هُوَ الَّذ۪ي جَعَلَكُمْ خَلَٓائِفَ فِي الْاَرْضِۜ فَمَنْ كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُۜ وَلَا يَز۪يدُ الْكَافِر۪ينَ كُفْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ اِلَّا مَقْتاًۚ وَلَا يَز۪يدُ الْكَافِر۪ينَ كُفْرُهُمْ اِلَّا خَسَاراً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | هُوَ | O’dur |
|
2 | الَّذِي |
|
|
3 | جَعَلَكُمْ | sizi yapan |
|
4 | خَلَائِفَ | halifeler (yöneticiler) |
|
5 | فِي |
|
|
6 | الْأَرْضِ | yeryüzünde |
|
7 | فَمَنْ | artık kim |
|
8 | كَفَرَ | nankörlük ederse |
|
9 | فَعَلَيْهِ | kendi zararınadır |
|
10 | كُفْرُهُ | nankörlüğü |
|
11 | وَلَا | ve |
|
12 | يَزِيدُ | artırmaz |
|
13 | الْكَافِرِينَ | kafirlerin |
|
14 | كُفْرُهُمْ | küfrü |
|
15 | عِنْدَ | yanında |
|
16 | رَبِّهِمْ | Rableri |
|
17 | إِلَّا | başka bir şey |
|
18 | مَقْتًا | gazabdan |
|
19 | وَلَا | ve ne de |
|
20 | يَزِيدُ | artırmaz |
|
21 | الْكَافِرِينَ | kafirlerin |
|
22 | كُفْرُهُمْ | küfrü |
|
23 | إِلَّا | başka bir şey |
|
24 | خَسَارًا | ziyandan |
|
Halefe خلف :
خَلْفٌ kelimesi ön, ileri anlamındaki قُدَّامٌ kelimesinin zıddıdır, arkaya gelen yer ve arka anlamlarına gelir.
Birinin yerine geçip onun yerini doldurana خَلَفٌ denir ve önce/önde olmak demek olan selefin سَلَفٌ zıddıdır. (Mekan ve zaman olarak sonra ya da arkada olmak veya gelmek manasına gelir.)
خِلْفَة ise her birinin diğerinin yerine geçmesi şeklinde işleyen sistemdir. Fethalı yazılan خَلْفٌ sözcüğü bozuk /değersiz şey ve kötü söz manasındadır. خِلافَة kavramı başkası adına onun görevini üstlenmeyi anlatır. خَلائِف sözcüğü خَلِيفَة kavramının çoğuludur.
خِلافٌ lafzına gelince o zıd ضِدٌّ kavramından daha geneldir. Çünkü her zıd muhteliftir, fakat muhtelif olan herşey zıd değildir.
İnsanlar arasındaki sözlü ihtilaf bazen bir çekişmeyi, münakaşayı gerektirdiğinden dolayı bu ihtilaf (إخْتِلافٌ) sözcüğü müstear olarak çekişmek, mücadele etmek, tartışmak ya da münakaşa etmek anlamlarında kullanılmıştır.
خُلْفٌ kelimesi sözüne aykırı davranmaktır. Vaadini tutmamak, yerine getirmemek anlamında ise خَلَفَ fiili kullanılır. خالِفٌ bir eksik veya kusur yüzünden geride kalandır.
Son olarak خالِفَة kelimesi çadırın arka direğidir. Göç sırasında geride kalmasından dolayı kadında kinayeli olarak böyle adlandırılır. Çoğulu خَوالِف şeklinde gelir. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de pekçok farklı formda 127 kez geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekilleri halife, halef, muhtelif, muhalif, muhalefet, hilafet, hilaf, ihtilaf ve kalfadır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
هُوَ الَّذ۪ي جَعَلَكُمْ خَلَٓائِفَ فِي الْاَرْضِۜ
İsim cümlesidir. Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur. Müfred müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ي mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası جَعَلَكُمْ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
جَعَلَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübteda ve haberi iki mef’ûl yaparak nasb ederler. 3 gruba ayrılırlar:
1. Bilmek manasında olanlar.
2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir.
3. Değiştirme manası ifade edenler. Aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir.
Değiştirme manasına gelen fiiller “etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi” gibi manalara gelir. Değiştirme manasına gelen جَعَلَ kelimesi 3 şekilde gelir:
1. Bir şeyden başka bir şey meydana getirmek
2. Bir halden başka bir hale geçmek
3. Bir şeyle başka bir şeye hükmetmek. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
خَلَٓائِفَ ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. فِي الْاَرْضِ car mecruru خَلَٓائِفَ ‘e mütealliktir.
