فَذُوقُوا بِمَا نَس۪يتُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَاۚ اِنَّا نَس۪ينَاكُمْ وَذُوقُوا عَذَابَ الْخُلْدِ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | فَذُوقُوا | o halde tadın |
|
2 | بِمَا | karşılığını (cezasını) |
|
3 | نَسِيتُمْ | unutmanızın |
|
4 | لِقَاءَ | karşılaşmayı |
|
5 | يَوْمِكُمْ | gününüzle |
|
6 | هَٰذَا | bu |
|
7 | إِنَّا | biz de |
|
8 | نَسِينَاكُمْ | sizi unuttuk |
|
9 | وَذُوقُوا | ve tadın |
|
10 | عَذَابَ | azabı |
|
11 | الْخُلْدِ | ebedi |
|
12 | بِمَا | ötürü |
|
13 | كُنْتُمْ | oluklarınızdan |
|
14 | تَعْمَلُونَ | yapıyor(lar) |
|
Çoğu zaman insanlar peygamberleri yalancılıkla itham etmişlerdir. Hz. Mûsâ böyle bir durumla karşılaşmaktan endişe ettiği için moralinin bozulacağını, bunun da dilinin dolaşmasına sebep olacağını (krş. Tâhâ 20/27), dolayısıyla peygamberlik görevini yerine getirirken rahat konuşamayacağını Allah Teâlâ’ya arzetmiş; ya kendisine yardımcı olmak veya tek başına Firavun’a elçi olarak gitmek üzere kardeşi Hârûn’un görevlendirilmesini niyaz etmiştir. Ayrıca İsrâiloğulları’ndan biriyle kavga eden bir Kıptî’yi öldürmüş olmasından dolayı kendisinin de öldürülmekten korkması böyle bir talepte bulunmasına sebep olmuştur (bu konuda bilgi için ayrıca bk. Kasas 28/15).
فَذُوقُوا بِمَا نَس۪يتُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَاۚ
Fiil cümlesidir. Mekulü’l kavl olan ayet, atıf harfi فَ ile mukadder söze matuftur. Takdiri, قيل لهم: تركتم الإيمان (Onlara şöyle denildi: İmanı terk ettiniz.) şeklindedir..
ذُوقُوا nunun hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و’ı fail olup mahallen merfûdur.
مَا masdar-ı müevvel بِ harf-i ceriyle ذُوقُوا fiiline mütealliktir. ذُوقُوا ’nun mef'ûlü bihi mahzuftur. Takdiri, ذوقوا العذاب (Azabı tadın.) şeklindedir.
نَس۪يتُمْ fiili sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur.
لِقَٓاءَ mef'ûlun bih olup fetha ile mansubdur. يَوْمِكُمْ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. هٰذَاۚ işaret zamiri يَوْمِكُمْ ’den bedel olup mahallen mecrurdur.
Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i baz, 3. Bedel-i iştimal. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّا نَس۪ينَاكُمْ وَذُوقُوا عَذَابَ الْخُلْدِ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. نَا mütekellim zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. نَس۪ينَاكُمْ cümlesi, اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
نَس۪ينَا fiili ي üzere mukadder sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir كُمْ mef'ûlün bih olarak mahallen mansubdur. ذُوقُوا atıf harfi وَ ’la birincisine matuftur.
ذُوقُوا fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. عَذَابَ mef'ûlun bih olup fetha ile mansubdur. الْخُلْدِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. بِ sebebiyyedir. مَا masdar-ı müevvel بِ harf-i ceriyle ذُوقُوا fiiline mütealliktir.
كُنْتُمْ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. تُمْ muttasıl zamir, كُنْتُمْ ’ün ismi olarak mahallen merfûdur. تَعْمَلُونَ fiili كُنْتُمْ ’ün haberi olarak mahallen mansubdur.
تَعْمَلُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.فَذُوقُوا بِمَا نَس۪يتُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَاۚ
Cümle takdiri, …قيل لهم : تركتم الإيمان [Onlara şöyle denildi: İmanı terk ettiniz.] olan mukadder sözün mekulü’l kavline matuftur.
فَذُوقُوا بِمَا نَس۪يتُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَاۚ cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
فَذُوقُوا fiiline müteallık olan müşterek ism-i mevsûl مَا ’nın sılası olan نَس۪يتُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَاۚ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtida-i kelamdır. بِ sebebiyyedir.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
فَذُوقُوا [(Azabı) tadın!] tehekkümî istiaredir. Azap acı bir yiyeceğe benzetilip bu yiyecek hazf edilmiş, levazımı olan tatmak zikredilmiştir. Câmi’ acıyı hissetmektir.
لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَا ifadesi hesap gününden kinayedir.
يَوْمِكُمْ ’den bedel olan işaret ismi هٰذَاۚ, hesap gününe dikkat çekerek tazim ifade eder.
Ayetteki, هٰذَا kelimesi, gün’e, o günün likasına (kavuşmasına) ve azaba bir işaret olabilir. Daha sonra Allah Teâlâ “Biz de sizi unuttuk” buyurmuştur. Bu, “Tıpkı unutanın yaptığı gibi ümitlerinizi tamamen kırmak için sizi büsbütün terk ettik. Artık size dönüp bakmayacağız” demektir. (Fahreddin er-Râzî)
اِنَّا نَس۪ينَاكُمْ
İtiraziyye olarak fasılla gelen cümle, اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Aciz bırakma ve yergi kastıyla gelen bu itiraz cümlesi itnab babındandır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, اِنَّ, isim cümlesi isnadın tekrarı sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı, Kadir Suresi 1)
Cümlede müsnedin mazi fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar anlamları katmıştır.
نَس۪يتُمْ - نَس۪ينَاكُمْ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
نَس۪يتُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ [Bugününüze kavuşmayı unuttunuz] ile اِنَّا نَس۪ينَاكُمْ [biz de sizi unuttuk] arasında müşâkele vardır. Musakele, lafızların bir, mananın farklı olması demektir. Çünkü Yüce Allah unutmaz. Maksat, (unutulmuş bir şeyin bırakılması gibi sizi azap içinde bırakırız). (Safvetu't Tefasir)
وَذُوقُوا عَذَابَ الْخُلْدِ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
Emir üslubunda talebî inşâî isnad formundaki وَذُوقُوا عَذَابَ الْخُلْدِ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ cümlesi, birinci فَذُوقُوا cümlesine atfedilmiştir.
Müşterek ism-i mevsûl مَا , mecrur mahalde, harfi cerle birlikte ذُوقُوا fiiline mütealliktir. Sılası كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesi كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ , faide-i haber ibtidaî kelamdır.
كَان ’nin haberinin muzari fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, c. 5, s. 124)
كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi ise durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Vakafat, s. 103)
ذُوقُوا عَذَابَ [Azabı tadın] ibaresinde istiare vardır. Azab, tadılması arzu edilen lezzetli bir yiyeceğe benzetilmiştir. Bu istiareden amaç, azabın korkunçluğunu muhataba hissettirmektir. عَذَابَ ’ın الْخُلْدِ ile izafeti bu etkiyi iyice artırmaktadır.
Az sözle çok anlam ifade eden عَذَابَ الْخُلْدِ izafetinde, sıfat mevsûfuna izafe edilmiştir. Sıfat tamlaması, izafetin verdiği manayı karşılayamaz.
İzafette bu kişinin bu özelliği ile tanındığı, meşhur olduğu ve bu özelliğin onun tabiatı, karakteri haline geldiği manası vardır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf Suresi 20)
Ayette anlamları farklı olan مَا ’larda tam cinas ve bu kelimelerle ذُوقُوا fiilinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
وَذُوقُوا عَذَابَ الْخُلْدِ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ [Yaptığınız şeylerden dolayı ölümsüzlük azabını tadın.] emrinin tekrar edilmesi; tekid içindir, bir de mef'ûl açık verildiği içindir. Ayrıca kötü fiillerinin yalanlama ve isyanlar gibi sebebi de gösterilmiştir. Nitekim buna akıbetlerini düşünmemeleri de gerekçe gösterilmiştir ki bu, ikisinin de bunu gerektirdiğini gösterir. (Beyzâvî)
Ayetin son cümlesi, tekidi tekrar ve pekiştirmek mahiyetindedir. (Ebüssuûd)
Ayet-i Kerime’deki ذُوقُوا [tadın] ifadesinin tekrarlanması, pekiştirmek, inkârcılara karşı olan öfkeyi ortaya çıkarmak için ve bir de söz konusu azabın sebebinin sadece belirtilen unutma olmadığını; aksine dünyada devam etmiş oldukları inkâr ve günahlarından ibaret başka sebepleri olduğunu bildirmek içindir. (Ruhul Beyan)