِ الْاٰخِرَةِ فَاُو۬لٰٓئِكَ فِي الْعَذَابِ مُحْضَرُونَ

 

Ayet önceki ayete وَ  ile atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır.  اَمَّا  şart ve tafsil harfidir. Tekid ifade eder. Ayet şart üslubunda faide-i haber talebî kelamdır. Has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  mübtedadır.

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi söz konusu kişilere tahkir ve tevbih ifade eder. 

Sılası olan  كَفَرُوا , müspet mazi fiil formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Aynı üsluptaki   وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَلِقَٓائِ الْاٰخِرَةِ  cümlesi hükümde ortaklık sebebiyle sılaya atfedilmiştir. 

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107) 

الَّذ۪ينَ كَفَرُوا  ifadesinden sonra gelen  وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَلِقَٓائِ الْاٰخِرَةِ  şeklindeki ifade umumdan sonra hususun zikri babında ıtnâbdır.

Veciz anlatım kastıyla gelen  وَلِقَٓائِ الْاٰخِرَةِ  izafeti tezâyüf nedeniyle  بِاٰيَاتِنَا ‘ya atfedilmiştir.

Ayetlerin, Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olması, ayetlere tazim ve teşrif ifade eder.  

فَ  karînesiyle gelen cevap cümlesi olan  اُو۬لٰٓئِكَ فِي الْعَذَابِ مُحْضَرُونَ , mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Bu isim cümlesi hem şartın cevabı hem de  الَّذ۪ينَ ’nin haberidir. Müsnedün ileyhin işaret ismi ile marife olması, tahkir içindir.

فِي  harfinde istiare vardır. Zarfiyye manasındaki  فِي  harfi, azapla birlikte kullanılmasıyla, azab, içi olan mahsus bir şeye benzetilmiş olur. Bu şekilde bir benzetme azabın şiddetindeki mübalağaya işaret eder. Camî, her iki durumdaki mutlak irtibattır.

15 ve 16. ayetlerde mutlular ile mutsuzların durumu arasında mukabele sanatı vardır.

اٰمَنُوا - كَفَرُوا  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab,  كَفَرُواكَذَّبُوا  kelimeleri arasında ise mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

اَمَّا  harf-i şart, tafsil ve tekid için kullanılır. Şart harfi olması için kendisinden sonra  فَ  harfinin gelmesi zorunludur. Zemahşerî:  اَمَّا  cümleye tekid anlamı kazandırır, demiştir. (İtkan, c. 1, s. 421)

اَمَّا , haberin mübtedaya isnadını tekid eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Câsiye/31, C. 6, s. 267) 

Allah Teâlâ, önceki ayette fiil sıygasıyla  يُحْبَرُونَ  buyurmuş, ama  محبرون  dememiştir, bu ayette ise isim sıygasıyla  مُحْضَرُونَ  buyurmuş, fiil sıygasıyla  يُحْضَرُونَ  dememiştir. Çünkü fiil sıygası teceddüt ifade eder, isim ise teceddüde delalet etmez. Mana, "Onların kendisiyle mesrur olacakları şeyler yenilenerek tekrarlanır. Ama kâfirler, sabit bir şekilde azaba maruz kalırlar" şeklindedir. (Fahreddin er-Râzî)

Ahiret buluşmasını inkâr etmek de, ayetleri inkâr etmeye dahil olduğu halde ayrıca sarih olarak zikredilmesi, önemini belirtmek içindir. (Ebüssuûd)

İhzar, zorla getirmek demektir. İnkârcıların azapla yüzyüze gelmeleri ancak zorlama ile olur. Yani onlar, müminlerin cennet bahçelerinde mutluluk duydukları sırada azapla karşı karşıya bırakılırlar. Böylece kendileri azap, pişmanlık ve felaket içinde bulunurlar. Müminler ise mutluluk ve sevinç içinde olurlar. (Ruhu’l Beyan)