Secde Sûresi 22. Ayet

وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ ذُكِّرَ بِاٰيَاتِ رَبِّه۪ ثُمَّ اَعْرَضَ عَنْهَاۜ اِنَّا مِنَ الْمُجْرِم۪ينَ مُنْتَقِمُونَ۟  ...

Kim, Rabbinin âyetleri kendisine hatırlatıldıktan sonra onlardan yüz çevirenden daha zalimdir? Şüphesiz ki biz suçlulardan intikam alıcıyız.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَنْ ve kim olabilir?
2 أَظْلَمُ daha zalim ظ ل م
3 مِمَّنْ kimseden
4 ذُكِّرَ öğüt verilen ذ ك ر
5 بِايَاتِ ayetleriyle ا ي ي
6 رَبِّهِ Rabbinin ر ب ب
7 ثُمَّ sonra
8 أَعْرَضَ yüz çeviren ع ر ض
9 عَنْهَا onlardan
10 إِنَّا muhakkak ki biz
11 مِنَ -dan
12 الْمُجْرِمِينَ suçlular- ج ر م
13 مُنْتَقِمُونَ öç alıcıyız ن ق م
 
İlk cümlede geçen ve sözlükte “günah işlemek” anlamına gelen feseka fiilinin buradaki bağlamında –başka bazı âyetlerde de olduğu gibi– günahların en büyüğü olan “inkârcılıkta diretme” mânasında kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bu sebeple, 20. âyette sözü edilen kişiler meâlinde “günaha batanlar” şeklinde ifade edilmiştir. Tefsirlerde genellikle, 21. âyette geçen “büyük azap”tan maksadın âhiret azabı olduğu belirtilir; “yakın azap” ise daha çok dünya hayatındaki belâ ve sıkıntılar şeklinde açıklanır. Bazı müfessirler bunu kabir azabı olarak yorumlamışlar; İbn Mes‘ûd’dan da burada müşriklerin Bedir Savaşı’nda mağlûp olacaklarına işaret bulunduğu yorumu nakledilmiştir (bk. Taberî, XXI, 108-111; İbn Ebû Hâtim, IX, 3110). İnkârcılık günahına saplananlara yakın azabın mutlaka tattırılacağı ve bunun tuttukları yanlış yoldan dönmelerine fırsat verme amacı taşıdığı belirtildiğine göre, bu ifadeyle söz konusu kişilerin dünya hayatında vicdan muhasebesi yapmalarına imkân sağlayan özellikle maddî-mânevî sıkıntılara ve bunalımlara mâruz bırakılmasının kastedildiği söylenebilir. Müteakip âyette kendisine bu tür fırsatlar sağlandığı halde bağnaz tutumunda direnen kişinin haksızlığın zirvesine tırmanmış ve artık cezayı kesin olarak hak etmiş olduğunun belirtilmesi de bu mânayı desteklemektedir.
 

وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ ذُكِّرَ بِاٰيَاتِ رَبِّه۪ ثُمَّ اَعْرَضَ عَنْهَاۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir. مَنْ  istifham ismidir. Mübteda olarak mahallen merfûdur.  اَظْلَمُ  haber olup lafzen merfûdur. اَظْلَمُ  ism-i tafdil kalıbındandır.

İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil  اَفْضَلُ  veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi  فُعْلَى  veznindedir. 

İsm-i tafdilden önce gelen isme mufaddal, sonra gelen isme mufaddalun aleyh denir. Mufaddal ve mufaddalun aleyhi bazen açıkça cümlede göremeyebiliriz. Bu durumda mufaddal ve mufaddalun aleyh cümlenin gelişinden anlaşılır. 

İsm-i tafdilin geliş şekilleri:

1. ال ’sız  مِنْ ’li gelir.  مِنْ  hazf edilebilir. Karşılaştırma içindir. “Daha” manası verir. Müfred müzekker olmalıdır.

2. ال ’lı gelir. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat 

olmalıdır (yani bir önceki kelimeye uymalıdır).

3. Marifeye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Mutabakat olabilir (yani bir önceki kelimeye uymalıdır) veya müfred müzekker olabilir.

4. Nekreye muzâf olur. “En” manası verir. Kıyaslama (üstünlük) ifade eder. Müfred müzekker olmalıdır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَنْ  müşterek ism-i mevsûlu  مِنْ  harf-i ceriyle birlikte  اَظْلَمُ  fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  ذُكِّرَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.

ذُكِّرَ  fetha üzere mebni meçhul mazi fiildir. Naibi faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir. بِاٰيَاتِ  car mecruru ذُكِّرَ  fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır.  رَبِّه۪  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

ثُمَّ  tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından فَ   harfinin zıttıdır.  ثُمَّ  ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَعْرَضَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. عَنْهَا  car mecruru  اَعْرَضَ  fiiline mütealliktir. 

 

اِنَّا مِنَ الْمُجْرِم۪ينَ مُنْتَقِمُونَ۟

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. نَا  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.  

