وَاللّٰهُ خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ جَعَلَكُمْ اَزْوَاجاًۜ وَمَا تَحْمِلُ مِنْ اُنْثٰى وَلَا تَضَعُ اِلَّا بِعِلْمِه۪ۜ وَمَا يُعَمَّرُ مِنْ مُعَمَّرٍ وَلَا يُنْقَصُ مِنْ عُمُرِه۪ٓ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍۜ اِنَّ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَاللَّهُ | ve Allah |
|
2 | خَلَقَكُمْ | sizi yarattı |
|
3 | مِنْ | -tan |
|
4 | تُرَابٍ | toprak- |
|
5 | ثُمَّ | sonra |
|
6 | مِنْ | -den |
|
7 | نُطْفَةٍ | nutfe(sperm)- |
|
8 | ثُمَّ | sonra |
|
9 | جَعَلَكُمْ | sizi yaptı |
|
10 | أَزْوَاجًا | çift çift |
|
11 | وَمَا |
|
|
12 | تَحْمِلُ | gebe kalamaz |
|
13 | مِنْ | hiçbir |
|
14 | أُنْثَىٰ | dişi |
|
15 | وَلَا | ve |
|
16 | تَضَعُ | doğuramaz |
|
17 | إِلَّا | dışında |
|
18 | بِعِلْمِهِ | O’nun bilgisi |
|
19 | وَمَا | ve verilmez |
|
20 | يُعَمَّرُ | ömür |
|
21 | مِنْ | hiçbir |
|
22 | مُعَمَّرٍ | canlıya |
|
23 | وَلَا | ve |
|
24 | يُنْقَصُ | azaltılmaz |
|
25 | مِنْ | -nden |
|
26 | عُمُرِهِ | onun ömrü- |
|
27 | إِلَّا | (yazılmadıkça) |
|
28 | فِي |
|
|
29 | كِتَابٍ | Kitapta |
|
30 | إِنَّ | şüphesiz |
|
31 | ذَٰلِكَ | bu |
|
32 | عَلَى | göre |
|
33 | اللَّهِ | Allah’a |
|
34 | يَسِيرٌ | kolaydır |
|
Bir taraftan Cenâb-ı Hakk’ın yaratıcılık sıfatına değinilirken, diğer taraftan da O’nun bütün yaratılmışlara ait ayrıntıların bilgisine sahip olduğu belirtilmektedir. Bu çerçevede, bir dişinin gebe kalması ve doğurması yani yeni bir canlının dünyaya gelmesinden her bir canlının ömrünün miktarına kadar evrende olup biten bütün olaylar ve incelikleri O’nun nezdinde mâlûmdur. Bir insanın ömrünün uzun veya kısa oluşu tesadüfe yahut kendiliğinden oluşa değil Allah’ın iradesine bağlıdır; bu irade değişmemek üzere levh-i mahfûz diye bilinen özel bir kayıt sistemine de bağlanmıştır. Âyetin “Bir canlının ömrünün uzun olması da kısa tutulması da mutlaka yazgıya uygun olarak gerçekleşir” şeklinde çevrilen kısmı için şu yorumlar da yapılmıştır: a) Herkesin ömrünün ne kadar olacağı tamı tamına kayıtlı olduğu gibi bunun yaşanan her günü, ayı, senesi de kaydedilmektedir. Bu cümlenin “ömründen eksilen, eksiltilen” anlamına gelen ikinci kısmından maksat işte ömrün bu bölümü yani yaşanan ve bu yönde kayda geçirilen miktarıdır; “verilen ömür” anlamına gelen birinci kısmından maksat ise ömrün kalan bölümüdür. b) Bu cümle “Bir canlının ömrünün uzatılması da kısaltılması da mutlaka yazılıdır” anlamına gelmektedir. Hadislerde belirtildiği üzere bazı sebeplerle ömür uzatılabilir veya kısaltılabilir; ama bu da Allah’ın iradesiyle olmaktadır ve O’nun ezelî ilminde mevcuttur (bir kitapta kayıtlıdır). Allah’ın bildikleri insanlar tarafından bilinmediğinden, bu durum dünya hayatının sınav düzenini ve kişinin sorumluluğunu etkilemez (Şevkânî, IV, 391-392; irade ve kader konusunda bilgi için bk. Bakara 2/7; Enfâl 8/20-23; insanın topraktan yaratılması ve nutfe hakkında bilgi için bk. Hac 22/5; Mü’minûn 23/13-14; Rûm 30/20; insanların kendi nefislerinden eşler yaratılması hakkında bk. Nisâ 4/1).