فَمَنْ كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُۜ
فَ istînâfiyyedir. مَنْ şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur.
كَفَرَ şart fiili olup fetha üzere mebnidir. Mahallen meczumdur. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُ cümlesi haber olarak mahallen merfûdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. عَلَيْهِ car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. كُفْرُ muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir ه۪ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَلَا يَز۪يدُ الْكَافِر۪ينَ كُفْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ اِلَّا مَقْتاًۚ
وَ atıf harfidir. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَز۪يدُ merfû muzari fiildir. الْكَافِر۪ينَ mef’ûlun bih olup nasb alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
كُفْرُهُمْ fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
عِنْدَ mekân zarfı, يَز۪يدُ fiiline mütealliktir. رَبِّهِمْ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِلَّا hasr edatıdır. مَقْتاً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. كَافِر۪ينَ kelimesi, sülasi mücerredi كفر olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَلَا يَز۪يدُ الْكَافِر۪ينَ كُفْرُهُمْ اِلَّا خَسَاراً
Cümle atıf harfi وَ ‘la önceki cümleye matuftur. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
يَز۪يدُ merfû muzari fiildir. الْكَافِر۪ينَ mef’ûlun bih olup nasb alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
كُفْرُهُمْ fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اِلَّا hasr edatıdır. خَسَاراً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.هُوَ الَّذ۪ي جَعَلَكُمْ خَلَٓائِفَ فِي الْاَرْضِۜ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden oluşmuş cümle, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümle kasrla tekid edilmiştir.
هُوَ الَّذ۪ي جَعَلَكُمْ خَلَٓائِفَ فِي الْاَرْضِۜ cümlesi itiraziyye cümlesidir. (Âşûr)
Müsnedin ism-i mevsûlle marife olması, tazim kastının yanında sonraki habere dikkat çekmek içindir. İsim cümlesinin her iki unsuru da hasr kastedilerek marife olarak gelmiştir. Kasr, mübteda ve haber arasındadır. هُوَ maksûrun aleyh/mevsûf, الَّذ۪ي maksûr/sıfat olmak üzere kasr-ı sıfat ale-l mevsûf hakîkî tahkîkî kasrdır. (Âşûr, En’âm/2)
Haber konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ي ’nin sılası olan جَعَلَكُمْ خَلَٓائِفَ فِي الْاَرْضِۜ , mazi fiil sıygasında gelerek sübut, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.
Ayet-i kerîme’de geçen خَلَٓائِفَ lâfzı, خليفة kelimesinin çoğuludur.
…هُوَ الَّذ۪ي cümlesinin isim cümlesi olarak gelmesi, ayette muhatap olarak alınan kişilerin Allah tarafından yeryüzünde halife kıldığına dair hükmü kuvvetlendirmek içindir. (Âşûr)
فَمَنْ كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُۜ
فَ , istînâfiyedir. فَمَنْ كَفَرَ cümlesinde مَنْ şart ismi, mübtedadır. Şart cümlesi olan مَنْ كَفَرَ , sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. كَفَرَ cümlesi مَنْ ’in haberidir. Mübtedanın haberinin mazi fiil sıygasında cümle olması hükmü takviye, sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
كَفَرَ kelimesinde irsâd sanatı vardır.
فَ karinesiyle gelen, sübut ve istimrar ifade eden فَعَلَيْهِ كُفْرُهُۚ şeklindeki isim cümlesi şartın cevabıdır. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. عَلَيْهِ car mecruru, mahzuf mukaddem habere mütealliktir. كُفْرُهُ muahhar mübtedadır.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip de şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
كَفَرَ - كُفْرُهُۚ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
فَمَنْ كَفَرَ فَعَلَيْهِ كُفْرُهُۜ cümlesi şart cümlesi olup; küfür hallerinin devamına kayıtsız kalmalarından kinayedir. (Âşûr)
وَلَا يَز۪يدُ الْكَافِر۪ينَ كُفْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ اِلَّا مَقْتاًۚ
Kendinden önce gelen şart cümlesinin beyanı hükmündedir. (Âşûr) olan bu cümle, hükümde ortaklık nedeniyle şart cümlesine atfedilmiştir. Şart cümlesinin haber manalı olması bu atfı mümkün kılmıştır. Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Mef’ûl olan الْكَافِر۪ينَ , konudaki önemine binaen fail olan كُفْرُهُمْ ’a takdim edilmiştir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
عِنْدَ رَبِّهِمْ izafeti muzâfun şanı içindir. Bu izafette Rabb isminin kafirlere ait zamire muzâf olmasında, Rablerinin onlar üzerindeki ihsan ve faziletleri konusundaki rububiyetini hatırlatmak manası vardır.
