Rûm Sûresi 44. Ayet

مَنْ كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُۚ وَمَنْ عَمِلَ صَالِحاً فَلِاَنْفُسِهِمْ يَمْهَدُونَۙ  ...

Kim inkâr ederse, inkârı kendi aleyhinedir. Kimler de salih amel işlerse, ancak kendileri için (cennette yer) hazırlarlar.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 مَنْ kim
2 كَفَرَ inkar ederse ك ف ر
3 فَعَلَيْهِ kendi aleyhinedir
4 كُفْرُهُ inkarı ك ف ر
5 وَمَنْ ve kim
6 عَمِلَ yapasa ع م ل
7 صَالِحًا iyi bir iş ص ل ح
8 فَلِأَنْفُسِهِمْ kendileri için ن ف س
9 يَمْهَدُونَ hazırlamaktadırlar م ه د
 

مَنْ كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُۚ 

 

مَنْ  iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur. 

كَفَرَ  şart fiili olup fetha üzere mebnidir. Mahallen meczumdur.  كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُ  cümlesi  مَنْ  ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  عَلَيْهِ  car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır.  كُفْرُهُ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.


 وَمَنْ عَمِلَ صَالِحاً فَلِاَنْفُسِهِمْ يَمْهَدُونَۙ

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَنْ  iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur. 

عَمِلَ  şart fiili olup fetha üzere mebnidir. Mahallen meczumdur.  صَالِحاً  mahzuf mef’ûlun bihin sıfatı olup mansubdur. 

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. 

لِاَنْفُسِ  car mecruru  يَمْهَدُونَ  ‘e müteallıktır. Muttasıl zamir  هِمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

يَمْهَدُونَ  cümlesi mahzuf mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. Takdiri;  هُمْ  (onlar) şeklindedir. 

يَمْهَدُونَ  fiili  نَ  ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و  ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. 

صَالِحاً  kelimesi, sülasi mücerredi  صلح  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

مَنْ كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُۚ 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayetin ilk cümlesinde  مَنْ ; şart ismi mübtedadır. Şart cümlesi olan مَنْ كَفَرَ , sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. كَفَرَ  cümlesi  مَنْ ’in haberidir. Mübtedanın haberinin mazi fiil sıygasında cümle olması hükmü takviye, sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

كَفَرَ  kelimesinde irsâd sanatı vardır.

فَ  karinesiyle gelen, sübut ve istimrar ifade eden  فَعَلَيْهِ كُفْرُهُۚ  şeklindeki isim cümlesi şartın cevabıdır. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  عَلَيْهِ  car mecruru, mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  كُفْرُهُ  muahhar mübtedadır.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip de şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır. 

كَفَر  -  كُفْرُهُۚ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.


وَمَنْ عَمِلَ صَالِحاً فَلِاَنْفُسِهِمْ يَمْهَدُونَۙ

 

Atıfla gelen ikinci cümle de şart üslubunda gelmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Cümleler arasında inşâî olmak bakımından mutabakat mevcuttur.

Sübut ifade eden isim cümlesi  مَنْ عَمِلَ صَالِحاً , şart cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şart ismi  مَنْ  mübtedadır. Mübtedanın haberinin, mazi fiil sıygasında cümle olması hükmü takviye, sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 106.)

Mef’ûl olan  صَالِحاً ’deki tenvin tazim ve kesret ifade eder.

Burada  عَمِلَ صَالِحاً  ibaresinin aslı  عَمِلَ العَملَ  الصَالِح  şeklindedir. Mevsûf hazf edilmiş, sıfat söylenmiştir. Bu da onların (ve amellerinin) bu sıfatla ne kadar özdeşleştiklerini, kuvvetle vasıflandıklarını gösterir. Îcâz-ı hazif sanatıdır. 

فَلِاَنْفُسِهِمْ يَمْهَدُونَ  cümlesi şartın cevabıdır. Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. Cümlede takdiri  هم  olan mübteda mahzuftur. Car mecrur  لِاَنْفُسِهِمْ , amili olan  يَمْهَدُونَۙ  ‘ye, ihtimam için takdim edilmiştir. Bu takdire göre cümle sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip de şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır. 

Ayetteki iki şart cümlesi arasında mukabele sanatı vardır. 

عَلَيْ  -  لِ  harfleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

Herkesin yapmış olduğunun karşılığını eksiksiz olarak alacağının ifade edildiği bu ayeti Beyzâvî şöyle izah eder: “Kim inkar ederse küfrünün ve suçunun vebali onun üzerine olup akıbeti ebedi cehennemdir. Kim de iyi bir şey yaparsa cennette kendisine güzel bir yer ve makam hazırlamış olur. Görüldüğü gibi ayette geçen kelimelerle onlardan kast edilen manalar birbirinden fazla veya noksan olmayıp, birbirine eşittirler. Yani lafız ve mana birbirine denk düşmüştür. (Süleyman Gür, Kâzî Beyzâvî Tefsîrinde Belâgat İlmi Ve Uygulanışı) 

فَلِاَنْفُسِهِمْ يَمْهَدُونَۙ  [Kendileri için kalacak yer hazırlarlar] cümlesinde latif bir istiare vardır. Yüce Allah, iyi amel işleyip gönderenleri, yatağını serip, onda kendisine herhangi rahatsız edici bir şey dokunmasın ve rahatını kaçırmasın diye uyumak üzere onu düzelten kimseye benzetti. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)

