Sebe' Sûresi 36. Ayet

قُلْ اِنَّ رَبّ۪ي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ۟  ...

Ey Muhammed, de ki: “Şüphesiz, Rabbim rızkı dilediğine bol verir ve (dilediğine) kısar. Fakat insanların çoğu bilmezler.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قُلْ de ki ق و ل
2 إِنَّ şüphesiz
3 رَبِّي Rabbim ر ب ب
4 يَبْسُطُ yayar ب س ط
5 الرِّزْقَ rızkı ر ز ق
6 لِمَنْ kimseye
7 يَشَاءُ dilediği ش ي ا
8 وَيَقْدِرُ ve kısar ق د ر
9 وَلَٰكِنَّ fakat
10 أَكْثَرَ çoğu ك ث ر
11 النَّاسِ insanların ن و س
12 لَا
13 يَعْلَمُونَ bilmezler ع ل م
 

Her toplumda görülen sefahata dalmış varlıklı şımarık kesimin ilâhî bildirimler karşısında ortaya koyduğu çarpık mantığın ve küstah tavrın tasvir edildiği bu âyetlerde, rızkın asıl sahibi Allah Teâlâ olduğu halde bazı insanların yine O’nun verdiği imkânlara dayanarak O’na karşı direnmeye ve baş kaldırmaya çalışmasının tutarsızlığına dikkat çekilmektedir. Şayet onların gerekçeleri sağlıklı olsaydı o zaman insanlığın bütün imkânların paylaşımını kendi tercihlerine göre düzenleyebilmesi gerekirdi. Oysa bu hiçbir zaman gerçekleştirilememiştir (bk. Rûm 30/37). 

  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 458
 

قُلْ اِنَّ رَبّ۪ي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُ 

 

Fiil cümlesidir.  قُلْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir. Mekulü’l-kavli  اِنَّ رَبّ۪ي يَبْسُطُ الرِّزْقَ ’dir.  قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. 

رَبّ۪ي  kelimesi  اِنّ nin ismi olup mukadder  ى  üzere mukadder fetha ile mansubdur. Mütekellim zamiri  ى  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

يَبْسُطُ  fiil cümlesi  اِنّ nin haberi olarak mahallen merfûdur.  يَبْسُطُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.  الرِّزْقَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  

مَنْ  müşterek ism-i mevsûl,  بِ  harfi ceriyle birlikte  يَبْسُطُ  fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  يَشَٓاءُ ’dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

يَشَٓاءُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. يَقْدِرُ  atıf harfi و ’la  يَبْسُطُ  fiiline  matuftur. 

 

 وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ۟

 

وَ  atıf harfidir.  لَـٰكِنَّ  istidrak harfidir.  

İstidrak; düzeltmek, telafi etmek, hatayı tamir etmek, kusuru örtmek gibi anlamlara gelir. Önceki sözden doğan eksikliği, hatayı veya yanlış anlaşılma ihtimalini istisnaya benzer biçimde ortadan kaldıracak bir kısmın getirilmesine istidrak adı verilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَـٰكِنَّ  harfi,  اِنَّ  gibi ismini nasb haberini ref eder. Bazı müfessirlere göre  لَـٰكِنَّ ’de  اِنَّ  gibi cümleyi tekid eder. 

لٰكِنَّ ’nin ismi olan  أَكۡثَرَ  lafzen mansubdur.  ٱلنَّاسِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

لٰكِنَّ ’nin haberi  لَا يَعْلَمُونَ  cümlesi olup mahallen merfûdur.

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَعْلَمُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

 

قُلْ اِنَّ رَبّ۪ي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُ 

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

قُلْ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اِنَّ رَبّ۪ي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ  cümlesi,  اِنَّ  ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Faide-i haber ibtidaî kelam olan  يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ  cümlesi  اِنَّ ’nin haberidir. Müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  مَنْ, harf-cerle birlikte  يَبْسُطُ  fiiline mütealliktir. Sılası olan  يَشَٓاءُ  cümlesi, müspet muzari fiil olarak gelmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs, tecessüm ve teceddüt ifade eder.

