قُلْ اَرَاَيْتُمْ شُرَكَٓاءَكُمُ الَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ اَرُون۪ي مَاذَا خَلَقُوا مِنَ الْاَرْضِ اَمْ لَهُمْ شِرْكٌ فِي السَّمٰوَاتِۚ اَمْ اٰتَيْنَاهُمْ كِتَاباً فَهُمْ عَلٰى بَيِّنَتٍ مِنْهُۚ بَلْ اِنْ يَعِدُ الظَّالِمُونَ بَعْضُهُمْ بَعْضاً اِلَّا غُرُوراً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قُلْ | de ki |
|
2 | أَرَأَيْتُمْ | siz gördünüz mü? |
|
3 | شُرَكَاءَكُمُ | ortaklarınızı |
|
4 | الَّذِينَ |
|
|
5 | تَدْعُونَ | yalvardığınız |
|
6 | مِنْ |
|
|
7 | دُونِ | başka |
|
8 | اللَّهِ | Allah’tan |
|
9 | أَرُونِي | bana gösterin |
|
10 | مَاذَا | hangi şeyi? |
|
11 | خَلَقُوا | yarattılar |
|
12 | مِنَ | -den |
|
13 | الْأَرْضِ | yer- |
|
14 | أَمْ | yoksa |
|
15 | لَهُمْ | onların var (mı?) |
|
16 | شِرْكٌ | ortaklıkları |
|
17 | فِي |
|
|
18 | السَّمَاوَاتِ | göklerde |
|
19 | أَمْ | yoksa |
|
20 | اتَيْنَاهُمْ | biz onlara verdik de |
|
21 | كِتَابًا | bir Kitap |
|
22 | فَهُمْ | onlar da |
|
23 | عَلَىٰ | üzerindeler |
|
24 | بَيِّنَتٍ | bir delil |
|
25 | مِنْهُ | ondan |
|
26 | بَلْ | hayır |
|
27 | إِنْ |
|
|
28 | يَعِدُ | va’detmiyorlar |
|
29 | الظَّالِمُونَ | o zalimler |
|
30 | بَعْضُهُمْ | birbirlerine |
|
31 | بَعْضًا | birbirlerine |
|
32 | إِلَّا | başka bir şey |
|
33 | غُرُورًا | aldatmakdan |
|
قُلْ اَرَاَيْتُمْ شُرَكَٓاءَكُمُ الَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ
Fiil cümlesidir. Hemze istifham harfidir. قُلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. Mekulü’l-kavli اَرَاَيْتُمْ شُرَكَٓاءَكُمُ ‘dir. قُلْ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
رَاَيْتُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur. شُرَكَٓاءَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl شُرَكَٓاءَ ‘nin sıfatı olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası تَدْعُونَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
شُرَكَٓاءَ kelimesi sonunda zaid yani kelimenin kök harflerinden olmayan elif-i memdude olan isimlerden olduğu için gayri munsariftir.
Gayri munsarif isimler: Kesra (esre) ve tenvini alamayan isimlerdir. Gayri munsarif isimler esre yerine fetha alırlar. Yani bu isimler ref halinde damme, nasb halinde fetha, cer halinde yine fetha alırlar.
Gayri munsarife “memnu’un mine’s-sarf (اَلْمَمْنُوعُ مِنَ الصَّرفِ)” da denir. Arapçada kullanılmakla birlikte Arapça kökenli olmayan alem (özel) isimler (Yer, ülke, kişi adları vb. gibi isimler) de gayrı munsarıfa girer.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تَدْعُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. مِنْ دُونِ car mecruru mukadder aid zamirin mahzuf haline mütealliktir. Takdiri, تدعونهم من دون الله (Allah’ı değil onlara dua ederler.) şeklindedir.
اللّٰهِ lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
اَرُون۪ي مَاذَا خَلَقُوا مِنَ الْاَرْضِ اَمْ لَهُمْ شِرْكٌ فِي السَّمٰوَاتِۚ
Cümle, önceki mekulü’l-kavlden bedel olup mahallen mansubdur. Fiil cümlesidir.
اَرُون۪ي illet harfinin hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Sonundaki نِ vikayedir. Mütekellim zamiri ي mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübteda ve haberi iki mef’ûl yaparak nasb ederler. 3 gruba ayrılırlar:
1. Bilmek manasında olanlar.
2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir.
3. Değiştirme manası ifade edenler. Aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir.
Değiştirme manasına gelen fiiller “etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi” gibi manalara gelir. Bu ayette اَرُون۪ي fiili bilmek manasına gelen fiillerdendir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَرُون۪ي مَاذَا خَلَقُوا cümlesi اَرَاَيْتُمْ شُرَكَٓاءَكُمُ cümlesinden bedel-i iştimâldir. (Âşûr)
مَاذَا istifham ismi, amili خَلَقُوا fiilinin mukaddem mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. مَاذَا خَلَقُوا cümlesi amili اَرُون۪ي ‘nin ikinci mef’ûlü bihi olarak mahallen mansubdur.
خَلَقُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. مِنَ الْاَرْضِ car mecruru مَاذَا istifham isminin mahzuf haline mütealliktir.
اَمْ munkatıadır. بل ve hemze manasındadır.
Çoğunlukla soru edatlarıyla birlikte kullanılır ve muhataptan bu edatın öncesi ile sonrasındaki unsurlardan birini ta’yin ve tercih etmesini zorunlu kılar. Genellikle soru edatı olan hemze ile (اَ) birlikte kullanılır. İkiye ayrılır: 1. Muttasıl اَمْ Munkatı’ اَمْ (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَهُمْ car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. شِرْكٌ muahhar mübteda olup merfûdur. فِي السَّمٰوَاتِ car mecruru شِرْكٌ ‘in mahzuf sıfatına mütealliktir.
اَرُون۪ي fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi رأى ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
اَمْ اٰتَيْنَاهُمْ كِتَاباً فَهُمْ عَلٰى بَيِّنَتٍ مِنْهُۚ
اَمْ munkatıadır. بل ve hemze manasındadır.
اٰتَيْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
كِتَاباً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
فَ atıf harfidir. Munfasıl zamir هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. عَلٰى بَيِّنَتٍ car mecruru mahzuf habere mütealliktir.
مِنْهُ car mecruru بَيِّنَتٍ ‘nin mahzuf sıfatına mütealliktir.
اٰتَيْنَا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi أتى ’dır.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
بَلْ اِنْ يَعِدُ الظَّالِمُونَ بَعْضُهُمْ بَعْضاً اِلَّا غُرُوراً
بَلْ , idrâb ve atıf harfidir. Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna idrâb denir. "Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki" anlamlarını ifade eder.
Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:
1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir.
2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada yukarıda olduğu gibi, bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنْ nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَعِدُ merfû muzari fiildir. الظَّالِمُونَ fail olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
بَعْضُهُمْ izafeti الظَّالِمُونَ ‘un failinden bedel olup merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve irab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin irabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i ba’z, 3. Bedel-i iştimâl. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
بَعْضاً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. اِلَّا hasr edatıdır. غُرُوراً ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
ظَّالِمُونَ kelimesi, sülasi mücerredi ظلم olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قُلْ اَرَاَيْتُمْ شُرَكَٓاءَكُمُ الَّذ۪ينَ تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. قُلْ fiilinin mekulü’l-kavli olan اَرَاَيْتُمْ , istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen tevbih ve kınama manasında olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. İstifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır. Ayette mütekellim Allah Teâlâ, muhatap Hz peygamberdir. Peygamber (sav)’in cevabı bilmesi dolayısıyla cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.
الَّذ۪ينَ ism-i mevsûl, شُرَكَٓاءَ ’nin sıfatı olarak mahallen mansubtur. Sılası تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِۜ , müspet muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
مِنْ دُونِ car mecruru, mukadder aid zamirin mahzuf haline mütealliktir.
Veciz anlatım kastıyla gelen دُونِ اللّٰهِۜ izafeti muzâfın tahkiri içindir.
قُلْ kelimesi çok önemlidir. Aslında bütün ayetlerin başında bir قُلْ lafzı vardır ama önemli olan hususlarda قُلْ lafzı açık olarak söylenmiştir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
اَرَاَيْتَكُمْ , dikkat çekme tabirlerinden biridir.
اَرَاَيْتَ ve benzerlerindeki تَ zamiri faildir. ك ise Basra ekolüne göre ت ’nin anlamını tekid eden bir hitap harfidir ve îrabdan mahalli yoktur. Tekidin sebebi, muhatabın gafletinin derinliğini vurgulamaktır. Aynı uyuyan kimseyi sarsmak gibi. Çünkü derin uykuya dalmış olan kişi hem elle hem de dille uyandırılır.
رَاَوُا fiilinin ilim manasında kullanılmasında, sebep müsebbep alakası ile mecaz-ı mürsel vardır. Zikredilen ru’yet, kastedilen ise ilim olan müsebbeptir. Şöyle de ifade edebilirsiniz; manevi, akli ve görünmez olan bir anlatım, gözle görülen, canlı bir şey menziline konuldu. (Ruveyni, Teemmülat fî Sûreti Meryem, Meryem/77)
Bu batıl ilahlar onlara izafe edilmiş, çünkü bu iddianın hiçbir gerçek tarafı olmaksızın, onlar Allah'a ortak koşan o müşriklerdir. (Ebüssuûd)
اَرُون۪ي مَاذَا خَلَقُوا مِنَ الْاَرْضِ
مَاذَا خَلَقُوا مِنَ الْاَرْضِ cümlesi, اَرُون۪ي fiilinin ikinci mef’ûlüdür. İstifham ismi مَاذَا , mukaddem mef’ûldür. Müspet mazi fiil sıygasında gelen cümle, istifham üslubunda talebi inşai isnaddır. Cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen tevbih ve kınama manasında olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. İstifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
اَمْ لَهُمْ شِرْكٌ فِي السَّمٰوَاتِۚ
اَمْ harfi, hemze ve بَلْ manasında munkatı’ dır. Ayetteki ilk istifhama aittir. İstifham üslubunda talebi inşai isnad olmasına rağmen, inkâr manasında geldiği için cümle mecâz-ı mürsel mürekkebdir. İstifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesinde îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. لَهُمْ mahzuf mukaddem habere mütealliktir. شِرْكٌ , muahhar mübtedadır.
