يَوْمَ تُقَلَّبُ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِ يَقُولُونَ يَا لَيْتَنَٓا اَطَعْنَا اللّٰهَ وَاَطَعْنَا الرَّسُولَا
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | يَوْمَ | gün |
|
2 | تُقَلَّبُ | çevrildiği |
|
3 | وُجُوهُهُمْ | yüzleri |
|
4 | فِي | içinde |
|
5 | النَّارِ | ateşin |
|
6 | يَقُولُونَ | derler ki |
|
7 | يَا لَيْتَنَا | keşke biz |
|
8 | أَطَعْنَا | ita’at etseydik |
|
9 | اللَّهَ | Allah’a |
|
10 | وَأَطَعْنَا | ve ita’at etseydik |
|
11 | الرَّسُولَا | elçiye |
|
Allah insanlara akıl vermiş, ona yardımcı olmak üzere peygamberlerle çok değerli bilgi ve ölçüler göndermiştir. Asıl kullanılacak olan bilgi araçları bunlardır. Bunları bırakıp da din, siyaset, cemiyet, sanat, medya vb. alanlarda meşhur veya karizma sahibi olmuş, otorite kazanmış olan veya öyle sunulan kimseleri taklit edenler, bunların söylediklerini ölçüp biçmeden, tenkide tâbi tutmadan kabul edip uygulayanlar ya doğru yoldan uzaklaşırlar veya tesadüfen onun üzerinde bulunsalar bile bunun şuurunda olamazlar. Hiç kimseyi, dünyada ve âhirette “Filân dedi ben de inandım ve yaptım” gibi bir mazeret kurtaramaz; “İnsana senin aklın ve iraden neredeydi diye?” sorarlar.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 403يَوْمَ تُقَلَّبُ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِ يَقُولُونَ يَا لَيْتَنَٓا اَطَعْنَا اللّٰهَ وَاَطَعْنَا الرَّسُولَا
يَوْمَ zaman zarfı, fetha ile mansub olup يَقُولُونَ fiiline mütealliktir.
يَوْمَ hem cümleye, hem de tek kelimeye (müfrede) muzâf olan zarflardandır. Cümleye muzâf olduğunda, muzâfun ileyh cümlesinin başında (اَنْ) bulunmaz. Bu duruma pratikte çok rastlanılmaktadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تُقَلَّبُ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
تُقَلَّبُ merfû, meçhul muzari fiildir. Naib-i faili وُجُوهُهُمْ olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. فِي النَّار car mecruru تُقَلَّبُ ’ya mütealliktir.
يَقُولُونَ ile başlayan fiil cümlesi önceki ayette geçen يَجِدُونَ ’nin hal olup mahallen mansubdur.
يَقُولُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Mekulü’l kavli يَا لَيْتَنَٓا اَطَعْنَا ’dır. يَقُولُونَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
يَا tenbih edatıdır. Temenni ifade eden لَيْتَنَٓا harfi, اِنَّ gibi isim cümlesine dahil olur, ismini nasb haberini ref yapar. Mütekellim zamiri نَٓا harfi لَيْتَ ’nin ismi olup mahallen mansubdur.
اَطَعْنَا اللّٰهَ fiili cümlesi لَيْتَنَا ’nın haberi olarak mahallen merfûdur.
اَطَعْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. اللّٰهَ lafza-i celâl mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَطَعْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur. الرَّسُولَا mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
تُقَلَّبُ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi قلب ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
اَطَعْنَا fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi طوع ’dir.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
يَوْمَ تُقَلَّبُ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِ يَقُولُونَ يَا لَيْتَنَٓا اَطَعْنَا اللّٰهَ وَاَطَعْنَا الرَّسُولَا
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Zaman zarfı يَوْمَ , ihtimam için müteallakı olan يَقُولُونَ fiiline takdim edilmiştir.
Muzâfun ileyh konumundaki تُقَلَّبُ وُجُوهُهُمْ فِي النَّارِ cümlesi müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede fiillin muzari sıygada gelmesi hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
تُقَلَّبُ fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Suret-i İbrahim, s. 127)
فِي النَّارِ ibaresindeki فِي harfinde istiare vardır. Bilindiği gibi فِي harf-i cerinde zarfiye manası vardır. Ateş, içi olan bir nesneye benzetilmiştir. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)
Yüzlerinin ateşe döndürülmesi cüz kül alakasıyla mecaz-ı mürseldir.
يَقُولُونَ يَا لَيْتَنَٓا اَطَعْنَا اللّٰهَ وَاَطَعْنَا الرَّسُولَ cümlesi önceki ayetteki يَجِدُونَ ’deki failin halidir. Hal cümleleri, manayı tamamlamak ve pekiştirmek için yapılan tetmim ıtnâbıdır.
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
يَقُولُونَ fiilinin mekulü’l-kavli olan يَا لَيْتَنَٓا اَطَعْنَا اللّٰهَ cümlesi, nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.
يَا nida harfi, münada ise mahzuftur. Nidanın cevabı olan, لَيْتَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi temenni üslubunda talebî inşâî isnaddır. لَيْتَ ’nin haberi olan اَطَعْنَا اللّٰهَ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
لَيْتَ , hasıl olması arzu edilen, sevilen ama, bunun imkânsız ya da çok zor olduğu durumlarda kullanılır.
Aynı üslupta gelen وَاَطَعْنَا الرَّسُولَا cümlesi, hükümde ortaklık nedeniyle لَيْتَ ’nin haberine atfedilmiştir.
اَطَعْنَا fiilini tekrar etmeleri, kâfirlerin tabi olmayı ne kadar çok istediklerine ve pişmanlıklarının fazlalığına işarettir. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
الرَّسُولَا ’in sonundaki elif fasılaya riayet için gelmiş zaid harftir.
اللّٰهَ - الرَّسُولَا kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Ayette özellikle yüzlerinin zikredilmesi, bedenin en şerefli organı olduğu içindir. Bu itibarla durumun çok feci ve halin pek korkunç olduğu ifade edilmiş olur. Ancak yüzler, bedenlerin tamamı anlamında da kullanılmış olabilir. (Ebüssuûd)
Yüzlerin zikri, acıyı diğer organlardan daha fazla hissettiği içindir. Gözler, kulaklar ağız gibi çok hassas organlar yüzün organlarıdır. (Âşûr)