Fâtır Sûresi 10. Ayet

مَنْ كَانَ يُر۪يدُ الْعِزَّةَ فَلِلّٰهِ الْعِزَّةُ جَم۪يعاًۜ اِلَيْهِ يَصْعَدُ الْكَلِمُ الطَّيِّبُ وَالْعَمَلُ الصَّالِـحُ يَرْفَعُهُۜ وَالَّذ۪ينَ يَمْكُرُونَ السَّيِّـَٔاتِ لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌۜ وَمَكْرُ اُو۬لٰٓئِكَ هُوَ يَبُورُ  ...

Her kim şan ve şeref istiyorsa bilsin ki, şan ve şeref bütünüyle Allah’a aittir. Güzel sözler ancak O’na yükselir. Salih ameli de güzel sözler yükseltir. Kötülükleri tuzak yapanlar var ya, onlar için çetin bir azap vardır. İşte onların tuzağı boşa çıkar.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 مَنْ kim
2 كَانَ ise ك و ن
3 يُرِيدُ istiyor ر و د
4 الْعِزَّةَ şeref ع ز ز
5 فَلِلَّهِ Allah’ındır
6 الْعِزَّةُ şeref ع ز ز
7 جَمِيعًا tamamen ج م ع
8 إِلَيْهِ O’na
9 يَصْعَدُ çıkar ص ع د
10 الْكَلِمُ söz ك ل م
11 الطَّيِّبُ güzel ط ي ب
12 وَالْعَمَلُ ve amel ع م ل
13 الصَّالِحُ iyi ص ل ح
14 يَرْفَعُهُ onu yükseltir ر ف ع
15 وَالَّذِينَ (gelince)
16 يَمْكُرُونَ tuzak kuranlara م ك ر
17 السَّيِّئَاتِ kötü şeyleri س و ا
18 لَهُمْ onlar için vardır
19 عَذَابٌ bir azab ع ذ ب
20 شَدِيدٌ çetin ش د د
21 وَمَكْرُ ve tuzağı م ك ر
22 أُولَٰئِكَ onların
23 هُوَ o
24 يَبُورُ bozulacaktır ب و ر
 

İzzet kelimesi “onur, saygınlık ve güçlü olma” anlamlarına gelir. “Kim izzet isterse bilmeli ki izzet tamamıyla Allah’a aittir” şeklinde çevirdiğimiz cümleye, bazı müfessirler, “Kim o sözde tanrılara ve putlara taparak bir izzet elde etmek istiyorsa bilsin ki izzet tümüyle Allah’a aittir”, bazıları “Kim izzet istiyorsa Allah’a itaat etsin, izzet bulsun”, bazıları da “Gerçek anlamda izzetin kime ait olduğunu öğrenmek isteyenler bilsinler ki, her yönden izzet Allah’a mahsustur” mânasını vermişlerdir (Taberî, XXII, 119-120). Şeref, onur, güç, pâye, üstünlük gibi anlamları olan “izzet”in bütünüyle Allah’a ait kılınması, bu kavramın insanlar açısından asla kullanılamayacağını değil, insanların elde edebilecekleri her türlü onur ve pâyenin Allah’tan olduğunu ve ancak O’nun hoşnutluğuna uygun olması halinde değer taşıyacağını ifade etmektedir. Nitekim başka bir âyette bu kavram Allah’a, resûlüne ve müminlere izâfe edilmiştir (bk. Münâfikūūn 63/8). Âyetin devamında yer alan ve “Sinsi sinsi kötülük tasarlayanlar için çetin bir azap vardır ve onların tuzakları altüst olur” şeklinde çevirdiğimiz cümle ile de, izzetin şeytanî düşünceleri geliştirmekle elde edilemeyeceğine bir telmihte bulunulduğu anlaşılmaktadır. 

Birçok müfessir “güzel söz”den maksadın, başta kelime-i tevhid olmak üzere Allah’ı anma ve yüceltme mânası içeren her türlü tesbih, tehlil, Kur’an tilâveti, dua, istiğfar vb. sözler olduğunu kaydeder (meselâ Zemahşerî, III, 270). Fakat bunu belirli sözlerle sınırlandırmayıp iyiliği teşvik, kötülüğü engelleme gibi “iyi, temiz, güzel”vasfına uyan başka sözleri de bu kapsamda düşünmek uygun olur (Şevkânî, IV, 390). “O’na yükselir” ifadesinden maksat, Allah’ın bunları kabul etmesi, Allah katında makbul olması veya yazıcı meleklerin yazdıklarıyla yükselmeleridir (Şevkânî, IV, 390).