İstisna harfi اِلَّا ve nefy harfi لَا ile oluşmuş iki tekid hükmündeki kasr, cümleyi tekid etmiştir. Kasr fiille mef’ûlü arasındadır. يَز۪يدُ maksûr/sıfat, مَقْتاًۚ maksûrun aleyh/mevsûf olmak üzere kasr-ı sıfat alel mevsûftur. Artmak, buğza kasredilmiştir.
مَقْتاًۚ ’deki tenvin kesret ve tahkir ifade eder.
Cümlede medhe benzeyen bir şeyle zemmi tekid sanatı vardır.
وَلَا يَز۪يدُ الْكَافِر۪ينَ كُفْرُهُمْ اِلَّا خَسَاراً
Öncesine matuf cümle aynı üslupla gelmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Mef’ûl olan الْكَافِر۪ينَ , konudaki önemine binaen ve tahkir için, fail olan كُفْرُهُمْ ’a takdim edilmiştir.
İstisna harfi اِلَّا ve nefy harfi لَا ile oluşmuş, iki tekid hükmündeki kasr, cümleyi tekid etmiştir. Kasr fiille mef’ûlü arasındadır. يَز۪يدُ maksûr/sıfat, خَسَاراً maksûrun aleyh/mevsûf olmak üzere kasr-ı sıfat alel mevsûftur. Artma, ziyana kasredilmiştir.
خَسَاراً ’deki tenvin kesret ve tahkir ifade eder.
Cümlede medhe benzeyen bir şeyle zemmi tekid sanatı vardır.
Önceki cümleyle bu cümle arasında mukabele ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
كَفَرَ - كَافِر۪ينَ - كُفْرُهُمْ kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
Ayette kâfirlerin yaptıklarının çirkinlik ve adiliğini, fazlasıyla kınama ve ayıplama maksadıyla cümle tekrarlanarak ıtnâb sanatı yapılmıştır.
Ayette geçen مَقْتاًۚ kelimesi, şiddetli buğz manasına olup bu lafızdan murad edilen Allah’ın buğzudur. خَسَاراً lafzından murad edilen ise ahiret ziyanıdır. Bu iki durumdan (Allah’ın buğzu ve ahiret ziyanı) her birinin, küfrün çirkinliğini gerektirdiği ve ondan kaçınmada yeterli sebebi oluşturduğunu göstermek için cümleleri tekrar etmiştir. (Beyzâvî ve Ebüssuûd)
"O kâfirlerin küfürleri, rableri katında gazaptan başka bir şey arttırmaz ve o kâfirlerin küfrü, kendilerine hüsrandan başka bir şey arttırmaz."
Bu kelâm, küfrün vebali ve sonucu olan ilahi gazabı beyan etmektedir. Yani bu küfrün sonucu, öyle bir ilâhi gazaptır ki, onun ötesinde daha büyük bir perişanlık, hakirlik, ahiret hüsranı ve şerri yoktur.
Buradaki tekrar, ziyadesiyle izah olması için ve küfrün, her iki korkunç ve çirkin sonucu da ayrı ve müstakil olarak gerektirdiğine dikkat çekmek içindir. (Ebüssuûd)
الخَسار kelimesi الخَسارَةِ gibi خَسِرَ ‘nin masdarıdır.
Asıl manası ticaretteki zarar olup, bir işte başarısızlık manasından istiare yapılmıştır.
Onların küfür üzere yaptıkları işler, başarısızlığa uğramış bir tacirin yaptığı işlere benzetmiştir. Öyle ki o kişi, elindeki üründen hiçbir şekilde faydalanamamış ve onu aldığından çok düşük bir tutara satmak zorunda kalmıştır. Bu sebeple büyük bir zarara uğramış, her sattığı mal ile zararı bir o kadar artıp en nihayetinde ticareti iflas ile neticelenmiştir. Bu örnek Bakara suresindeki gibi bir çok ayeti kerimede zikredilegelmiştir. (Âşûr)