Sâffât Sûresi 113. Ayet

وَبَارَكْنَا عَلَيْهِ وَعَلٰٓى اِسْحٰقَۜ وَمِنْ ذُرِّيَّتِهِمَا مُحْسِنٌ وَظَالِمٌ لِنَفْسِه۪ مُب۪ينٌ۟  ...

Onu da İshak’ı da uğurlu kıldık. Her ikisinin nesillerinden iyilik yapanlar da vardı, kendine apaçık zulmedenler de.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَبَارَكْنَا ve bereketler verdik ب ر ك
2 عَلَيْهِ kendisine
3 وَعَلَىٰ ve
4 إِسْحَاقَ İshak’a
5 وَمِنْ
6 ذُرِّيَّتِهِمَا onların neslinden ذ ر ر
7 مُحْسِنٌ iyi hareket eden de var ح س ن
8 وَظَالِمٌ ve zulmeden de ظ ل م
9 لِنَفْسِهِ kendisine ن ف س
10 مُبِينٌ açıkça ب ي ن
 
İshak Hz. İbrâhim’in ikinci oğludur; İsmâil’in annesi Hacer, İshak’ın annesi Sâre’dir. Kitâb-ı Mukaddes’e göre Hz. İbrâhim 86 yaşındayken İsmâil, 100 yaşındayken İshak dünyaya gelmiştir (Tekvin, 16/16, 21/5; İshak’ın doğumuyla ilgili ayrıntılı bilgi için bk. Hûd 11/69-83; Hicr 15/53-56). Kurban edilmesi istenenin İshak olduğunu savunanlara göre buradaki müjde onun doğumuyla değil, peygamber olmasıyla ilgilidir (bk. Taberî, XXIII, 88). İshak’ın, peygamber olması yanında “sâlihlerden biri” olarak da nitelenmesi, şanının yüceliğine delâlet eder (Şevkânî, IV, 464). İbrâhim ve İshak’a “bereketler” verilmesi, ikisinin de dünya durdukça saygı ve övgüyle anılmaları, nesillerinin çoğalarak devam etmesi, İsrâiloğulları’nın bütün peygamberlerinin İshak’ın soyundan gelmesi şeklinde açıklanmıştır (Zemahşerî, III, 310; Râzî, XXVI, 159). “İyi” diye çevirdiğimiz 113. âyetteki muhsin kelimesi, doğru bir inanca sahip olmaları yanında işlerini de en güzel şekilde yapanları; “kendine kötülük eden” diye çevirdiğimiz zâlimün li-nefsih deyimi de inkârcı ve isyankâr tutumlarıyla bizzat kendilerinin mânevî varlıklarına zarar verenleri ifade etmektedir (Şevkânî, IV, 464). Râzî, “Onların soyu içinde iyisi bulunduğu gibi açıkça kendine kötülük edeni de olacaktı” meâlindeki bu kısmı, “Ataların üstünlüğü, evlâtlarının da üstün olmasını gerektirmez; bu sebeple yahudiler bundan kendilerine bir övünç payı çıkarmamalıdırlar” anlamında bir uyarı olarak değerlendirir (XXVI, 159). Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 546-547
 

وَبَارَكْنَا عَلَيْهِ وَعَلٰٓى اِسْحٰقَۜ 

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

بَارَكْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.  عَلَيْهِ  car mecruru  بَارَكْنَا  fiiline mütealliktir.  عَلٰٓى اِسْحٰقَۜ  car mecruru makabline matuftur. 


 وَمِنْ ذُرِّيَّتِهِمَا مُحْسِنٌ وَظَالِمٌ لِنَفْسِه۪ مُب۪ينٌ۟

 

İsim cümlesidir.  وَ  atıf harfidir.  مِنْ ذُرِّيَّتِهِمَا  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. Muttasıl zamir  هِمَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

مُحْسِنٌ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.  

ظَالِمٌ  atıf harfi  و ‘la makabline matuftur.  لِنَفْسِه۪  car mecruru  ظَالِمٌ ‘a mütealliktir.  مُب۪ينٌ۟  kelimesi  ظَالِمٌ ‘un sıfatı olarak lafzen merfûdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

بَارَكْنَا  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. babındadır. Sülâsîsi  برك ’dir.   

Mufâale babı fiile müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar.

مُحْسِنٌ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

مُب۪ينٌ۟  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

ظَالِمٌ  kelimesi sülâsî mücerred olan  ظلم fiilinin ism-i failidir. 

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَبَارَكْنَا عَلَيْهِ وَعَلٰٓى اِسْحٰقَۜ

 

وَ , atıf harfidir. Ayet, önceki ayete matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Ayetin ilk cümlesi  وَبَارَكْنَا عَلَيْهِ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

بَارَكْنَا  fiili, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

عَلٰٓى اِسْحٰقَۜ  car mecruru,  عَلَيْهِ ’ye matuftur.

Bu ayette geçen “bereket” hususunda şu iki izah yapılmıştır:

1) Allah Teâlâ, İsrailoğullarının bütün peygamberlerini İshak (as)’ın soyundan göndermiştir. (İşte bereket budur.)

2) Cenab-ı Hak, kıyamete kadar hem Hz. İbrahim (as) hem de Hz. İshak (as) için güzel bir nam bırakılmıştır. Çünkü bereket, devam ve sebat manasınadır. (Fahreddin er-Râzî)


وَمِنْ ذُرِّيَّتِهِمَا مُحْسِنٌ وَظَالِمٌ لِنَفْسِه۪ مُب۪ينٌ۟

 

 

وَ , istînâfiyyedir. Cümle sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber talebî kelamdır. Cümlede takdim-tehir ve îcâzı hazif sanatları vardır.  مِنْ ذُرِّيَّتِهِمَا  , mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  مُحْسِنٌ , muahhar mübtedadır. 

Müsnedün ileyh olan  مُحْسِنٌ  kelimesinin nekre gelmesi nev, tazim ve kesret ifade etmiştir.

ظَالِمٌ  kelimesi,  مُحْسِنٌ ’a matuftur. Cihet-i câmia tezattır. 

ظَالِمٌ ‘un mef’ûlü olan  لِنَفْسِه۪  ibaresindeki  لِ , zaiddir. Zaid harfler tekid ifade eder.

ظَالِمٌ  için sıfat olan  مُب۪ينٌ۟ , mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

مُب۪ينٌ۟ , mübalağalı ism-i fail kalıbı olan sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Ayette müsnedün ileyh olan  مُحْسِنٌ  ve  ظَالِمٌ  kelimeleri bu cinslerden belirsiz kişiler  kastedildiği için nekre gelmiştir.  مُحْسِنٌ  (iyi) - ظَالِمٌ  (zalim) kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)