“İyi iş ve davranışları da O yüceltir” şeklinde yapılan tercümede öznenin Allah Teâlâ olduğu görüşü esas alınmıştır. Burada öznenin güzel sözler olduğu kanaatini taşıyanlar da vardır; buna göre cümleyi şöyle çevirmek gerekir: “Onları da (iyi işleri de) Allah’a güzel sözler yükseltir.” Meâlin böyle olması durumunda cümlenin izahı şöyle olur: İyi işlerin Allah katında değer bulması sağlam bir imana, Allah’ın birliği inancına dayalı olmasına bağlıdır, kelime-i tevhidi benimsemeden yapılan iyi işler O’nun nezdine yükselmez (Zemahşerî, III, 270). Öte yandan bu cümlede öznenin iyi işler ve tümlecin güzel söz olduğu da ileri sürülmüştür. Bu takdirde anlam “Güzel sözleri yükselten iyi işlerdir” şeklinde olur. Bu görüşün İbn Abbas gibi bazı ilk dönem âlimlerine nisbet edilmesini ihtiyatla karşılayan İbn Atıyye şu açıklamayı yapar: Bu görüşte iyi amel olmadan iman sözünün değerinin olmayacağı kastediliyorsa bu Ehl-i sünnet inancıyla bağdaşmaz ve İbn Abbas gibi birinin bunu söylemesine ihtimal yoktur. Ama güzel söz iyi amelle desteklenirse daha değerli olur ve daha yücelere çıkar mânası kastedilirse tutarlı olur (IV, 431). Râzî, insanı diğer canlılardan üstün kılan temel özelliğin söz olduğu ve bunun kalp ile ilişkisi üzerinde durur; âyetin sözün önemine ve değerine bir atıfta bulunduğunu belirtir (XXVI, 9).

 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 453-454
 

مَنْ كَانَ يُر۪يدُ الْعِزَّةَ فَلِلّٰهِ الْعِزَّةُ جَم۪يعاًۜ

 

مَنْ  iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur.

كَانَ يُر۪يدُ الْعِزَّةَ  cümlesi  مَنْ ’in haberi olarak mahallen merfûdur.

كَانَ  şart fiili olup nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.  كَانَ ’nin ismi müstetir olup takdiri  هو ’dir. 

يُر۪يدُ الْعِزَّةَ  cümlesi  كَانَ ’nin haberi olarak mahallen mansubdur.  يُر۪يدُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ’dir.  الْعِزَّةَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri;  من كان يريد العزّة فليطلبها من عند الله (Kim izzet isterse bunu Allah’ın katından istesin) şeklindedir. 

لِلّٰهِ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktır.  الْعِزَّةُ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.  جَم۪يعاً  hal olup fetha ile mansubdur.

جَم۪يعاً  kelimesi zamirsiz gelirse tekid bildiren haldir. Ancak bazı gramercilere göre tekid kabul edilmektedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يُر۪يدُ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  رود ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.


اِلَيْهِ يَصْعَدُ الْكَلِمُ الطَّيِّبُ وَالْعَمَلُ الصَّالِـحُ يَرْفَعُهُۜ 

 

اِلَيْهِ  car mecruru  يَصْعَدُ  fiiline mütealliktir. يَصْعَدُ  damme ile merfû muzari fiildir.  الْكَلِمُ  fail olup lafzen merfûdur.  الطَّيِّبُ  kelimesi  الْكَلِمُ ‘nin sıfatı olup kesra ile mecrurdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَالْعَمَلُ الصَّالِـحُ يَرْفَعُهُۜ  cümlesi atıf harfi  وَ ‘la  يَصْعَدُ الْكَلِمُ  cümlesine matuftur. 

الْعَمَلُ  kelimesi  الْكَلِمُ ‘ye matuftur. Veya mübteda olup lafzen merfûdur.  

الصَّالِـحُ  kelimesi  الْعَمَلُ ‘nun sıfatı olup lafzen merfûdur.  يَرْفَعُهُ  fiili mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. 

يَرْفَعُهُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

الصَّالِـحُ  kelimesi, sülasi mücerredi  صلح  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

       

 وَالَّذ۪ينَ يَمْكُرُونَ السَّيِّـَٔاتِ لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌۜ 

 

İsim cümlesidir.  وَ  atıf harfidir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  يَمْكُرُونَ ‘dir. Îrabtan mahalli yoktur.  

يَمْكُرُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

السَّيِّـَٔاتِ  mef’ûlu mutlaktan naib olup nasb alameti kesradır. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile îrablanır. Takdiri, يمكرون المكرات السيّئات (Kötü, çirkin tuzaklar kuruyorlar) şeklindedir. 

لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌ  cümlesi mübteda olan  الَّذ۪ينَ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.  لَهُمْ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. 

عَذَابٌ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.  شَد۪يدٌ  kelimesi  عَذَابٌ ‘un sıfatı olup lafzen merfûdur.


 وَمَكْرُ اُو۬لٰٓئِكَ هُوَ يَبُورُ

 

وَ  istînâfiyyedir. مَكْرُ  mübteda olup lafzen merfûdur.  اُو۬لٰٓئِكَ  ism-i işaret muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

هُوَ يَبُورُ  cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. Munfasıl zamir هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. يَبُورُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.
 

مَنْ كَانَ يُر۪يدُ الْعِزَّةَ 

 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Cümle, şart üslubunda haberî isnaddır. Şart ismi  مَنْ , mübtedadır.  كانِ ’nin dahil olduğu isim cümlesi  كَانَ يُر۪يدُ الْعِزَّةَ , hem şart cümlesi hem de  مَنْ ’in haberidir.

كان ’nin haberi olan  يُر۪يدُ الْعِزَّةَ ‘nin muzari fiil cümlesi olması hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

كَان ’nin haberi muzari olduğunda, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemlere ve geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar  olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde كَانَ ’nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Takdiri  فليطلبها من عند الله (... onu Allah’ın katından istesin) olan cevap cümlesi mahzuftur.

Bu takdire göre mahzuf cevap ve mezkûr şart cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

الْعِزَّةَ  kelimesindeki tarif cins içindir. (Âşûr)


 فَلِلّٰهِ الْعِزَّةُ جَم۪يعاًۜ

 

Mukadder cevap için taliliye olarak gelen  فَلِلّٰهِ الْعِزَّةُ جَم۪يعاًۜ  cümlesinde îcâz-ı hazif ve takdim tehir sanatları vardır.  لِلّٰهِ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  الْعِزَّةُ , muahhar mübtedadır. Faide-i haber inkârî kelam olan isim cümlesidir.

جَم۪يعاً  kelimesi  الْعِزَّةُ ‘dan hal olarak mansubdur. Hal anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Car mecrurun takdimi tahsis ifade eder.

İzzetin tamamı sadece Allah’a aittir, başkasına değil anlamını verir. Lafzi tekid  جَم۪يعاًۜ ’la bu anlam tekid edilmiştir.

لِلّٰهِ  maksûun aleyh/sıfat,  الْعِزَّةُ  maksûr/mevsûf olmak üzere kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır

Mecrur haber, vasıf kuvvetindedir. Haber olarak gelen mecrurlar, zarflar, mübtedanın bununla vasıflandığını ifade ederler. Nahiv alimlerinin açıkladığı gibi kelamda  كائِنٍ  benzeri bir müstekar takdiriyle husul ve subut ifade eder. (Âşûr, Şuarâ/113)

Buna göre yüce Allah'ı tanıyanlar için bunun başındaki "elif-lâm" ahid için ve izzet çerçevesi içerisinde onun hakkında kabul edilmesi gereken şeyler içindir. (Kurtubî)

Ayette "izzeti Allah'tan istesinler" ifadesinin zikredilmeyip delilinin zikriyle iktifa edilmesi, izzetin Allah'a (cc) mahsus olmasının, izzet talebinin de O'na tahsis edilmesini gerektirdiğini bildirmek içindir. (Ebüssuûd)

جَمِيعًا  kelimesi kuşatmayı ifade eder. Kasr-ı iddiaî için tekid menzilindedir. Böylece cümlede 3 tekid olmuştur. Kasır 2 tekid, جَمِيعًا da 3. tekid menzilindedir.  أيَبْتَغُونَ عِنْدَهُمُ العِزَّةَ فَإنَّ العِزَّةَ لِلَّهِ جَمِيعًا  cümlesine benzer.



