اَوَلَيْسَ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِقَادِرٍ عَلٰٓى اَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُمْۜ بَلٰى وَهُوَ الْخَلَّاقُ الْعَل۪يمُ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | أَوَلَيْسَ | değil midir? |
|
2 | الَّذِي |
|
|
3 | خَلَقَ | yaratan |
|
4 | السَّمَاوَاتِ | gökleri |
|
5 | وَالْأَرْضَ | ve yeri |
|
6 | بِقَادِرٍ | muktedir |
|
7 | عَلَىٰ |
|
|
8 | أَنْ |
|
|
9 | يَخْلُقَ | yaratmaya |
|
10 | مِثْلَهُمْ | onların benzerlerini |
|
11 | بَلَىٰ | elbette (yaratır) |
|
12 | وَهُوَ | O |
|
13 | الْخَلَّاقُ | yaratıcıdır |
|
14 | الْعَلِيمُ | çok bilen |
|
Göklerin ve yerin ihtişamına ve bunların yaratılışındaki sırlara işaret eden âyetlerden sonra, aklını kullananlara, Allah Teâlâ’nın insanları diriltip huzuruna getirmeye kadir olup olmadığı hususunda bir soru yöneltilmekte ve hemen ardından O’nun ilminin ve yaratma gücünün sonsuzluğunu belirten sıfatlarına vurgu yapılarak hiçbir tereddüt bırakmayacak biçimde soru cevaplanmaktadır: Elbette kadir. “Onların benzerini yaratmaya kadir değil mi?” diye tercüme edilen soruda, “onların benzeri” anlamına gelen mislehüm tamlamasının geçmesi İslâm âlimlerini, öldükten sonra diriltilmenin nasıl gerçekleşeceği problemi üzerinde durmaya yöneltmiştir. Bu ifadenin başka âyet ve hadislerle birlikte değerlendirilmesi neticesinde âlimler, öldükten sonra diriltilmenin sadece ruhanî değil aynı zamanda bedenle de (cismanî) olacağı kanaatine ulaşmışlardır (bu konuda bilgi için bk. Yusuf Şevki Yavuz, “Acbü’z-Zeneb”, DİA, I, 319-320; a.mlf., “Ba‘s”, DİA, V, 98-100; Süleyman Toprak, “Haşir”, DİA, XVI, 416-417). Fakat âhiret hayatıyla ilgili olduğu dikkate alındığında, bu olay için dünyadaki tasavvurlarımıza göre bir keyfiyet biçmemizin doğru olmayacağı, bedenle haşrin de âhirete mahsus bir şekilde gerçekleşeceği söylenebilir. Bu ve benzeri âyetlerdeki asıl amacın, diriltmenin mahiyetine ilişkin ayrıntı vermek değil, mahlûkatı ilkten yaratmaya muktedir olan Allah Teâlâ’nın tekrar yaratma gücünden kuşku duyulmasının tutarsızlığını ortaya koymak olduğu anlaşılmaktadır.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 515-516
اَوَلَيْسَ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِقَادِرٍ عَلٰٓى اَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُمْۜ
Ayet atıf harfi وَ ‘la mukadder istînâfa matuftur. Takdiri, أليس الذي أنشأ المخلوقات أوّل مرّة (Mahlukatı ilk defa yaratan o değil mi?) şeklindedir.
Hemze istifham harfidir. وَ istînâfiyyedir.
لَيْسَ nakıs,mebni mazi fiildir. كَانَ gibi ismini ref haberini nasb eder.
لَيْسَ isim cümlesini olumsuz yapar. Sadece mazisi çekildiği için camid bir fiildir. Mazi kipinde tüm şahıs zamirlerine çekimi yapılabilmektedir. Türkçeye “değildir, yoktur, hayır” vb. şeklinde tercüme edilir. Bazen لَيْسَ ’nin haberinin başına manayı tekid için zaid (بِ) harf-i ceri gelebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
الَّذ۪ي müfred müzekker has ism-i mevsûl لَيْسَ ‘nin ismi olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası خَلَقَ السَّمٰوَاتِ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
خَلَقَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. السَّمٰوَاتِ mef’ûlun bih olup kesra ile mansubdur. Cemi müennes salim kelimeler fetha yerine kesra alırlar.
الْاَرْضَ atıf harfi و 'la makabline matuftur. بِ harf-i ceri zaiddir. قَادِرٍ lafzen mecrur, لَيْسَ ‘ nin haberi olarak mahallen mansubdur.
اَنْ ve masdar-ı müevvel عَلٰٓى harf-i ceriyle birlikte قَادِرٍ ‘ye mütealliktir. يَخْلُقَ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. مِثْلَهُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
بَلٰى وَهُوَ الْخَلَّاقُ الْعَل۪يمُ
بَلٰى cevap harfidir. وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur. الْخَلَّاقُ mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. الْعَل۪يمُ ikinci haber olup lafzen merfûdur.
