وَاِنْ جَاهَدَاكَ عَلٰٓى اَنْ تُشْرِكَ ب۪ي مَا لَيْسَ لَكَ بِه۪ عِلْمٌ فَلَا تُطِعْهُمَا وَصَاحِبْهُمَا فِي الدُّنْيَا مَعْرُوفاًۘ وَاتَّبِعْ سَب۪يلَ مَنْ اَنَابَ اِلَيَّۚ ثُمَّ اِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَاُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَإِنْ | ve eğer |
|
2 | جَاهَدَاكَ | seni zorlarlarsa |
|
3 | عَلَىٰ | için |
|
4 | أَنْ |
|
|
5 | تُشْرِكَ | ortak koşman |
|
6 | بِي | bana |
|
7 | مَا | bir şeyi |
|
8 | لَيْسَ | olmayan |
|
9 | لَكَ | senin |
|
10 | بِهِ | hakkında |
|
11 | عِلْمٌ | bilgin |
|
12 | فَلَا | asla |
|
13 | تُطِعْهُمَا | onlara ita’at etme |
|
14 | وَصَاحِبْهُمَا | ve onlarla geçin |
|
15 | فِي |
|
|
16 | الدُّنْيَا | dünyada |
|
17 | مَعْرُوفًا | iyilikle |
|
18 | وَاتَّبِعْ | ve uy |
|
19 | سَبِيلَ | yoluna |
|
20 | مَنْ | kimsenin |
|
21 | أَنَابَ | yönelen |
|
22 | إِلَيَّ | bana |
|
23 | ثُمَّ | sonra |
|
24 | إِلَيَّ | banadır |
|
25 | مَرْجِعُكُمْ | dönüşünüz |
|
26 | فَأُنَبِّئُكُمْ | size haber vereceğim |
|
27 | بِمَا | şeyleri |
|
28 | كُنْتُمْ | olduklarnız |
|
29 | تَعْمَلُونَ | yapıyor(lar) |
|
Sûrenin Lokmân’a ayrılan bölümünde, araya ana babaya itaat konusundaki bu iki âyetin girmesiyle ilgili iki farklı açıklama yapılmıştır. Bir yoruma göre bu iki âyet de Lokmân’a ait sözlerdir. Buna göre âyetin başında “Allah bana buyurdu ki...” şeklinde bir ifade takdir etmek gerekir. Diğer bir yoruma göre bu âyetler araya sokulmuş bir açıklama (i‘tirâzıyye) mahiyetinde olup amaç, ana babaya saygının önemini, ayrıca bunun sınırını ve Allah’a saygıyla ilişkisini ortaya koymaktır.
“Çocuğun sütten kesilmesi iki yıl içinde olur” şeklinde çevirdiğimiz ifade, emzirmenin normal süresi iki yıl kadar olmakla birlikte bunun mutlaka tamamlanması gerekmediğine, ana baba isterlerse çocuğun iki yıl dolmadan da sütten kesilebileceğine işaret eder (ayrıca bk. Bakara 2/233).
“(Ey insan), hem bana hem ana babana minnet duymalısın” buyurularak Allah’a minnettarlıkla ana babaya minnettarlığın birlikte emredilmesinin sebebi, Allah’ın insanı var edip onu nimetleriyle rızıklandırması, ana babanın da insanın hem dünyaya gelmesine vesile olması hem de hayatının en zayıf dönemlerinde, çocukluğunda, hastalığında ona kol kanat germesi, yetiştirip büyütmesi, beslemesi ve eğitmesidir (Râzî, XXV, 147; Şevkânî, IV, 273). Âyette annenin fedakârlığına özel bir vurgu yapıldığı görülmekte, dolaylı olarak onun daha çok ilgi ve sevgi beklediğine işaret edilmektedir. Nitekim Hz. Peygamber de, “Yâ Resûlellah! Kime iyilik etmeliyim?”şeklindeki bir soruya, “annene” diye cevap vermiş; “Sonra kime?” denilince yine “annene” demiş; üçüncü defa tekrarlanan soruya da aynı cevabı vermiş; nihayet dördüncüsünde “babana” buyurmuştur (Müsned, V, 3, 5; Tirmizî, “Birr”, 1). Ancak Allah’ın hakkı bütün hakların önünde olduğu için ana baba çocuklarını bu hakkı ihlâl etmeye yani onu tevhid inancından sapmaya veya Allah’ın açıkça yasakladığı başka işler yapmaya zorlarlarsa kesinlikle onların bu baskısına boyun eğilmeyecek; bununla birlikte meşrû ve mâkul olan istekleri yerine getirilecektir (ayrıca bk. Ankebût 29/8).