Genel olarak  شَٓاءُ  fiilinin mef'ûlü bu cümlede olduğu gibi hazf edilir. Çünkü ibham; ilgi uyandırır, muhatabı dinlemeye teşvik eder. Ancak mef'ûl alışılmadık, garip birşey olursa bu kuralın dışına çıkılarak zikredilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Sıla cümlesine  وَ ’la atfedilen  وَيَقْدِرُ  cümlesinin atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Muzari fiiller hudûs, tecessüm ve teceddüt ifade etmiştir.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ  ve isim cümlesi ve isnadın tekrarı sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı, Kadr Suresi 1)

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Veciz anlatım kastıyla gelen  رَبّ۪ي  izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olan mütekellim zamiri dolayısıyla Hz. Peygamber şan ve şeref kazanmıştır. Ayrıca bu izafet Allah’ın rububiyet vasfıyla ona destek olduğunun işaretidir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

“Rabbim rızkı dilediğine bol verir”  sözünden sonra sadece “kısar” lafzıyla yetinilmiş “rızkı dilediğine” ifadesi önceki ifadeden anlaşıldığı için, hazf edilmiştir. Bu ihtibak sanatıdır. 

İhtibâk, sözden düşürülmüş olan kelime veya ifadelerin, zikredilen kelime veya ifadeden hareketle tespit edilerek yerine konulmasıdır. (Suyûtî, İtkân, II, 831)

يَبْسُطُ - يَقْدِرُ  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır. 

Bu kelam onların iddiasını reddetmekte, onların boş umutlarını tamamen kesmekte ve kâinat çarkının, üzerinde döndüğü hakkı tahkik etmektedir.

Yani Allah, iki fırka için de bol rızık vermesini ve rızkı kısmasını gerektirecek bir sebep olmaksızın, dilediğinin rızkını bol verir ve dilediğinin rızkını da kısar. Böylece bazen Allah, isyankârın rızkını bol verir; itaatlinin rızkını ise kısar; bazen de bunun aksini yapar; bazen de her ikisinin de rızkını bol verir; bazen de her ikisinin rızkını da kısar ve bazen de aynı şahsın rızkını zaman, zaman bol verir ve zaman, zaman da rızkını kısar. Allah, bunların hepsini, üstün hikmetler üzerine bina edilmiş olan yüksek iradesinin gereği olarak yapmaktadır. Binaenaleyh sebebi itaat ve itaatsizlik olan mükâfat ve azap işi, rızka kıyaslanamaz. (Ebüssuûd)


 وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ۟

 

Cümle atıf harfi  وَ la öncesine atfedilmiştir. İstidrak manasındaki  لٰكِنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.

لٰكِنَّ ’nin ismi olan  اَكْثَرَ النَّاسِ, veciz ifade yollarından olan izafet formunda gelmiştir. لٰكِنَّ ’nin haberi olan  لَا يَعْلَمُونَ ’nin menfî muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam formunda gelmesi cümleye hükmü takviye, hudûs ve teceddüt anlamları katmıştır. Ayrıca muzari fiilde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek dikkatini artıran tecessüm özelliği vardır.

Nefy harfinin müsnedün ileyhden sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması halinde bu terkip hükmü takviye ifade eder. Ancak bazı karineler vasıtasıyla tahsis de ifade edebilir. Hükmü takviye demek; hükmü tekid etmek ve hükmün gerçeğe mutabık olduğunu ifade etmek demektir. Bunun Kur'an’da çok örneği vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Ayetin son cümlesi, başka surelerde de ufak değişikliklerle tekrarlanmıştır.

Böyle tekrarlanan kelimeler, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf Suresi 28, c. 7, s. 314) 

لَا يَعْلَمُونَ  ibaresinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.

“Dünyadaki rızkın genişlemesi ve daralması, kişinin haktan veya batıldan yana olmasına delalet etmez. Çünkü, nice bedbaht ve günahkâr kimse vardır ki alabildiğine zengindir ve yine nice muttaki dindar kimse vardır ki alabildiğine sıkıntı içindedir. Ancak ne var ki insanların pek çoğu rızkın azlığının, geçim darlığının; malın çokluğunun ve geçim bolluğunun, kişinin fasık ya da salih olma durumuna has kılınmaksızın, meşîet-i ilâhiyeye bağlı olduğunu bilmezler.” (Fahreddin er-Râzî, Âşûr)