Ahzâb Sûresi 57. Ayet

اِنَّ الَّذ۪ينَ يُؤْذُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ لَعَنَهُمُ اللّٰهُ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ وَاَعَدَّ لَهُمْ عَذَاباً مُه۪يناً  ...

Şüphesiz Allah ve Resûlünü incitenlere, Allah dünya ve ahirette lânet etmiş ve onlara aşağılayıcı bir azap hazırlamıştır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّ şüphesiz
2 الَّذِينَ
3 يُؤْذُونَ incitenler ا ذ ي
4 اللَّهَ Allah’ı
5 وَرَسُولَهُ ve Elçisini ر س ل
6 لَعَنَهُمُ onlara la’net etmiştir ل ع ن
7 اللَّهُ Allah
8 فِي
9 الدُّنْيَا dünyada د ن و
10 وَالْاخِرَةِ ve ahirette ا خ ر
11 وَأَعَدَّ ve hazırlamıştır ع د د
12 لَهُمْ onlar için
13 عَذَابًا bir azab ع ذ ب
14 مُهِينًا alçaltıcı ه و ن
 

اِنَّ الَّذ۪ينَ يُؤْذُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ لَعَنَهُمُ اللّٰهُ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ وَاَعَدَّ لَهُمْ عَذَاباً مُه۪يناً

 

İsim cümlesidir. اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası يُؤْذُونَ dir. Îrabtan mahalli yoktur. 

يُؤْذُونَ  fiili  نَ un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ı fail olarak mahallen merfûdur. اللّٰهَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  

رَسُولَهُ  atıf harfi وَ la makabline matuftur. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  لَعَنَهُمُ اللّٰهُ  cümlesi  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

لَعَنَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. اللّٰهُ  lafza-i celâli fail olup lafzen merfûdur. فِي الدُّنْيَا  car mecruru  لَعَنَهُمُ  fiiline mütealliktir. 

الْاٰخِرَةِ  atıf harfi وَ la makabline matuftur. وَ  atıf harfidir.

اَعَدَّ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو dir. لَهُمْ  car mecruru  اَعَدَّ  fiiline mütealliktir. عَذَاباً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

مُه۪يناً  kelimesi  عَذَاباً nin sıfatı olup mansubdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَت)”dır. 

Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.

Sıfat ile mevsûftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. Sıfat mevsûfuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

يُؤْذُونَ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi أذي ’dir. 

اَعَدَّ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  عدد ‘dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.  

مُه۪يناً  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اِنَّ الَّذ۪ينَ يُؤْذُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ لَعَنَهُمُ اللّٰهُ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ وَاَعَدَّ لَهُمْ عَذَاباً مُه۪يناً

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.  اِنَّ  ve ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.  اِنَّ ’nin isminin ism-i mevsûlle gelmesi, habere dikkat çekmek ve işin ne kadar korkunç ve dehşetli olduğunu ifade etmek için olabilir. 

Müsnedün ileyh makamındaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan  يُؤْذُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Muzari fiil teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهُ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır. 

رَسُولَهُ  izafeti, Allah Teâlâ’ya ait zamire muzaf olan, Hz. Peygamber için tazim, teşrif ve destek ifade eder.

اَنَّ ’nin haberi olan  لَعَنَهُمُ اللّٰهُ فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Hükmü takviye, hudûs, sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

Allah lafzının ayette iki kez geçmesi, onun kudret ve celâlini hissettirmek içindir. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ  ve isim cümlesi ve isnadın tekrarı sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı, Kadir Suresi 1)

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Allah’a eziyet etmek tabirinde namazı ve selamı küçümsemelerine işaret vardır.

وَاَعَدَّ لَهُمْ عَذَاباً مُه۪يناً  cümlesi  اِنَّ ’nin haberine matuftur. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car-mecrur  لَهُمْ, konudaki önemine binaen mef’ûl olan  عَذَاباً ’e takdim edilmiştir.

Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, s. 107)

الدُّنْيَا - الْاٰخِرَةِ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

عَذَاباً ’deki tenvin azabın tahayyül edilemez derece ve çeşitte olduğuna işarettir. Ayrıca, mübalağa vezniyle gelen  مُه۪يناً ’le sıfatlanması bu korkunçluğa delildir. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

لَعَنَهُمُ - عَذَاباً - مُه۪يناً  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Azabın dünya ve ahirette olmak üzere ayrıntılanması taksim sanatıdır.

Burada eza etmekten murat, mecazî olarak, Allah ve Resulünün sevmediği küfür ve günah fiilleri olabilir. Çünkü Allah hakkında hakikî manasıyla eza görmek imkânsızdır. (Ebüssuûd)

Allah'ın peygamberini incitenler, demektir. Allah'ın isminin zikredilmesi, onu şereflendirmek içindir. Ya da  يُؤْذُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ  [Allah'ı ve Resulünün incitenler] sözüyle, Allah'ı ve peygamberliği inkâr gibi Allah'ın ve Resulünün (s.a.) razı olmadığı fiiller mecazen kastedilmiştir. Her ikisi içinde mecâzî anlamdadır. Çünkü sadece Resulullah hakkında (s.a.) eziyet görmenin hakikati düşünülebilir. (Nesefî, Medâriku’t Tenzîl ve Hakâîku’t Te’vîl)