مِنَ الْمُجْرِم۪ينَ  car mecruru  مُنْتَقِمُونَ ye mütealliktir. Cer alameti ى dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle irablanırlar. 

مُنْتَقِمُونَ۟  kelimesi  اِنَّ ’nin haberi olup ref alameti  وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.

مُنْتَقِمُونَ۟  fiili, sülasi mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İftiâl babındandır. Sülâsî mücerredi  نقم ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.

 

وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ ذُكِّرَ بِاٰيَاتِ رَبِّه۪ ثُمَّ اَعْرَضَ عَنْهَاۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir. Ayetin ilk cümlesi, istifham üslubunda talebî inşâî isnad olup sübut ifade eden isim cümlesidir.

İstifham ismi  مَنْ  mübteda konumundadır.  اَظْلَمُ مِمَّنْ ذُكِّرَ بِاٰيَاتِ رَبِّه۪  cümlesi haberdir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen, kınama ve azarlama manasına geldiği için cümle, mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

İstifham, inkâridir. (Âşûr)

Bilinen nefy üslubu yerine istifhamın tercih edilmesinin sebebi; istifhamda muhatabın aklını uyarmak, harekete geçirmek ve düşünmeye teşvik manası olmasıdır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müsned olan  اَظْلَمُ  ism-i tafdil kalıbındadır. Mübalağa ifade eder. 

Harf-i cerle birlikte  اَظْلَمُ ’ya müteallık müşterek ism-i mevsûl  مَنْ ’in sılası olan  ذُكِّرَ بِاٰيَاتِ رَبِّه۪   cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İki farklı görevdeki  مَنْ ’ler arasında tam cinas, bu tekrarda ve  مِنَ ’le aralarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için  رَبِّ  isminde tecrîd sanatı vardır.

Ayetlerin  رَبِّ ’ye  izafesi ayetleri tazim içindir.

رَبِّه۪  izafetinde Rabb isminin zalim kimseye ait zamire muzaf olmasında, Rabbin onun üzerindeki ihsan ve faziletleri konusundaki rububiyetini hatırlatmak manası vardır

Rütbe ve terahî ifade eden  ثُمَّ  harfiyle sıla cümlesine atfedilen  ثُمَّ اَعْرَضَ عَنْهَاۜ  cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

ثُمَّ اَعْرَضَ عَنْهَا  ifadesindeki  ثُمَّ  istib‘âd yani uzak görme anlamı vermektedir. Mana şöyledir: Açıklığı, aydınlatıcılığı ve doğru yola iletmesi, üzerinde düşünme sonucu büyük mutluluğu elde etme başarısı söz konusu olan Allah’ın ayetlerinden yüz çevirme hem akıl hem de hakkaniyet [‘adl] açısından asla olmayacak akıl almaz bir şeydir. (Keşşaf)

Ayette  ثُمَّ ’nin kullanılması, Allah'ın ayetlerinin haktan ibaret oldukları aklen gayet açık iken ve onlara iki cihan saadetine irşat ettikleri halde onlardan yüz çevirmelerinin son derece yadırganacak bir şey olduğunu bildirmek içindir. (Ebüssuûd)

 

 اِنَّا مِنَ الْمُجْرِم۪ينَ مُنْتَقِمُونَ۟

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.   

اِنَّ  ile tekid edilmiş, faide-i haber inkârî kelamdır. İsim cümlesi sübut ifade eder.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden,  اِنَّ  ve isim cümlesi olmak üzere iki tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Car-mecrur  مِنَ الْمُجْرِم۪ينَ, amili olan  مُنْتَقِمُونَ۟ ye, ihtimam için takdim edilmiştir.

Bu cümledeki  الْمُجْرِم۪ينَ  ile kastedilenler, zalimlerdir. Onların hallerindeki kötülüğün ziyadeliğine işaret etmek için zamirden isme dönülmüştür.  الْمُجْرِم۪ينَ, kelimesi  ظّالِمِينَ ’den daha umumîdir. (Âşûr)

Zamir yerine zahir isim gelmesi, ıtnâb sanatıdır.

اِنَّ ’nin haberi olan  مُنْتَقِمُونَ۟ ’nin ism-i fail kalıbıyla gelmesi durumun devamlılığına işaret etmiştir.

İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

رَبِّه۪ - اِنَّا  kelimeleri arasında gaibten mütekellime geçişe güzel bir iltifat sanatı vardır.

Şayet “ اِنَّا مِنْه مُنْتَقِمُونَ۟  buyurulmalı değil miydi?” dersen şöyle derim: Onu zalimlerin zalimi kılıp, sonra da bütün mücrimleri cezalandıracağı tehdidinde bulununca, bu cezadan en fazla pay alacak olanın bu en zalim kişi olduğu anlaşılmıştır. Bunu zamirle ifade etseydi bu nükte hasıl olmazdı. (Keşşâf)