قُلْ اِنَّـمَٓا اَنَا۬ مُنْذِرٌۗ وَمَا مِنْ اِلٰهٍ اِلَّا اللّٰهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُۚ
Sûrenin genel gayesi, Kur’an’ın muhataplarını İslâm ve Hz. Peygamber karşısında tuttukları yolun yanlışlığı konusunda uyarmaktır; geçmiş peygamberlere dair anlatılanlar da bu amaca yöneliktir. Bu âyetlerde ise aynı amacın Hz. Peygamber’in dilinden birkaç cümleyle özetlenerek ortaya konması istenmektedir. Buna göre, putperestlerin iddialarının aksine (bk. 4. âyet) Hz. Muhammed ne bir sihirbaz ne de yalancıdır; o yalnızca bir uyarıcıdır. Bütünüyle evrenin mutlak yönetici gücü, yalnız Allah’tır. O cebbârdır (Allah’ın birliğini tanımayıp kendisine baş kaldırmaya kalkışanları kahru perişan etmeye kesinlikle muktedirdir), güçlüdür; buna karşılık inançlarını ve yollarını düzeltenlere karşı da çok bağışlayıcıdır.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 589
قُلْ اِنَّـمَٓا اَنَا۬ مُنْذِرٌۗ
Fiil cümlesidir. قُلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ‘dir. Mekulü’l-kavli اَنَا۬ مُنْذِرٌ ‘dir. قُلْ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اِنَّـمَٓا , kâffe ve mekfufedir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup buradaki ma-i kâffeden kasıt ise اِنَّ harfinden sonra gelen ve onun amel etmesine mani olan مَا demektir.
Mütekellim zamir اَنَا۬ mübteda olarak mahallen merfûdur. مُنْذِرٌ mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur.
مُنْذِرٌۗ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَمَا مِنْ اِلٰهٍ اِلَّا اللّٰهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُۚ
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. مِنْ zaiddir. اِلٰهٍ lafzen mecrur mahallen merfû olarak mübtedadır.
اِلَّا istisna edatıdır. اللّٰهُ lafza-i celâl haber olup lafzen merfûdur.
الْوَاحِدُ kelimesi اللّٰهُ ’un sıfatı olup lafzen merfûdur. الْقَهَّارُ kelimesi اللّٰهُ ‘nun ikinci sıfatı olup lafzen mecrurdur.
قُلْ اِنَّـمَٓا اَنَا۬ مُنْذِرٌۗ
Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mütekellim Allah Teâlâ, muhatap Hz. Peygamberdir. İlk cümle, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
قُلْ fiilinin mekulü’l-kavli olan اِنَّـمَٓا اَنَا۬ مُنْذِرٌۗ cümlesi ise sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.
Mekulü’l-kavl cümlesine dahil olan اِنَّـمَٓا , kâffe ve mekfûfe olup kasr edatıdır. مَٓا harfi, اِنَّ ’yi amelden düşürmüştür.
Kasr, mübteda ve haber arasındadır. اَنَا۬ maksûr/mevsûf, مُنْذِرٌ maksûrun aleyh/sıfat olmak üzere, kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır.
اِنَّـمَٓا kasr edatı, siyakında açıkça veya zımnen bir sorunun olduğu ayetlerde cevap olarak gelir. Muhatap konunun cahili değildir ve doğruluğuna itiraz etmiyordur ya da bu konuma konulmuştur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
وَمَا مِنْ اِلٰهٍ اِلَّا اللّٰهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُۚ
Cümle atıf harfi وَ ‘la mekulü’l-kavl cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Mübteda olan اِلٰهٍ , zaid مِنْ harfi sebebiyle lafzen mecrur, mahallen merfûdur.
Nefy harfi مَا ve istisna harfi اِلَّا ile kasr oluşmuştur. Mübteda ve haber arasındaki kasr, kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur. اِلٰهٍ maksûrun aleyh/sıfat, اللّٰهُ , maksûr/mevsuftur.
