Sebe' Sûresi 5. Ayet

وَالَّذ۪ينَ سَعَوْ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا مُعَاجِز۪ينَ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مِنْ رِجْزٍ اَل۪يمٌۗ  ...

Âyetlerimizi geçersiz kılmak için yarışırcasına çaba harcayanlar var ya; işte onlar için elem dolu, çok kötü bir azap vardır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَالَّذِينَ kimseler ise
2 سَعَوْا çalışan(lar) س ع ي
3 فِي hakkında
4 ايَاتِنَا ayetlerimiz ا ي ي
5 مُعَاجِزِينَ aciz bırakmağa ع ج ز
6 أُولَٰئِكَ işte
7 لَهُمْ onlar için vardır
8 عَذَابٌ bir azab ع ذ ب
9 مِنْ
10 رِجْزٍ pislikten ر ج ز
11 أَلِيمٌ acı ا ل م
 

Âyetlerimizi boşa çıkarmak için” diye çevrilen kısmı “birbirleriyle yarışırcasına” ve “(Allah’ı) âciz bırakabileceklerini sanarak” şeklinde de tercüme etmek mümkündür. Muhammed Esed’e göre “ricz” kelimesinden önceki “min” edatı, bu günahkârları öteki dünyada bekleyen azabın bu dünyada bilerek yaptıkları kötü fiillerin tabii bir “sonucu” olduğunu göstermektedir; bu sebeple yazar, âyetin “En kötüsünden, elem verici bir azap vardır” şeklinde çevirdiğimiz kısmına “(yaptıkları) çirkinliklerin bir sonucu olarak onlar için acıklı bir azap vardır” anlamını vermiştir (II, 871). 

 Kur'an Yolu Tefsiri Yolu Cilt: 4 Sayfa: 413
 

   Eleme ألم :

  ألَمٌ kelimesi aşırı/şiddetli acı ve ağrı demektir. (Müfredat)

  Kuran’ı Kerim’de  bir isim ve bir fiil formunda olmak üzere 75  defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri elem ve elimdir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

وَالَّذ۪ينَ سَعَوْ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا مُعَاجِز۪ينَ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مِنْ رِجْزٍ اَل۪يمٌۗ

 

وَ  istînâfiyyedir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası سَعَوْ dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

سَعَوْ  fiili mahzuf elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ı fail olarak mahallen merfûdur. 

ف۪ٓي اٰيَاتِنَا  car mecruru سَعَوْ  fiiline mütealliktir. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Muzaf mahzuftur. Takdiri, في إبطال آياتنا (ayetlerimizin iptali için) şeklindedir.

مُعَاجِز۪ينَ  kelimesi  سَعَوْ ’daki failin hali olup fetha ile mansubdur. 

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مِنْ رِجْزٍ اَل۪يمٌ  cümlesi  الَّذ۪ينَ nin haberi olarak mahallen merfûdur.

اُو۬لٰٓئِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  لَهُمْ عَذَابٌ  cümlesi  اُو۬لٰٓئِكَ nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

لَهُمْ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. عَذَابٌ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. مِنْ رِجْزٍ  car mecruru  عَذَابٌun mahzuf sıfatına mütealliktir.  اَل۪يمٌ  kelimesi  عَذَابٌ ‘un ikinci sıfatı olup lafzen merfûdur.

اَل۪يمٌ  kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَالَّذ۪ينَ سَعَوْ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا مُعَاجِز۪ينَ اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مِنْ رِجْزٍ اَل۪يمٌۗ

 

وَ  istinafiyyedir. Ayet sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyh konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası  سَعَوْ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا مُعَاجِز۪ينَ  şeklinde müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması arkadan gelen habere işaret ve tahkir içindir.

Veciz anlatım kastıyla gelen  اٰيَاتِنَا  izafetinde Allah Teâlâ'ya ait zamire muzâf olan ayetler şan ve şeref kazanmıştır. Ayetlerin Allah'a izafe edilmesi bu ayetlerin bütün kemâl vasıflara sahip olduğu ve her türlü noksanlıktan uzak olduğu manasını kazandırır.

اٰيَاتِنَا  ibaresinde ayetler, ayetleri yüceltmek ve onların fiilinin ne kadar çirkin olduğunu ifade etmek için Allah'a ait zamire izafe edilmiştir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 397)

مُعَاجِز۪ينَ  kelimesi,  سَعَوْ  fiilinin failinden haldir. Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildirmek için kullanılan vasfı ifade eden tetmim ıtnâbı sanatıdır.

مُعَاجِز۪ينَ  ifadesi  مُعْجِزِينَ  kelimesinin mübalağalı halidir. Onların Peygambere (av) hile yapma ve tuzak kurma halleri, diğerlerinin önüne geçmek ve onları geride bırakmak için hızlı hızlı yürüyen kimsenin haline benzetilerek temsili olarak anlatılmıştır. (Âşûr)

اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ مِنْ رِجْزٍ اَل۪يمٌ  cümlesi  الَّذ۪ينَ ’nin haberidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması tahkir içindir.

Sübut ifade eden isim cümlesinde mübteda olan  اُو۬لٰٓئِكَ ’nin haberi  لَهُمْ عَذَابٌ مِنْ رِجْزٍ اَل۪يمٌۗ

şeklinde isim cümlesi formunda gelmiştir. Müsned olarak mahallen merfû olan cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.  لَهُمْ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  عَذَابٌ , muahhar mübtedadır. Cümlede müsnedün ileyh olan  عَذَابٌ ’un nekre gelişi nev ve kesret ifade edebilir. Tarifi mümkün olmayan evsafta olduğuna işaret eder.

مِنْ رِجْزٍ  car-mecruru  عَذَابٌ ’un mahzuf sıfatına mütealliktir. Kelimedeki tenvin kesret ve nev ifade eder.

عَذَابٌ  için sıfat olan  اَل۪يمٌۗ , mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

اَل۪يمٌ , mübalağalı ism-i fail kalıbında gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Allah Teâlâ bir önceki ayette,  اُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَر۪يمٌ  “Mağfiret de şerefli rızık da  onlarındır” buyurmuş ve “rızkı”, ba’diyet (kısmîlik) ifade eden  مِنْ (harf-i ceri) ile az  olarak zikretmemiş, “onlar için rızıktan bir kısım ve kerim (şerefli) olan rızık cinsinden bir rızık vardır” dememiştir. Bu ayette ise min-i teb'îdiyye (ta'diyet ifade eden مِنْ ) olabilecek olan bir şekilde, buyurmuştur ki bütün bunlar, Allah Teâlâ'nın rahmetinin genişliğine, rahmetine oranla gazabının azlığına bir işarettir. Ayetteki “رِجْزٍ” kelimesinin, “en kötü azap” manasına olduğu söylenmiştir. Buna göre buradaki “مِنْ”, cinsin beyânı (azabın cinsini göstermek) için olup tıpkı “gümüş yüzük” ifadesi gibidir. (Fahreddin er-Râzî)