الْاَرْضِ - سَّمٰوَاتِۚ kelimeleri arasında tıbak-ı icâb ve mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
رَاَيْتُمْ - اَرُون۪ي ve شُرَكَٓاءَ - شِرْكٌ kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
السَّمٰوَاتِۚ car mecruru, شِرْكٌ ’un mahzuf sıfatına mütealliktir.
Bilinen nefy üslubu yerine istifhamın tercih edilmesinin sebebi; istifhamda muhatabın aklını uyarmak, harekete geçirmek ve düşünmeye teşvik manası olmasıdır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
اَرُون۪ي مَاذَا خَلَقُوا مِنَ الْاَرْضِ [Gösterin bana! Onlar yerden hangi şeyi yarattılar?] cümlesindeki soru istifhâm-ı inkârî olup kınama ifâde eder. اَمْ لَهُمْ شِرْكٌ فِي السَّمٰوَاتِۚ [Yoksa onların göklerde ortakları mı var?] ayetindeki soru da aynıdır. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)
Bu kelam işaret ediyor ki, şirk, pek tehlikeli bir husus olup ispatı için birbirlerini destekleyen deliller olması gerekir. (Ebüssuûd)
اَمْ اٰتَيْنَاهُمْ كِتَاباً فَهُمْ عَلٰى بَيِّنَتٍ مِنْهُۚ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümlede اَمْ harfi, hemze ve بَلْ manasında munkatı’ dır.
İstifham üslubunda talebî inşâî isnad olmasına rağmen, inkar manasında geldiği için cümle mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Müspet mazi fiil sıygasında gelerek hudûs, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
كِتَاباً ’deki tenvin herhangi bir manasında cins ve tazim ifade eder.
Akabindeki فَهُمْ عَلٰى بَيِّنَتٍ مِنْهُۚ cümlesi فَ ile makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. عَلٰى بَيِّنَتٍ mahzuf habere mütealliktir. مِنْهُۚ ’nun müteallakı, بَيِّنَتٍ ’in mahzuf sıfatıdır. Haberin ve sıfatın hazfı, îcâzı hazif sanatıdır.
بَيِّنَتٍ ’deki tenvin kesret, nev ve tazim içindir.
بَلْ اِنْ يَعِدُ الظَّالِمُونَ بَعْضُهُمْ بَعْضاً اِلَّا غُرُوراً
Ayetin son cümlesi istînâfiye olarak fasılla gelmiştir. اِنْ , nefy harfidir.
بَلْ intikal için idrâb harfidir. Cümleleri atfetmekte kullanılmaz. Bu sebeple bundan sonra gelen cümle, istînâfiyyedir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
Cümle menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber, inkârî kelamdır. Nefy harfi اِنْ ve istisna edatı اِلَّا ile oluşan kasr cümleyi tekid etmiştir. Kasr fiille mef’ûlü arasındadır.
يَعِدُ maksûr/sıfat, غُرُوراً maksûrun aleyh/mevsûf olmak üzere kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur. Yani fail tarafından gerçekleştirilen fiil, başka mef’ûllere değil zikredilen mef’ûle tahsis edilmiştir.
Kasr cümlesinde çoğunlukla olumlu mana açıkça ifade edilirken olumsuz mana zımnen ifade edilir. Bu üslupta îcâz ve mübalağa vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
"Hayır! Zalimler, birbirlerine aldatmaktan başka bir şey vadetmiyorlar." : Bundan önce şirk konusundaki delil olabilecek bütün seçenekler reddedildikten sonra burada da müşrikleri şirke sevk eden husus zikredilmektedir ki o da, seleflerin haleflerini ve reislerin Allah katında şefaatçi olup tabilerini Allah'a yaklaştıracakları vaadiyle onları aldatmalarıdır. (Ebüssuûd)
بَعْضُهُمْ izafeti, الظَّالِمُونَ ’den bedeldir. بَعْضاً ise mef’ûldür.
İkinci mef’ûl olan غُرُوراً ’deki tenvin kesret ve tahkir, ifade eder.
بَعْضاً - اَمْ kelimelerinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.