Kasr-ı sıfat ale’l-mevsûfun manası; sıfatın bu mevsûftan başkasında bulunmadığının ifade edildiği şekildir. Ama aynı zamanda mevsûfta başka sıfatların bulunduğunu da ifade eder. Bu ayette ulûhiyyet sıfatı Allah Teâlâ’ya tahsis edilmiş, yani Allah’tan başkasında ulûhiyet sıfatının olmadığı ifade edilmiş. Ama elbetteki Allah’ın başka sıfatları vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
الْوَاحِدُ ve الْقَهَّارُ lafza-i celâl için iki sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
الْوَاحِدِ الْقَهَّارِ sıfatlarının ayetin anlamıyla uyumu teşâbüh-i etrâf sanatıdır. İki sıfatın birbiriyle uyumu mürâât-ı nazîr sanatıdır.
Her ikisi de mübalağa kalıplarındandır. Bu iki sıfatın aralarında و olmaması, mevsûfta, her ikisinin birden mevcudiyetine işaret eder.
اِلٰهٍ ‘deki tenvin, kıllet, nev ve umum ifade eder. مِنْ harfi kelimeye “hiçbir” anlamı katmıştır. Menfi siyakta nekre, umum ve şümule işarettir. Yani ‘hiçbir ilâh yoktur’ anlamındadır.
Hak Teâlâ bu açıklamaları tamamlayınca, yine bu surenin başında ele alınan tevhid, nübüvvet ve öldükten sonra dirilme esaslarını yeniden ele alarak, "Ey Muhammed, "Ben sadece gelecek tehlikeleri haber veren bir peygamberim (münzirim) ve tek hakim olan Allah'dan başka bir ilâh olmadığının ikrarı gereklidir" de" buyurmuştur. Çünkü doğru sıra, önce karşı tarafın şüphelerinin ele alınması, sonra bu şüphelere cevap verilmesi, daha sonra da bunun peşinden, ispat edilmek istenen şeyin doğruluğunu gösterecek delillerin getirilmesidir. İşte Cenab-ı Hak da burada önce, karşı tarafın şüphelerine cevap vermiş, görüşlerinin yanlış olduğuna dikkatleri çekmiş, bunun peşi sıra da, ortaya konulmak istenen şeylerin doğruluğunu gösteren delilleri zikretmiştir. Çünkü yanlış ve uygun olmayan şeyleri bertaraf etmek, uygun olanı ispattan önce gelir. Yine tahtayı-levhayı yıkayıp temizlemek, onun üzerine doğru şekil ve yazıları yazmaktan önce gelir. Bu sırayı iyice düşünen kimse, sûrenin başından sonuna kadar bütün ayetlerin, en güzel bir tertip ve münasebet (ilgi) üzere geldiğini ister istemez kabul edecektir.
"De ki: "Ben, tevhidi, nübüvveti ve Kıyameti inkâr edenlere verilecek cezalar ile bunlara inanacaklara verilecek mükâfatları tebliğ ediyorum'" demektir. Allah Teâlâ, o kâfirlerin, ["O (bütün) tanrıları bir tek tanrı mı yapmış?"] (Sâd/5) dediklerini nakletmek suretiyle, sûrenin başında tevhid delillerini ele aldığı gibi, bu ayetlerde de, işe yine birliğinin izahı ile başlamış ve "Tek hakim Allah'tan başka hiçbir tanrı yoktur" buyurmuştur. İşte bu cümlede, Hak Teâlâ'nın ortaktan ve benzerden münezzeh olduğunu gösteren delile bir işaret vardır. (Fahreddin er-Râzî, Âşûr)
Cenab-ı Hakk'ın الْقَهَّارُۚ (hakîm) olması, kendisinden korkulması ve sakınılması gerektiğini anlatmaktadır. (Fahreddin er-Râzî)