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 337-338
وَاِنْ جَاهَدَاكَ عَلٰٓى اَنْ تُشْرِكَ ب۪ي مَا لَيْسَ لَكَ بِه۪ عِلْمٌ فَلَا تُطِعْهُمَا
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنْ iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. جَاهَدَا şart fiili olup fetha üzere mebni mazi fiildir. Tesniye elifi fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir كَ mef'ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, عَلٰٓى harf-i ceriyle birlikte جَاهَدَاكَ fiiline mütealliktir.
تُشْرِكَ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. ب۪ي car mecruru تُشْرِكَ fiiline mütealliktir. مَا müşterek ism-i mevsûl mef'ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası لَيْسَ لَكَ بِه۪ عِلْمٌ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
لَيْسَ camid nakıs fiildir. كَانَ gibi isim cümlesinin başına gelir, ismini ref haberini nasb eder. لَكَ car mecruru لَيْسَ ’nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir.
بِهٖ car mecruru عِلْمٌ ’un mahzuf haline mütallıktır. عِلْمٌ kelimesi لَيْسَ ’nin muahhar ismi olup lafzen merfûdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.
لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. تُطِعْ meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir. Muttasıl zamir هُمَا mef'ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
جَاهَدَاكَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi جهد ’dir.
Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar. Musareket (İşteşlik – ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef'ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir. (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تُشْرِكَ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
İf’al babındadır. Sülâsîsi شرك ’dir.
تُطِعْهُمَا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
İf’al babındadır. Sülâsîsi طوع ’dir.
İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
وَصَاحِبْهُمَا فِي الدُّنْيَا مَعْرُوفاًۘ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. صَاحِبْهُمَا sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri, أنت ’dir. Muttasıl zamir هُمَا mef'ûlun bih olarak mahallen mansubdur. فِي الدُّنْيَا car mecruru صَاحِبْهُمَا fiiline mütealliktir.
مَعْرُوفاً mahzuf mef'ûlun mutlakın sıfatıdır.
مَعْرُوفاً sülâsisi mücerredi عرف olan fiilin ism-i mef'ûlüdür.
وَاتَّبِعْ سَب۪يلَ مَنْ اَنَابَ اِلَيَّۚ
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. تَّبِعْ mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
سَب۪يلَ mef'ûlun bih olup fetha üzere mebnidir. مَنْ müşterek ism-i mevsûl muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası اَنَابَ اِلَيَّ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
اَنَابَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. اِلَيَّ car mecruru اَنَابَ fiiline mütealliktir.
اتَّبِعْ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındadır. Sülâsîsi تبع ’dir.
İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşâreket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.
اَنَابَ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi نوب ’dir.
İf’al babı fiille, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
ثُمَّ اِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَاُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
ثُمَّ tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından فَ harfinin zıttıdır. ثُمَّ ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِلَيَّ car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. مَرْجِعُكُمْ, muahhar mübtedadır. Muttasıl zamir كُمُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ atıf harfidir. اُنَبِّئُ merfû muzaridir. Faili müstetir olup takdiri انا ’dir. Muttasıl zamir كُمُ mef'ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
مَا müşterek ism-i mevsûl, بِ harf-i ceriyle birlikte اُنَبِّئُ fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası كُنْتُمْ ’un dahil olduğu isim cümlesidir.
كُنْتُمْ nakıs mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder. تُمْ muttasıl zamiri كُنْتُمْ ’un ismi olarak mahallen merfûdur.
تَعْمَلُونَ fiili كُنْتُمْ ’un haberi olarak mahallen mansubtur.
تَعْمَلُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
اُنَبِّئُ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi نبأ ’dir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüb (sakınma) ve talep anlamları katar.وَاِنْ جَاهَدَاكَ عَلٰٓى اَنْ تُشْرِكَ ب۪ي مَا لَيْسَ لَكَ بِه۪ عِلْمٌ فَلَا تُطِعْهُمَا
Ayet, önceki ayetteki … وَوَصَّیۡنَا cümlesine matuftur. Şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. İki cümle haber ve inşâ olma bakımından lafzen ihtilâf etmekle birlikte aralarında manen ittifak mevcuttur. Şart cümlesi olan جَاهَدَاكَ عَلٰٓى اَنْ تُشْرِكَ ب۪ي مَا لَيْسَ لَكَ بِه۪ عِلْمٌ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 106)
اِنْ şart harfi, asıl şart edatlarındandır. Çoğu zaman şartın vukuunda şek ifade eder.
Masdar harfi اَنْ ve akabindeki تُشْرِكَ ب۪ي مَا لَيْسَ لَكَ بِه۪ عِلْمٌ cümlesi, masdar tevilinde, başındaki harfi cerle birlikte جَاهَدَاكَ fiiline mütealliktir. Masdar-ı müevvel, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
تُشْرِكَ fiilinin mef'ûlü konumundaki müşterek ism-i mevsûl مَا ’nın sılası olan لَيْسَ لَكَ بِه۪ عِلْمٌ , nakıs fiil لَيْسَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi faide-i haber, ibtidaî kelamdır. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesinde takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. لَكَ , nakıs fiil لَيْسَ ’nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir. عِلْمٌ, muahhar ismidir.
عِلْمٌ ’daki tenvin nev ve taklil ifade eder.
فَ karinesiyle gelen فَلَا تُطِعْهُمَا, cevap cümlesidir. Nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Müfessirimiz Beyzâvî bu ayetin tefsirinde şu açıklamayı yapar: Lokman’ın, oğluna yönelik genel vasiyeti arasında zikredilen bu iki ayet (Lokman Suresi, 14-15), ara cümle olarak, vasiyetteki şirk yasağını tekid etmek için araya girmiştir. Sanki Yüce Allah: (Biz de onun tavsiye ettiği gibi tavsiye ettik) demiştir. Bu hususta ebeveynin zikredilmesi mübalağa içindir. Zira o ikisi saygı ve itaati hak etmede Allah’tan sonra geldikleri halde (onlar istedi diye) Allah'a şirk koşulamıyorsa diğerleri için hiç koşulamaz. (Süleyman Gür, Kâzî Beyzâvî Tefsîrinde Belâgat İlmi Ve Uygulanışı)
Burada بنا (Bize) değil, بي (Bana) şeklinde tekil zamir gelmiştir. Çünkü makam tevhid makamı ve şirki olumsuzlama makamıdır. Böyle yerlerde her zaman tekil zamir kullanılmıştır. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 2, s. 426)
Allah Teâlâ, Lokman’ın (a.s.), oğluna nasihatini keserek bu iki ayeti zikrettikten sonra tekrar onun vasiyetine dönmüştür. Bunun hikmeti, çocukların, anne ve babalarının itaatlerine önemini belirtmek bir de Lokman'ın, oğluna yaptığı vasiyetin birinci maddesi olan “Allah’a ortak koşmama” emrini pekiştirmektir. Öyle ki anne babaya itaat, iyiliklerde söz konusudur. Allah’a itaat edilmeyen yerde kula itaat yoktur. Nitekim Resulullah Efendimiz bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmaktadır: “Allah’a isyanda hiçbir kimseye itaat yoktur. İtaat ancak iyiliktedir.” (Buhari, Kitabu’l Ahbar el-Ahad, bab: 1 / Müslim, Kitabu el-İman, bab: 39,1 ladis no: no: 1840 / Ebû Davud, K. el-Cihad, bab: 87, Hadis no: 2625 (Taberî)
وَصَاحِبْهُمَا فِي الدُّنْيَا مَعْرُوفاًۘ وَاتَّبِعْ سَب۪يلَ مَنْ اَنَابَ اِلَيَّۚ
وَ atıftır. Cümle emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Şartın cevabına hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir. Cümleler arasında lafzen ve manen ittifak mevcuttur.