اِلَيْهِ يَصْعَدُ الْكَلِمُ الطَّيِّبُ وَالْعَمَلُ الصَّالِـحُ يَرْفَعُهُۜ

 

 

Beyanî istînâf veya ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  اِلَيْهِ , amili olan  يَصْعَدُ ‘ya takdim edilmiştir. 

الطَّيِّبُ  kelimesi  الْكَلِمُ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır. 

الْكَلِمُ ’nun  يَصْعَدُ  fiiline,  الْعَمَلُ ‘nun  يَرْفَعُ  fiiline isnadı, mecazı aklîdir.

Gayri akil varlıklar fiile isnad edilerek kişileştirme yapılmıştır. Bu istiaredir. Akılsız varlıklar, insan menziline konulmuştur.

Hükümde ortaklık nedeniyle makabline atfedilmiş  وَالْعَمَلُ الصَّالِـحُ يَرْفَعُهُۜ  cümlesinde,  وَالْعَمَلُ الصَّالِـحُ  mübteda  يَرْفَعُهُۜ  cümlesi haberdir. 

Sübut ve istimrar ifade eden, mübteda ve haberden oluşmuş isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

İsim cümlesi, fiil cümlesine atfedilmiştir. Aslolan, aynı üsluptaki cümlelerin birbirine atfıdır. İsim cümlesinin anlamında sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesinin anlamında ise yenilenme ve tekrarlanma vardır.

Şayet hem devamlılık hem fiilin tekrarı ve yenilenmesi kastediliyorsa, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilebilir. Bunun aksi de mümkündür. Mesela, fiil cümlesinden fiilin zaman zaman yenilendiğini, isim cümlesinden ise başlayıp halen devam ettiği kast ediliyorsa aralarında atıf yapılabilir. (Rıfat Resul Sevinç Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı Ekev Akademi Dergisi Yıl: 21 Sayı: 69 (Kış 2017))

Veya  الْعَمَلُ الصَّالِـحُ  terkibi  الْكَلِمُ ‘ya matuftur. O takdirde   يَرْفَعُهُۜ  cümlesi,  الْعَمَلُ ’dan hal veya beyanî istînaf olur. 

يَصْعَدُ -  يَرْفَعُهُۜ  ve  الطَّيِّبُ - الصَّالِـحُ  gruplarındaki kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. 

Ayetteki  يَرْفَعُهُ  kelimesindeki zamirin  الْكَلِمُ  sözcüğüne ait bir fail zamiri olması veya  الْعَمَلُ  kelimesine ait bir mef‘ûl zamiri olması muhtemeldir. Bu durumda anlam şöyle olur: Güzel söz –yani tevhîd–, iyi ameli yükseltir. Çünkü amel, ancak iman ile birlikte olursa sahih/geçerli olur. (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belâgatında Bedî’ İlmi ve Sanatları)

Kelimenin yükselmesi ve amelin yükselmesi ifadelerinde istiare vardır. Burada gerçekte aşağıdan yukarı çıkıp yükselmek (suûd) ile nitelenen bir şey bulunduğu kastedilmiş değildir. Ancak bu anlatımla kastedilen şey, güzel sözle, salih amelin ‘’Allah'ın rızasına erecekleri, O’nun yakınlığına nail olacakları, Allah Teâlâ’nın onları karşılıksız bırakmayacağı, onlara karşılık vermeyi ihmal etmeyeceği’’ anlamında Yüce Allah’a ulaşacak ve O’nun katında kabul edilecek olmalarıdır. Ayet hakkında şöyle bir tevil daha söylenmiştir: Yüce Allah, mesafe ve uzaklık yoluyla değil de büyüklük ve ululuk cihetiyle العلو  nitelenince, artık O’na yaklaşmayı sağlayan her türlü güzel söz ve beğenilen amelden haber vermek de mecaz ve anlam genişlemesi yoluyla  الْصعد [yükselme] ve  الارتفع [yükselme] lafızlarıyla gerçekleşiyor. (Şerîf er-Râdî, Kur’an Mecazları) 

