ق۪يلَ ادْخُلِ الْجَنَّةَۜ قَالَ يَا لَيْتَ قَوْم۪ي يَعْلَمُونَۙ
ق۪يلَ ادْخُلِ الْجَنَّةَۜ
Fiil cümlesidir. ق۪يلَ fetha üzere mebni meçhul mazi fiildir. ق۪يلَ fiilin naib-i faili olan ادْخُلِ الْجَنَّةَ cümlesi mahallen merfûdur.
ادْخُلِ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. الْجَنَّةَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
قَالَ يَا لَيْتَ قَوْم۪ي يَعْلَمُونَۙ
Fiil cümlesidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mekulü’l-kavli يَا لَيْتَ قَوْم۪ي ‘dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
يَا tenbih harfidir. لَيْتَ temenni harfidir. اِنَّ gibi ismini nasb, haberini ref yapar.
قَوْم۪ي kelimesi لَيْتَ ‘nin ismi olup mukadder fetha ile mansubdur. Mütekellim zamiri ي harfi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. يَعْلَمُونَ cümlesi لَيْتَ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.
يَعْلَمُونَۙ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
ق۪يلَ ادْخُلِ الْجَنَّةَۜ قَالَ يَا لَيْتَ قَوْم۪ي يَعْلَمُونَۙ
Ayet istînâfiyedir. İlk cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mef’ûle dikkat çekmek için meçhul bina edilen ق۪يلَ fiilinin naib-i faili ve mekulü’l-kavli olan ادْخُلِ الْجَنَّةَ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Emir üslubunda gelmiş olmasına rağmen ikram manasında olduğu için mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
قَالَ يَا لَيْتَ ...cümlesi istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan يَا لَيْتَ قَوْم۪ي يَعْلَمُونَ cümlesi, nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. يَا harfinin, tenbih için olduğu da söylenmiştir.
Nidanın cevabı, لَيْتَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi, temenni üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Temenni: Husûlü arzu edilmekle ve sevilmekle birlikte imkansız ya da ihtimali çok zayıf bir şeyin olmasını istemektir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
لَيْتَ ’nin haberi olan يَعْلَمُونَ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi teceddüt, istimrar ve tecessümle birlikte hükmü takviye de ifade etmiştir.
Önceki ayetle bu ayet arasındaki meskutun anh, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek konuya ilgisini artırır.
ق۪يلَ - قَالَ kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
Cennete girer girmez güzel akıbetini ve rabbinin kendisine olan ikramını kavminin bilmesini temenni etmiştir. Onlar bunu bilse hidayete erer, onlar da kendisi gibi îmân eder ve nail olduğu bu ikrama nail olurdu. O bunu, sadece içinden temenni etmekle kalmamış, dili ile de söylemiş, kalbi ve dili bu hususta birleşmiştir. Bu sözlerinde kavminin hidayetini ve onlar için hayr istediğine işâret vardır. Kavminin kendisine yaptığı kötülük bu isteğini engellememiştir. Çünkü bir mümin, kendisine her kötülüğü ve azabı yapan, hatta kendisini öldüren en şiddetli düşmanının bile hidayete ermesini ister. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.2, s.126 )
ق۪يلَ ادْخُلِ الْجَنَّةَۜ [Cennet'e gir denildi] cümlesinde, sözün akışından anlaşıldığı için hazif yapılmıştır. Takdiri şöyledir: Habîb, imanını açıklayınca onu öldürdüler. Böylece ona, ‘’Cennete gir’’ denildi. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)
-Fiil meçhul olarak gelerek قيل buyurulmuş, konuşan kişi açıklanmamıştır. Zira maksat konuşan kişileri zikretmek değildir. Bu konuşanların melek olması muhtemeldir.
-Burada قيل له (Ona denildi) şeklinde hitap edilen kişi de açıklanmamıştır. Zira siyaktan kim olduğu anlaşılmaktadır.
Keşşâf'ta şöyle bir açıklama vardır: Sözün kime söylendiği bilindiği için burada amaç söylenen sözü açıklamaktır.
İşte böylece bu kişinin sözlerinden sonra olan şeyler es geçilmiş, fail söylenmeyerek fiil meçhul getirilmiş, sözün kime söylendiği söylenmeyerek sadece ‘’Cennete gir’’ denildiği ifade edilmiştir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.2, s.125-126)