لَقَدْ كَانَ لِسَبَأٍ ف۪ي مَسْكَنِهِمْ اٰيَةٌۚ جَنَّتَانِ عَنْ يَم۪ينٍ وَشِمَالٍۜ كُلُوا مِنْ رِزْقِ رَبِّكُمْ وَاشْكُرُوا لَهُۜ بَلْدَةٌ طَيِّبَةٌ وَرَبٌّ غَفُورٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | لَقَدْ | andolsun |
|
2 | كَانَ | vardır |
|
3 | لِسَبَإٍ | Sebe (oğulların)ın |
|
4 | فِي | yerlerde |
|
5 | مَسْكَنِهِمْ | oturdukları |
|
6 | ايَةٌ | bir ibret |
|
7 | جَنَّتَانِ | iki bahçe |
|
8 | عَنْ |
|
|
9 | يَمِينٍ | sağdan |
|
10 | وَشِمَالٍ | ve soldan |
|
11 | كُلُوا | yeyin |
|
12 | مِنْ | -ndan |
|
13 | رِزْقِ | rızkı- |
|
14 | رَبِّكُمْ | Rabbinizin |
|
15 | وَاشْكُرُوا | ve şükredin |
|
16 | لَهُ | O’na |
|
17 | بَلْدَةٌ | (bir) ülke |
|
18 | طَيِّبَةٌ | hoş |
|
19 | وَرَبٌّ | ve Rabbin |
|
20 | غَفُورٌ | çok bağışlayandır |
|
لَقَدْ كَانَ لِسَبَأٍ ف۪ي مَسْكَنِهِمْ اٰيَةٌۚ
İsim cümlesidir. لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.
قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder.
كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. لِسَبَأٍ car mecruru كَانَ ’nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir.
ف۪ي مَسْكَنِهِمْ car mecruru mahzuf hale mütealliktir. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اٰيَةٌۚ kelimesi كَانَ ’nin muahhar ismi olup lafzen merfûdur.
جَنَّتَانِ عَنْ يَم۪ينٍ وَشِمَالٍۜ
جَنَّتَانِ kelimesi اٰيَةٌ ’den bedel olup müsenna olduğu için ref alameti eliftir. عَنْ يَم۪ينٍ car mecruru جَنَّتَانِ ‘nin mahzuf sıfatına mütealliktir. شِمَالٍ atıf harfi وَ ’la makabline matuftur.
كُلُوا مِنْ رِزْقِ رَبِّكُمْ وَاشْكُرُوا لَهُۜ
Fiil cümlesidir. كُلُوا fiil cümlesi mahzuf sözün mekulü’l-kavlidir. Mahallen mansubdur.
كُلُوا fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
مِنْ رِزْقِ car mecruru كُلُوا fiiline mütealliktir. رَبِّكُمْ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اشْكُرُوا atıf harfi و ’la makabline matuftur. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اشْكُرُوا fiili نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. لَهُ car mecruru اشْكُرُوا fiiline mütealliktir.
بَلْدَةٌ طَيِّبَةٌ وَرَبٌّ غَفُورٌ
İsim cümlesidir. بَلْدَةٌ mahzuf mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. Takdiri; هذه veya هى şeklindedir. طَيِّبَةٌ kelimesi بَلْدَةٌ ’un sıfatı olup lafzen merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
رَبٌّ غَفُورٌ atıf harfi و ’la makabline matuftur.
رَبٌّ kelimesi, takdiri المنعم olan mübtedanın haberidir. غَفُورٌ kelimesi رَبٌّ ’nun sıfatı olup lafzen merfûdur.لَقَدْ كَانَ لِسَبَأٍ ف۪ي مَسْكَنِهِمْ اٰيَةٌۚ جَنَّتَانِ عَنْ يَم۪ينٍ وَشِمَالٍۜ
Mukadder kasem cümlesi, istînâfiyyedir.
لَ , mahzuf kasemin cevabının başına gelen harftir. Kasem cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzuf kasem ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, gayrı talebî inşâî isnaddır.
قَدْ tahkik harfiyle tekid edilmiş …كَانَ لِسَبَأٍ ف۪ي مَسْكَنِهِمْ اٰيَةٌ cümlesi muksemun aleyhtir. كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümlede îcaz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. لِسَبَأٍ , nakıs fiil كَانَ ’nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir. اٰيَةٌ kelimesi, كَانَ ’nin muahhar ismidir.
Cümlede müsnedün ileyh olan اٰيَةٌ kelimesinin tenkiri tazim ve teksir içindir.