Aynı üsluptaki وَاتَّبِعْ سَب۪يلَ مَنْ اَنَابَ اِلَيَّ cümlesi, makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
فِي الدُّنْيَا anlamı zenginleştirmek için yapılmış ıtnabtır.
سَب۪يلَ için muzâfun ileyh konumundaki müşterek mevsûl مَنْ ’in sılası olan اَنَابَ اِلَيَّ cümlesi, mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümledeki fiiller mazi sıygada gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
مَعْرُوفاًۘ , mahzuf mef'ûlü mutlakın naibi olarak onun sıfatıdır. Takdiri, صحابا معروفا [İyi bir arkadaşlık] gibidir.
لَا تُطِعْهُمَا - وَاتَّبِعْ kelimeleri arasında tıbâk-ı selb sanatı vardır.
Rûhu'l Meânî'de şöyle yazılıdır: فِي الدُّنْيَا ibaresinin dini konularda değil, dünyevi konularda onlara şefkatli muamele yapmaya işaret ettiği söylenmiştir. Ayet-i kerimede, başka bir ayette (Bakara Suresi, 231) eşler hakkında buyurulduğu gibi بمعروف veya بالمعروف değil, معروفاً buyurulmuştur. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 2, s. 426)
Cenab-ı Hakk burada, “Bana dönenlerin yoluna uy!” buyurmuştur ki bu: “Onlara, cisminle, bedeninle sahip çık. Çünkü onların hakkı, senin bedenin üzerindedir. Fakat aklınla da Peygamberin (s.a.) yoluna uy. Çünkü peygamber de tıpkı babanın, senin bedenini eğitip büyütmesi gibi senin aklını ve ruhunu eğitip büyütmektedir” demektir. (Fahreddin er-Râzî)
ثُمَّ اِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَاُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
Cümle mukadder ta’liliyye cümlesine terâhî ve tertib ifade eden ثُمَّ ile atfedilmiştir. Takdiri, … فإنّكم ميّتون [Çünkü siz muhakkak öleceksiniz] şeklindedir.
Sübut ve istimrar ifade eden cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.
اِلَيَّ mahzuf mukaddem habere mütealliktir. مَرْجِعُكُمْ muahhar mübtedadır. Bu takdim hasr ifade eder. Dönüşünüz sadece banadır, başkasına değil anlamını verir.
اِلَيَّ , maksurun aleyh/sıfat, مَرْجِعُكُمْ, maksur/mevsûf olmak üzere kasr-ı mevsûf, ale’s-sıfattır.
Çünkü mecrur haber, vasıf kuvvetindedir. Haber olarak gelen mecrurlar, zarflar mübtedanın bununla vasıflandığını ifade ederler. Nahiv alimlerinin açıkladığı gibi kelamda كائِنٍ benzeri bir müstekar takdiriyle husul ve subut ifade eder. (Âşûr, Şuara Suresi 113)
Cümle faide-i haber inkârî kelamdır.
Müsnedin ileyh olan مَرْجِعُكُمْ, veciz ifade kastıyla izafet formunda gelmiştir.
فَاُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ cümlesi, atıf harfi فَ ile makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
فَاُنَبِّئُكُمْ fiilinin azamet zamirine isnadı, tazim ifade eder.
Fiilin Allah Teâlâ’ya isnadı, istimrârın/devâmlılığın karinesidir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belagat Dersleri Meânî İlmi)
Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl مَا , harfi-cerle birlikte اُنَبِّئُكُمْ fiiline mütealliktir. Sılası olan كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ cümlesi, كَان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
كَانُ ’nin haberi تَعْمَلُونَ ’nin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.
كَانُ ’in haberi muzari fiil olduğunda genellikle devam edegelen maziye, âdet haline gelmiş davranışlara delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde كَانَ ’nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)
Cümle “Amellerinizi size haber vereceğim” anlamının yanında “haber verilmekle kalmaz, gereken karşılığı görürsünüz” manası da taşımaktadır. Lazım zikredilmiş, melzum kastedilmiştir. Mecaz-ı mürsel mürekkeptir.