وَاللّٰهُ خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ جَعَلَكُمْ اَزْوَاجاًۜ
İsim cümlesidir. وَ istinâfiyyedir. اللّٰهُ lafza-i celâli, mübteda olup lafzen merfûdur. خَلَقَكُمْ fiili, mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
خَلَقَكُمْ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. Muttasıl zamiri كُمْ mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.
مِنْ تُرَابٍ car mecruru خَلَقَكُمْ ‘e mütealliktir. ثُمَّ edatı mertebe açısından terahi manasınadır. Yani; aralıklarla, zaman içinde serpiştirilerek peyderpey olabilecek durumları bildirmektedir.
مِنْ نُطْفَةٍ car mecruru خَلَقَكُمْ fiiline mütealliktir.
ثُمَّ atıf harfidir. جَعَلَكُمْ fetha üzere mebni mazi fiildir. Fail müstetir olup takdiri هو ’dir. Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. اَزْوَاجاً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
Değiştirme manasına gelen جَعَلَ kelimesi 3 şekilde gelir:
1. Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek
2. Bir halden başka bir hale geçmek
3. Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek.
Bu ayette “bir halden başka bir hale geçmek” manasında kullanılmıştır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَمَا تَحْمِلُ مِنْ اُنْثٰى وَلَا تَضَعُ اِلَّا بِعِلْمِه۪ۜ
وَ atıf harfidir. مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
تَحْمِلُ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هى ‘dir. مِنْ harf-i ceri zaidtir. اُنْثٰى lafzen meczum olup fail olarak mahallen merfûdur.
وَلَا تَضَعُ اِلَّا بِعِلْمِه۪ cümlesi atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. تَضَعُ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هى ‘dir. اِلَّا hasr edatıdır. بِعِلْمِه۪ car mecruru اُنْثٰى ‘nın mahzuf haline mütealliktir. Takdiri, إلّا متلبّسة بعلمه أو إلّا معلوما حملها له (Bilgisi olmadıkça veya onu taşıdığı bilinmedikçe) şeklindedir. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَمَا يُعَمَّرُ مِنْ مُعَمَّرٍ وَلَا يُنْقَصُ مِنْ عُمُرِه۪ٓ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍۜ
وَ atıf harfidir. مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
يُعَمَّرُ damme ile merfû meçhul muzari fiildir. مِنْ harf-i ceri zaiddir. مُعَمَّرٍ lafzen mecrur ,naib-i fail olarak mahallen merfûdur.
وَلَا يُنْقَصُ مِنْ عُمُرِه۪ٓ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍ cümlesi atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يُنْقَصُ damme ile merfû, meçhul muzari fiildir. مِنْ harf-i ceri zaiddir. عُمُرِه۪ٓ lafzen mecrur, naib-i fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir ه۪ٓ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِلَّا hasr edatıdır. ف۪ي كِتَابٍ car mecruru مُعَمَّرٍ veya عُمُرِه۪ٓ ‘nin mahzuf haline mütealliktir.
يُعَمَّرُ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi عمر ’dir.
Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.
مُعَمَّرٍ kelimesi, sülâsi mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i mef’ûlüdür.
اِنَّ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرٌ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. ذٰلِكَ işaret ismi اِنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur. ل harfi buud, yani uzaklık belirten harf, ك ise muhatap zamiridir.
عَلَى اللّٰهِ car mecruru يَس۪يرٌ ‘e mütealliktir. يَس۪يرٌ kelimesi اِنَّ ‘nin haberi olup lafzen merfûdur.وَاللّٰهُ خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ مِنْ نُطْفَةٍ ثُمَّ جَعَلَكُمْ اَزْوَاجاًۜ
وَ istînâfiyyedir. وَاللّٰهُ خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ şeklindeki sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber, ibtidaî kelamdır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Cümlede müsned olan خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ‘in mazi fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
مِنْ نُطْفَةٍ temâsül nedeniyle مِنْ تُرَابٍ ’e atfedilmiştir.
جَعَلَكُمْ اَزْوَاجاً cümlesi, terahi ifade eden ثُمَّ harfi ile makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
ثُمَّ , istidrâc (tedrici olarak bir dereceden diğerine yükselmek) ifade eder. (Âşûr)
İnsanın yaratılış evreleri sayılarak taksim sanatı yapılmıştır.
تُرَابٍ - نُطْفَةٍ ve اَزْوَاجاًۜ kelimelerindeki tenvin nev ve tazim ifade eder.
مِنْ ve ثُمَّ ’nin tekrarında ıtnab ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
وَمَا تَحْمِلُ مِنْ اُنْثٰى وَلَا تَضَعُ اِلَّا بِعِلْمِه۪ۜ
Cümle istînâfa matuftur. Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Muzari fiil istimrar, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.
Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
مِنْ اُنْثٰى ‘daki مِنْ , zaiddir. Tekid ifade eder.
وَلَا تَضَعُ cümlesi, … تَحْمِلُ cümlesine matuftur. Atıf sebebi tezattır. Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber inkarî kelamdır. Nefy harfinin tekrarı tekid ifade eder.
بِعِلْمِه۪ۜ car mecruru, مِنْ اُنْثٰى ’nın mahzuf haline mütealliktir.
Nefy harfi لَا ve مَا , istisna harfi اِلَّا ile kasr oluşturmuştur. Kasr, fail ile car mecrur arasındadır. اُنْثٰى maksûr/mevsûf, بِعِلْمِه۪ۜ maksûrun aleyh/sıfat olmak üzere, kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır.
مِنْ اُنْثٰى ‘daki tenvin, kıllet ifade eder. Zaid مِنْ harfi kelimeye “hiçbir” anlamı katmıştır. Menfî siyakta nekre, umum ve şümule işarettir.
Veciz anlatım kastıyla gelen بِعِلْمِه۪ۜ izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan عِلْمِ , tazim edilmiştir.
وَمَا تَحْمِلُ مِنْ اُنْثٰى cümlesiyle وَلَا تَضَعُ cümlesi arasında mukabele vardır.
تَحْمِلُ (Gebe kalır) - تَضَعُ (Doğurur), kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
وَمَا يُعَمَّرُ مِنْ مُعَمَّرٍ وَلَا يُنْقَصُ مِنْ عُمُرِه۪ٓ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍۜ
Cümle istînâfa matuftur. Muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır. Muzari fiil istimrar, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.
Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
يُعَمَّرُ fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
مِنْ مُعَمَّرٍ ‘daki مِنْ zaiddir. Tekid ifade eder.
وَلَا يُنْقَصُ مِنْ عُمُرِه۪ٓ cümlesi, … وَمَا يُعَمَّرُ cümlesine matuftur. Atıf sebebi tezattır. Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber inkarî kelamdır. Nefy harfinin tekrarı tekid ifade eder.
ف۪ي كِتَابٍۜ car mecruru, مِنْ مُعَمَّرٍ ’in mahzuf haline mütealliktir.
Nefy harfi لَا ve مَا , istisna harfi اِلَّا ile kasr oluşturmuştur. Kasr, fail ile car-mecrur arasındadır. مُعَمَّرٍ maksûr/mevsûf, ف۪ي كِتَابٍۜ maksûrun aleyh/sıfat olmak üzere, kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır.
مِنْ مُعَمَّرٍ ‘daki tenvin, kıllet ifade eder. Zaid مِنْ harfi kelimeye “hiçbir” anlamı katmıştır. Menfî siyakta nekre, umum ve şümule işarettir.
وَمَا يُعَمَّرُ مِنْ مُعَمَّرٍ cümlesiyle وَلَا يُنْقَصُ مِنْ عُمُرِه۪ٓ cümleleri arasında mukabele sanatı vardır.
يُعَمَّرُ - مُعَمَّرٍ - عُمُرِه۪ٓ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
يُعَمَّرُ - يُنْقَصُ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
Kitap Levh-i Mahfuz’dur. İbn Abbas’dan rivayet edildiğine göre, Allah’ın kitabı ile Allah’ın ilminin kastedilmesi de mümkündür. İnsanın kendi kader sayfası da olabilir. (Keşşâf)
اِنَّ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرٌ
Beyanî istînâf veya ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
اِنَّ ile tekid edilmiş, faide-i haber inkârî kelamdır. İsim cümlesi sübut ve istimrar ifade eder.
اِنَّ ’nin isminin ismi işaret olarak gelmesi işaret edilenin önemini vurgulayarak tazim ifadesi içindir.
İşaret isminde istiare vardır. Tecessüm ve cem’ ifade eden ذٰلِكَ ile duruma işaret edilmiştir.
Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Bütün mamullerin cümledeki yeri, aslında amilinden sonra gelmesidir. Cümlede car mecrur عَلَى اللّٰهِ , ihtimam sebebiyle amili olan يَس۪يرٌ ’a takdim edilmiştir. Çünkü kolaylık Allah’a isnad edilmiştir.
Müsned olan يَس۪يرٌ , sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden, اِنَّ ve isim cümlesi olmak üzere iki tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır. Tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Burada zamir makamında ism-i celâlin zahir olarak zikredilmesi, hükmün illetini bildirmek içindir. Çünkü (Allah kelimesinin mastarı olan) ulûhiyet, Allah Teâlâ’nın kemâl sıfatlarını ifadede asıldır. (Ebüssuûd, Nisa/81)
Ayetin bu son cümlesi tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır.
Önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.