رَبَّنَٓا اٰتِهِمْ ضِعْفَيْنِ مِنَ الْعَذَابِ وَالْعَنْهُمْ لَعْناً كَب۪يراً۟
Allah insanlara akıl vermiş, ona yardımcı olmak üzere peygamberlerle çok değerli bilgi ve ölçüler göndermiştir. Asıl kullanılacak olan bilgi araçları bunlardır. Bunları bırakıp da din, siyaset, cemiyet, sanat, medya vb. alanlarda meşhur veya karizma sahibi olmuş, otorite kazanmış olan veya öyle sunulan kimseleri taklit edenler, bunların söylediklerini ölçüp biçmeden, tenkide tâbi tutmadan kabul edip uygulayanlar ya doğru yoldan uzaklaşırlar veya tesadüfen onun üzerinde bulunsalar bile bunun şuurunda olamazlar. Hiç kimseyi, dünyada ve âhirette “Filân dedi ben de inandım ve yaptım” gibi bir mazeret kurtaramaz; “İnsana senin aklın ve iraden neredeydi diye?” sorarlar.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 403رَبَّنَٓا اٰتِهِمْ ضِعْفَيْنِ مِنَ الْعَذَابِ وَالْعَنْهُمْ لَعْناً كَب۪يراً۟
Nida harfi mahzuftur. Münada olan رَبَّ muzâftır. Mütekellim zamir نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Nidanın cevabı اٰتِهِمْ ’dır.
اٰتِهِمْ fiili, illeti harfi hazfıyla mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.
Muttasıl zamir هِمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. ضِعْفَيْنِ ikinci mef’ûlün bih olup müsenna olduğu için nasb alameti يْ ’dir.
مِنَ الْعَذَابِ car mecruru ضِعْفَيْنِ ’in mahzuf haline mütealliktir.
وَ atıf harfidir. الْعَنْهُمْ dua fiili, sükun üzere mebni emir fiildir. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. لَعْناً mef’ûlun mutlak olup fetha ile mansubdur.
Mef’ûlü mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlü mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlü mutlak cümle olmaz. Mef’ûlü mutlak 3’e ayrılır:
1) Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.
2) Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlü mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.
3) Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini bildiren mef’ûlü mutlak فَعْلَةً vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.
مَرَّةً kelimesi de mef’ûlü mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
كَب۪يراً۟ kelimesi لَعْناً ’in sıfatı olup fetha ile mansubdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اٰتِهِمْ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi اتى ’dir.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
رَبَّنَٓا اٰتِهِمْ ضِعْفَيْنِ مِنَ الْعَذَابِ وَالْعَنْهُمْ لَعْناً كَب۪يراً۟
Kâfirlerin sözleri bu ayette de devam etmektedir. İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Nida harfi mahzuftur. Bu hazif mütekellimin münadaya yakın olma isteğine işaret eder. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.
Cümle nida üslubunda gelmiş olmasına rağmen dua manasında olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
Nidanın cevabı olan اٰتِهِمْ ضِعْفَيْنِ مِنَ الْعَذَابِ cümlesi, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
وَالْعَنْهُمْ لَعْناً كَب۪يراً cümlesi atıf harfi وَ ‘la, اٰتِهِمْ ضِعْفَيْنِ cümlesine matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cümle mef’ûlü mutlakla tekid edilmiştir.
كَب۪يراً۟ kelimesi mef’ûlu mutlak olan لَعْناً için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
الْعَذَابِ - الْعَنْهُمْ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
الْعَنْهُمْ - لَعْناً kelimeleri arasında cinas-ı iştikak sanatı ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
Ayetteki, “azabı iki kat ver” ve “Onları büyük bir lanetle rahmetinden kov” ifadesinde şöyle bir ince mana var: “Dua, ancak istenilen şey ortada olmadığı zaman olur. Halbuki o anda hem azap hem lanet onlar için mevcuttur. Binaenaleyh onlar, mevcut olmayan birşey istemişlerdir. Bu da ‘iki kat’ ifadesiyle azabın artırılması, ‘büyük bir lanetle’ ifadesiyle de lanetin artırılmasıdır.” (Fahreddin er-Râzî, Âşûr)