وَمَٓا اَمْوَالُكُمْ وَلَٓا اَوْلَادُكُمْ بِالَّت۪ي تُقَرِّبُكُمْ عِنْدَنَا زُلْفٰٓى اِلَّا مَنْ اٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاًۘ فَاُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ جَزَٓاءُ الضِّعْفِ بِمَا عَمِلُوا وَهُمْ فِي الْغُرُفَاتِ اٰمِنُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَمَا | ve değildir |
|
2 | أَمْوَالُكُمْ | mallarınız |
|
3 | وَلَا | değildir |
|
4 | أَوْلَادُكُمْ | evladlarınız |
|
5 | بِالَّتِي |
|
|
6 | تُقَرِّبُكُمْ | sizi yaklaştıran |
|
7 | عِنْدَنَا | katımızda |
|
8 | زُلْفَىٰ | mertebece |
|
9 | إِلَّا | ancak başka |
|
10 | مَنْ | kimseler |
|
11 | امَنَ | inanan(lar) |
|
12 | وَعَمِلَ | ve yapanlar |
|
13 | صَالِحًا | faydalı iş |
|
14 | فَأُولَٰئِكَ | işte |
|
15 | لَهُمْ | onlara vardır |
|
16 | جَزَاءُ | mükafat |
|
17 | الضِّعْفِ | kat kat fazlası |
|
18 | بِمَا |
|
|
19 | عَمِلُوا | yaptıklarının |
|
20 | وَهُمْ | ve onlar |
|
21 | فِي |
|
|
22 | الْغُرُفَاتِ | saraylarda |
|
23 | امِنُونَ | güven içindedirler |
|
Her toplumda görülen sefahata dalmış varlıklı şımarık kesimin ilâhî bildirimler karşısında ortaya koyduğu çarpık mantığın ve küstah tavrın tasvir edildiği bu âyetlerde, rızkın asıl sahibi Allah Teâlâ olduğu halde bazı insanların yine O’nun verdiği imkânlara dayanarak O’na karşı direnmeye ve baş kaldırmaya çalışmasının tutarsızlığına dikkat çekilmektedir. Şayet onların gerekçeleri sağlıklı olsaydı o zaman insanlığın bütün imkânların paylaşımını kendi tercihlerine göre düzenleyebilmesi gerekirdi. Oysa bu hiçbir zaman gerçekleştirilememiştir (bk. Rûm 30/37).
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 458
Velede ولد : وَلَدٌ doğurulmuş olan demektir. Tekil, çoğul, küçük ve büyük için bu lafız kullanılır. Yine hem oğul ve kız evlat hem de evlat edinilen çocuk bu isimle anılır.
Babaya والِدٌ anneye de والِدَةٌ denir. Her ikisine ise والِدانِ denir.
وَلِيدٌ kelimesi doğmak üzere olan çocuk demektir. Asıl anlamı doğum zamanı yakın veya uzak olsun her çocuktur. Çoğulu وِلْدان şeklinde gelir.
Son olarak وَلَدٌ sözcüğünün çoğulu da أوْلادٌ 'dur. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de farklı türevleriyle 102 kez geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekilleri veled, evlad, vâlide, mevlut, velâdet, tevellüd, mütevellid, milat ve Yelda'dır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
Qarabe قرب :
قُرْبٌ sözcüğü yakın olmak, yakınlaşmak ve yakınlık anlamlarında kullanılır. قَرُبَ fiilinin mastarı قُرْبٌ ve قُرْبانٌ şekillerinde gelir.
Bu sözcük mekanla, zamanla, hısımlıkla, itibarla, gözetip korumayla ve kudretle ilgili kullanılır. قُرْبانٌ Yüce Allah'a yakınlaşma vesilesi yapılan şeydir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de farklı formlarda 96 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekilleri akraba, kurbet, kurban, takribi, kurbiyet ve kırbadır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
وَمَٓا اَمْوَالُكُمْ وَلَٓا اَوْلَادُكُمْ بِالَّت۪ي تُقَرِّبُكُمْ عِنْدَنَا زُلْفٰٓى اِلَّا مَنْ اٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاًۘ
İsim cümlesidir. مَا cinsi nefyeden olumsuzluk harfi olup لَيْسَ gibi amel eder. İsmini ref haberini nasb eder.