ف۪ي مَسْكَنِهِمْ car mecruru, اٰيَةٌۚ ’un mahzuf haline mütealliktir.
جَنَّتَانِ kelimesi, اٰيَةٌۚ için bedeldir. Bedel, kapalı bir ifadeyi açmak, açık olanı kuvvetlendirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
عَنْ يَم۪ينٍ car mecruru, جَنَّتَانِ ’nin mahzuf sıfatına müteallik, وَشِمَالٍۜ ise يَم۪ينٍ ’ye matuftur.
Ayetin, iki bahçe olduğu ve sağ, sol şeklinde ayrılması cem' ma’at-taksim sanatıdır.
يَم۪ينٍ - شِمَالٍ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Kasem cümlesinin mahzuf olduğu durumda vurgu kasemin cevabına yapıldığından kasem cümlesi telaffuzda terk edilir. Kasem cümlesini oluşturan kasem fiili, kasem edatı ve kasem edilen isim üçü birlikte hazfedilir. Fakat kasemin varlığı kasem cevabından anlaşılmaktadır. Bu form, Kur'an'da sıkça kullanılmıştır. (Nihat Tarı, Arap Dilinde Kasem Formları ve Kur'an-ı Kerim’e Özgü “La Uksimu” Formu ile İlgili Tartışmalar)
مَسْكَنِهِمْ , Sebelilerin yaşadıkları yer, ikamet ettikleri ülke ve topraklar veya her birinin oturduğu evdir; nitekim مَساكنهِمْ (meskenleri) şeklinde de okunmuştur. جَنَّتَانِ kelimesi اٰيَةٌۚ ’den bedel veya mahzuf bir mübtedanın haberidir; takdiri ise اٰيَةٌ جَنَّتَانِ (bu ayet de iki bahçedir) şeklindedir. Kelimenin merfû okunmasında medih anlamı vardır ki جَنَّتَينِ şeklinde medih üzere mansub okuyanın okuyuşu da buna delalet etmektedir. (Keşşâf)
Bundan önceki ayetlerde, Allah'ın nimetlerine şükredenlerin ahvali beyan edildikten sonra burada da, Allah'ın nimetlerine nankörlük edenlerin halleri beyan, edilmektedir. (Ebüssuûd)
Mahzuf yemine delalet eden لَ ve قَدْ ile tekid edilmesi; tariz yoluyla muhatapların kendi ülkelerinde yaşayan kimselerin halinden ibret almayan mütereddit kimseler menziline konması dolayısıyladır. كانَ fiilinin müzekker gelmesi, isminin hakiki müennes olmaması ve failiyle arasında car mecrur dolayısıyla mesafe olması sebebiyledir. (Âşûr)
كُلُوا مِنْ رِزْقِ رَبِّكُمْ وَاشْكُرُوا لَهُۜ
Mahzuf sözün mekulü’l-kavli olan cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Cümle emir şeklinde gelmiş olmasına rağmen emir anlamından çıkarak ibaha ifade etmiştir. Bu nedenle mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
رَبِّكُمْ izafeti muzâfun ileyhin şanı içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. رَبِّ isminde tecrîd sanatı vardır.
Aynı üslupta gelen وَاشْكُرُوا لَهُۜ cümlesi, hükümde ortaklık nedeniyle makabline atfedilmiştir.
بَلْدَةٌ طَيِّبَةٌ وَرَبٌّ غَفُورٌ
Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Sübut ifade eden isim cümlesinde îcâz-ı hazif sanatı vardır. Takdiri, هذه (bu) olan mübteda mahzuftur.
بَلْدَةٌ mukadder mübtedanın haberidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Aynı üslüpta gelen وَرَبٌّ غَفُورٌ cümlesi ta’lil cümlesine matuftur. Cümlede رَبٌّ için takdir edilen mübteda, المنعم (nimetlendiren)’dir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla Rabb isminde tecrîd sanatı, Allah Teâlâ'nın, ziyadesiyle lütufkâr olduğunu vurgulamak, bütün bu nimetlerin Rabb’in lutfu olduğunu muhatabın zihnine yerleştirmek için yapılan tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
بَلْدَةٌ - مَسْكَنِهِمْ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
بَلْدَةٌ için sıfat olan طَيِّبَةٌ ve رَبٌّ için sıfat olan غَفُورٌ , mevsûflarının sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
غَفُورٌ ve طَيِّبَةٌ sıfatları, mübalağa veznindedir.