يَصْعَدُ  - يَرْفَعُهُ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Kelime-i tayyibenin amel-i sâlihten önce zikredilmesinin sebebi nedir? Biz diyoruz ki: Söz daha kıymetlidir. Çünkü insanın diğer canlılardan farklı olan yönü, konuşmasıdır. Bundan ötürü, Allah Teâlâ, “Biz âdemoğlunu, (nefs-i natıkası ile, yani ona konuşma özelliği vererek) kerim (şerefli ve kıymetli) kıldık” (İsrâ, 70) buyurmuştur. Amel ise, hem insanda, hem diğer canlılarda müşterek olarak bulunan hareketlerden ibarettir. (Fahreddin er-Râzî)

Bu kelam-ı kerimede, kendisiyle izzet istenen şeyler beyan edilmektedir ki, bunlar tevhid ve salih ameldir. Bunların Allah'a yükselmesi, mecazî olup Allah'ın, onları kabul buyurması demektir. Yahut amel katipleri meleklerin, onların yazıldığı sayfalarıyla Allah katına yükselmeleri demektir. Ayetin, hasr bildirmesi gereken ifade, tarzı, Allah'ın buna kâmil bir önem verdiğini bildirmek içindir. (Ebüssuûd) 

الصُّعُودُ  yüksek bir mekana gitmektir.  الرَّفْعُ  ise bir şeyi bir mekandan daha yüksek bir mekana götürmektir.  الصُّعُودُ ; yüce bir mertebeye ulaşmak manasında müsteardır ve O’nun yanında kabul görmekten kinayedir.  الرَّفْعُ ; burada azim bir makamda kabul manasında kinayedir. Çünkü yücelik, mekanın yüceliğiyle hayal edilir. Dolayısıyla يَصْعَدُ ويَرْفَعُ  fiilleri mekân karinesi olmuştur. Allah Teâlâ yanında kabul görmek; ancak ona yükselenin erişebileceği yüce bir yere benzetilir. (Âşûr)

العَمَلُ  mübteda, يَرْفَعُهُۜ  ise haberdir. Fiil cümlesinde müsnedün ileyhi takdim edilmiştir. Bu da tahsis ifade eder. Müsnedün ileyh, müsnede tahsis edilmiştir. Allah müminlerin salih amellerini ve sözlerini kabul eder demektir. (Âşûr)


وَالَّذ۪ينَ يَمْكُرُونَ السَّيِّـَٔاتِ لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌۜ وَمَكْرُ اُو۬لٰٓئِكَ هُوَ يَبُورُ

 

وَ  atıf harfidir. Cümle, ayetin başındaki  مَنْ كَانَ يُر۪يدُ الْعِزَّةَ  cümlesine atfedilmiştir. Önemi dolayısıyla hususun umuma atfıdır. (Âşûr)

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyh konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ‘nin sılası olan  يَمْكُرُونَ السَّيِّـَٔاتِ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi )

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması arkadan gelen habere işaret ve tahkir içindir.

اَلَّذ۪ينَ ‘nin haberi olan  لَهُمْ عَذَابٌ شَد۪يدٌ  cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir. Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır.  لَهُمْ  mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  عَذَابٌ , muahhar mübtedadır. Özellikle onlar için hazırlanmış şiddetli azaba işaret etmek ve takdim edilen kelimeye vurgu kastıyla, haber mübtedaya takdim edilmiştir.

Muahhar mübteda  عَذَابٌ ’daki tenvin, tarifi mümkün olmayan nev ve kesret ifade eder. 

شَد۪يدٌ  kelimesi  عَذَابٌ  için sıfatttır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

شَد۪يدٌ  sıfat-ı müşebbehe kalıbında gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir.  İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu (sabit olması) veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi). 

وَمَكْرُ اُو۬لٰٓئِكَ هُوَ يَبُورُ  cümlesi istînâfa matuftur. Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.  مَكْرُ اُو۬لٰٓئِكَ  mübteda, هُوَ يَبُورُ  cümlesi haberdir.

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu (sabit olması) veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Cümlede müsned olan  هُوَ يَبُورُ  cümlesi , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Haber olan يَبُورُ ‘nün muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve zem makamı olduğu için istimrar ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

 يَمْكُرُونَ - مَكْرُ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

 السَّيِّـَٔاتِ - عَذَابٌ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

السَّيِّـَٔاتِ  kelimesindeki tarif cins içindir. (Âşûr)