اَمْوَالُكُمْ kelimesi مَا ’nın ismi olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لَٓا اَوْلَادُكُمْ atıf harfi و ’la makabline matuftur.
لَا zaid harftir. لَا nefy harfinin tekrarı olumsuzluğu tekid içindir.
بِ zaiddir. الَّت۪ي müfred müennes has ism-i mevsûl lafzen mecrur, مَا ’nın haberi olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası تُقَرِّبُكُمْ ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.
تُقَرِّبُكُمْ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
عِنْدَنَا mekân zarfı, زُلْفٰٓى ’nın mahzuf haline mütealliktir. زُلْفٰٓى mef’ûlu mutlaktan naibdir.
اِلَّا istisna harfidir. مَنْ müşterek ism-i mevsûl müstesna olup mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası اٰمَنَ ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.
اٰمَنَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. عَمِلَ atıf harfi و ’la makabline matuftur.
عَمِلَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. صَالِحاً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
تُقَرِّبُكُمْ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi قرب ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
اٰمَنَ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi امن ’dir.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
صَالِحاً kelimesi sülâsî mücerred olan صلح fiilinin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
فَاُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ جَزَٓاءُ الضِّعْفِ بِمَا عَمِلُوا وَهُمْ فِي الْغُرُفَاتِ اٰمِنُونَ
فَ istînâfiyyedir. İşaret ismi اُو۬لٰٓئِكَ mübteda olarak mahallen merfûdur. لَهُمْ جَزَٓاءُ mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
لَهُمۡ car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. جَنَّاتُ kelimesi muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. الضِّعْفِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
مَا ve masdar-ı müevvel بِ harf-i ceriyle birlikte جَزَٓاءُ ’ya mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası عَمِلُوا’dur. Îrabdan mahalli yoktur.
عَمِلُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Munfasıl zamir هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. فِي الْغُرُفَاتِ car mecruru اٰمِنُونَ ’ye mütealliktir.
اٰمِنُونَ mübtedanın haberi olup ref alameti و ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar. اٰمِنُونَ sülâsi mücerredi أمن olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)وَمَٓا اَمْوَالُكُمْ وَلَٓا اَوْلَادُكُمْ بِالَّت۪ي تُقَرِّبُكُمْ عِنْدَنَا زُلْفٰٓى اِلَّا مَنْ اٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاًۘ
وَ , istînâfiyyedir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesinde nefy harfi مَا , nakıs fiil ليس gibi amel etmiştir. ليس ’nin ismine tezayüf sebebiyle atfedilen وَلَٓا اَوْلَادُكُمْ ’a dahil olan nefy harfi لَٓا , nefyi tekid için tekrarlanmıştır.
Haberi olan بِالَّت۪ي ’deki بِ tekid ifade eden zaid harftir. Cümle faide-i haber inkârî kelamdır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
الَّت۪ي ’nin sılası olan تُقَرِّبُكُمْ عِنْدَنَا cümlesi, müspet muzari fiil olarak gelmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs, tecessüm ve teceddüt ifade eder.
زُلْفٰٓى , mahzuf mef’ûlü mutlaktan naibdir.
اِلَّا istisna harfi, istisna, munkatı’dır. Müstesna olan müşterek ism-i mevsûl مَنْ ’nin sıla cümlesi olan اٰمَنَ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Aynı üslupta gelen وَعَمِلَ صَالِحاً cümlesi, sıla cümlesi olan اٰمَنَ ’ye matuftur. Cümlenin atıf sebebi hükümde ortaklıktır. صَالِحاً , mef’ûl veya mef’ûlü mutlaktan naibdir. Takdiri, عمل عملًا صالحًا (Salih amel yaptı) şeklindedir.
عِنْدَنَا izafeti muzâfın şanı içindir.
زُلْفٰٓى - تُقَرِّبُكُمْ ve اَمْوَالُكُمْ - اَوْلَادُكُمْ gruplarındaki kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
اٰمَنَ kelimesinde irsâd sanatı vardır.