الْعَل۪يمُ mübalağalı ism-i fail kalıbıdır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail; bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَوَلَيْسَ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِقَادِرٍ عَلٰٓى اَنْ يَخْلُقَ مِثْلَهُمْۜ بَلٰى وَهُوَ الْخَلَّاقُ الْعَل۪يمُ
Atıfla gelen cümle, mukadder istînâfa matuftur. Takdiri … أليس الذي أنشأ المخلوقات أوّل مرّة (Mahlukatı ilk defa yaratan O değil mi?) şeklindedir.
لَيْسَ ’nin dahil olduğu menfi isim cümlesi istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Hemze inkârî istifham harfidir. İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen taaccüp, ikrar ve kınama amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Bilinen nefy üslubu yerine istifhamın tercih edilmesinin sebebi; istifhamda muhatabın aklını uyarmak, harekete geçirmek ve düşünmeye teşvik manası olmasıdır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Nakıs fiil لَيْسَ ’nin ismi has ism-i mevsûl الَّذ۪ي ‘nin sılası olan خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ , müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi fiil sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir.
لَيْسَ ‘nin haberi olan بِقَادِرٍ ’e dahil olan بِ harfi zaiddir. Tekid ifade eder.
Masdar harfi اَنْ ve akabindeki يَخْلُقَ مِثْلَهُمْۜ cümlesi, masdar tevilinde عَلٰٓى harfiyle birlikte بِقَادِرٍ ’e mütealliktir.
Masdar-ı müevvel müspet muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt ve istimrar ifade etmiştir.
لَيْسَ ’nin haberinin ism-i fail kalıbıyla gelmesi durumun devamlılığına işaret etmiştir.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
السَّمٰوَاتِ - الْاَرْضَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı, الْخَلَّاقُ - يَخْلُقَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
السَّمٰوَاتِ ’tan sonra الْاَرْضِۜ ’ın zikredilmesi, umumdan sonra hususun zikredilmesi babında ıtnâb sanatıdır. Çünkü semavat, arza şamildir.
Bahru'l Muhît'te şöyle yazılıdır: Daha sonra nutfeden insan yaratmak ve ölüleri diriltmekten daha garip ve mükemmel olan; sırf yokluktan, hiçlikten yaratılan muazzam mahlukat zikredilmiştir.
بَلٰى وَهُوَ الْخَلَّاقُ الْعَل۪يمُ ifadesindeki بَلٰى , menfi soruya cevap harfidir. Yani بَلٰى هُوَ قَادِرٍ demektir. وَ atıftır. هُوَ mübteda, الْخَلَّاقُ haberdir.
الخلاق العليم isimleri bu iki vasıfta hiçbir ortağı olmadığına işaret için marife olarak gelmiştir. Zira insan bu kelimenin manalarından herhangi birini taşıyacak şekilde yaratıcı olabilir ve buna takdir denir, ayrıca alîm olarak da vasıflanabilir. Ama Allah'tan başkası الخلاق العليم olarak vasıflanamaz. Yani bu elif-lâmlar bu iki vasıftaki kemalata ve kasr manasına delalet etmek için gelmiştir. Böylece kimin kemâl bir şekilde ilim ve yaratma sıfatıyla vasıflandığı zikredilmiştir.
79. ayette geçen وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَلِيمٌ [O, her yaratmayı hakkıyla bilendir] ibaresinde Allah Teâlâ'nın kendisini عَل۪يمٌۙ olarak nekre bir isimle vasıfladığı, niçin bu vasfın marife gelmediği sorulabilir. O ayette بكل خلق ibaresi geçmiştir. Her şeyi bilen Allah'tan başkası yoktur. Çünkü her mahlukatı çok iyi bilen sadece Allah'tır. Dolayısıyla bu ismin marife olması gerekmez. İnsanı, semâvât ve arzı yaratmak zikredildiğinde; yaratma fiili marife olarak ve mübalağalı bir kalıpla gelmiştir ki yaratma fiilini ne kadar çok tekrarladığı ve bunun hem mahlukatta hem kainatta sürekli olarak devam ettiği ifade edilsin.
قادر ibaresindeki بِ harfi zaiddir, tekid ifade eder. Çünkü inkar makamında gelmiştir. Mahlukatın benzerini yeniden yaratmaya olan kudretini tekid ederek gelmiştir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 2, s. 368-369)
Cenab-ı Allah, o yeşil ağacın yanabilmesini en büyük yaratmadan önce zikretmiştir. Çünkü bu münkirlerin akıldan uzak görmeleri, açıkça haşr/yeniden diriltme ile ilgilidir.
Ağaçtaki ateş, can ile ilgilidir. (Fahreddin er-Râzî)