مْهَدُ  ifadesinde istiare vardır. Burada  يَمْهَدُونَۙ  (yatak yayacakları) sözcüğü, “Ölüm anlarında ve ölümden sonraki diriliş aşamalarında kaymasın diye ayaklarını pekleştirirler, yanlarını yaslayıp yatacakları ve dinlenecekleri imkânları hazırlarlar” demektir. Bu anlatım, yumuşak döşekler, çok sayıda yastıklar sererek yattığı yeri dinlenmeye hazır hale getiren kimseye benzetme yaparak, kazançlı ticaret olan sâlih amellerin ölmeden önce ahirete gönderilmesinden kinâyedir. (Şerîf er-Râdî, Kur’an Mecazları)  

Meydânî’ye göre bu ayet-i kerîme müsâvât için uygunmuş gibi dursa da îcâz-ı hazf (hazifle îcâz) başlığı altında incelenmesi gerekmektedir. Yazar  فَعَلَيْهِ كُفْرُهُ  ibaresine  فَعَلَيْهِ يَنْزِلُ عِقَابُ كُفْرِهِ  ‘’Küfrünün cezası kendi başına gelir” şeklinde bir takdirde bulunarak ayetin bu kısmının hazifle îcâz konusu için daha uygun bir misal olduğunu savunmaktadır. İkinci olarak  فَلِاَنْفُسِهِمْ يَمْهَدُونَۙ  ibaresine de  فَلِلْخَيْرِأنْفُسَهُمْ مصحلةِ أنْفُسَهُمْ يَمْهَدُونَۙ  (Nefislerinin iyiliği ya da menfaati için hazırlık yaparlar) şeklinde bir takdir getirerek ayetin bu kısmının da hazifle îcâz ile ilgili olduğunu َsöylemektedir. Ayrıca  وَمَنْ عَمِلَ صَالِحاً  kısmına da  وَمَنْ عَمِلَ صَالِحاً هُوَ سَمَرَات إيماَنِ صَحِحين  (Kim de doğru bir imanın meyvesi olan salih amel işlerse) şeklinde bir takdirde bulunarak ayetin genel olarak îcâzla ilgili olduğu kanaatindedir. 

İbn Âşûr’a göre istilâ ifade eden  عَلَيْ  َharf-i ceri bu bağlamda kâfirin küfrünün kendine çok şiddetli bir şekilde zarar vereceği anlamını taşımaktadır.

Ayetin devam eden kısmında ise  عَلَيْ ‘َnın ihtiva ettiği anlamın tersi olarak “ل “ harf-i cerrinin kişiye yönelik bir faydanın hasıl olması manasının, bünyesinde şâmil olduğunu vurgulamaktadır. Kendisi bu düşüncesini şu ayet-i kerimeyi örnek verir: O halde kazandığı iyilik lehine, kötülük ise aleyhinedir. (Bakara 2/286) Bununla birlikte Yüce Allah ayette  مَنْ  lafzına riayet etmek için  كُفْرُهُۚ  kelimesinde zamiri tekil olarak kullanmıştır. Bu terkip ise kâfirin küfrünün sayılamayacak kadar çok olan zararının sadece kendisine yönelik olacağını ifade eden son derece îcâzlı bir beyandır. Ayet-i kerime küfrü tercih eden kimse için bir tehdit de içermektedir. Çünkü İbn Âşûr  مَنْ كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُۚ  ibaresini  مَنْ كَفَرَ فَجَزَاءُهُ عِقَابُ اللَّهِ  (Kim küfre girerse karşılığı Allah’ın cezalandırmasıdır) şeklinde takdir etmektedir. Ancak Allah Teâlâ bütün bu lafızları açıkça zikretmektense  عَلَيْ harf-i cerinin bu anlamlara delaleti nedeniyle sadece bu harfi zikretmekle yetinmiştir. Ayetin devam eden kısmında Yüce Allah kim salih amel işlerse ifadesini zikrederken önceki kısımda geçen küfrün karşılığı olan imanı zikretmemiştir. Zira Allah bu üslupla, iman etmenin salih amel olmaksızın tam anlamıyla kurtuluşu sağlamak için yeterli olmadığını ifade etmektedir. Dolayısıyla burada iman etmiş olan müminler salih amel etmeye teşvik edilmektedir.

İbn Âşûr,  فَلِاَنْفُسِهِمْ يَمْهَدُونَۙ  ibaresini dilsel olarak bir kişinin uyuyacağı zaman döşeğini, vücudunu rahat ettirecek şekilde hazırlaması şeklinde açıklamıştır. (İbrahim Kara, Abdurrahman Hasan Habenneke El-Meydânî Ve Belâgat İlmine Katkıları)

Allah Teâlâ zamiri müfred getirerek, "Kendi aleyhine" buyurmuş; "Kendileri için" ifadesinde ise, zamiri cemi getirmiştir. Bu, rahmetinin gazabından daha  genel olduğuna ve rahmetinin, o kimsenin kendisini ve çoluk-çocuğunu kapsadığına bir işarettir. Gazabına gelince, rahmeti onu geçmiş olup, sadece kötülük yapanlara mahsustur. (Fahreddin er-Râzî)

فَعَلَيْهِ كُفْرُهُ  "İnkârı kendi aleyhinedir" demiş, ama herhangi bir açıklamada bulunmamıştır. Müminler için ise, onlara rahmetinin mükemmelliğini göstermek gayesi ile, (açıklama yaparak) "Kendileri için hazırlık yapmış olurlar" buyurmuştur. Çünkü Cenab-ı Allah, iyiliklerden bahsedince, orada bir müjdenin bulunduğunu anlatır. Ama başka şeylerden sadece işaret ederek, kısaca temas eder, geçer. (Fahreddin er-Râzî)