وَمَٓا اَمْوَالُكُمْ وَلَٓا اَوْلَادُكُمْ بِالَّت۪ي تُقَرِّبُكُمْ عِنْدَنَا زُلْفٰٓى [Sizi huzurumuza yaklaştıracak olan ne mallarınızdır ne de çocuklarınız] ayetinde, sözün akışından anlaşıldığı için hazif yoluyla îcâz yapılmıştır. Birinci kelimenin haberi, ikincisi onu gösterdiği için söylenmemiştir. Takdiri şöyledir: وما اموالكم بالتي تقربكم ولا اولادكم بالذين يقربكم عندنا (Safvetu't Tefasir)
وَمَٓا اَمْوَالُكُمْ وَلَٓا اَوْلَادُكُمْ [Ne mallarınız ne çocuklarınız…] ayetinde III şahıs kipinden II. şahıs kipine dönüş vardır. Bundan maksat, hakkın gerçekleştirileceğini vurgulu bir şekilde ifade etmektir. (Sâbûnî, Safvetu't Tefasir)
وَمَٓا جماعة اَمْوَالُكُمْ وَلَٓا جماعة اَوْلَادُكُمْ بِالَّت۪ي تُقَرِّبُكُمْ demek istiyor; çünkü kırık cem‘in âkil olanı da gayr-ı akil olanı da müenneslik bakımından aynıdır. التى ’nin takva olması da caizdir ki Allah katında yaklaştırıcı sadece odur yani mal ve evlatlarınız, işte bu yaklaştırıcı değildir. Mallar ve evlatlar cemaatler olduğundan, Hasan-ı Basrî, التى ‘yi الاتي şeklinde çoğul okumuştur. (Keşşâf)
فَاُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ جَزَٓاءُ الضِّعْفِ بِمَا عَمِلُوا وَهُمْ فِي الْغُرُفَاتِ اٰمِنُونَ
فَ , istînâfiyyedir. Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müsnedin ism-i işaretle marife olması, işaret edilenleri tazim ve teşvik amacına matuftur. اُو۬لٰٓئِك işaret ismi bu kişileri işaret ederek sanki gözümüzün önündeymiş gibi düşünmemizi sağlar.
لَهُمْ جَزَٓاءُ الضِّعْفِ بِمَا عَمِلُوا cümlesi, اُو۬لٰٓئِكَ ’nin haberidir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi formunda gelmiş cümlede, takdim tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. Car mecrur olan لَهُمْ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir. جَزَٓاءُ الضِّعْفِ بِمَا عَمِلُوا muahhar mübtedadır.
Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl مَا , harfi-cerle birlikte جَزَٓاءُ ’ye mütealliktir. Sılası olan عَمِلُوا, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
Ayetin son cümlesi olan وَهُمْ فِي الْغُرُفَاتِ اٰمِنُونَ , sübut ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Makabline matuf olan cümlenin atıf sebebi, hükümde ortaklıktır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. فِي الْغُرُفَاتِ , önemine binaen amili olan اٰمِنُونَ ’ye, takdim edilmiştir.
الغُرُفاتُ lafzı, غُرْفَةٍ ’in cemisidir. Manzarası çok güzel, geniş bir araziye sahip yüksek yerdeki ev demektir. (Âşûr)
İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfret ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اٰمَنَ - اٰمِنُونَ ve عَمِلَ - عَمِلُوا gruplarındaki kelimeler arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
Başkasının kelamını hikâye etmek olmayıp doğrudan doğruya Allah tarafından yapılan bu değişik hitap, hakkı tahkik ve geçenleri izah içindir.
Yani mallar ve evlat, hiç kimseyi Allah'ın huzuruna yaklaştırmaz. Ancak mallarını Allah yolunda harcayan, evladına hayır öğreten, onları salâh üzere büyüten ve itaatli olmaya hazırlayan salih mümin müstesna, işte bu bahtiyar müminlere, yaptıkları salih amellerin kat, kat fazlası mükâfat vardır; onların bir iyiliğine karşı on sevap ve daha da fazlası vardır ve onlar cennetin yüksek makamlarında bütün kötülüklerden güven içindedirler. (Ebüssuûd, Fahreddin er- Râzî, Âşûr)