اَللّٰهُ يَتَوَفَّى الْاَنْفُسَ ح۪ينَ مَوْتِهَا وَالَّت۪ي لَمْ تَمُتْ ف۪ي مَنَامِهَاۚ فَيُمْسِكُ الَّت۪ي قَضٰى عَلَيْهَا الْمَوْتَ وَيُرْسِلُ الْاُخْرٰٓى اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّىۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | اللَّهُ | Allah |
|
2 | يَتَوَفَّى | vefat ettirir |
|
3 | الْأَنْفُسَ | canları |
|
4 | حِينَ | sırasında |
|
5 | مَوْتِهَا | ölümleri |
|
6 | وَالَّتِي | ve kimseleri |
|
7 | لَمْ |
|
|
8 | تَمُتْ | ölmeyen(leri) |
|
9 | فِي |
|
|
10 | مَنَامِهَا | uykularında |
|
11 | فَيُمْسِكُ | sonra yanında tutar |
|
12 | الَّتِي | kimseleri |
|
13 | قَضَىٰ | hükmettiği |
|
14 | عَلَيْهَا | üzerlerinde |
|
15 | الْمَوْتَ | ölümüne |
|
16 | وَيُرْسِلُ | ve salıverir |
|
17 | الْأُخْرَىٰ | ötekilerini |
|
18 | إِلَىٰ | kadar |
|
19 | أَجَلٍ | bir süreye |
|
20 | مُسَمًّى | belirli |
|
21 | إِنَّ | şüphesiz |
|
22 | فِي | vardır |
|
23 | ذَٰلِكَ | bunda |
|
24 | لَايَاتٍ | ibretler |
|
25 | لِقَوْمٍ | bir toplum için |
|
26 | يَتَفَكَّرُونَ | düşünen |
|
Bir önceki âyette insanların hidayete yönelmelerinin de yoldan çıkmalarının da kendi seçimlerine bağlı bulunduğuna işaret edilmişti. Hidayetin birinci şartı Allah’a imandır. İşte burada insanların Allah’a, O’nun yaratıp yönetmesindeki hikmetlere dikkat çekilmekte; sonraki âyetlerde de diğer bazı delillere yer verilmektedir. İnsanı öteki varlıklardan ayıran en temel özelliği ruh sahibi bir varlık oluşudur. Allah Teâlâ’nın insanı öldürmesi, ruhun bedenle ilişkisini kesmesidir. Âyette de işaret buyurulduğu gibi ruhun başta gelen niteliği can ve şuur kaynağı olmasıdır. Ölüm olayında Allah ruhu bedenden tamamen ayırdığından beden hem candan hem de şuurdan yoksun hale gelmekte, uyku denilen psiko-fizyolojik olayda ise can bedende kalmakla birlikte geçici bir duyum ve bilinç kaybı yaşanmaktadır. Bu kayıp bir bakıma ruhun bedeni kısmen terketmesi anlamına geldiği için âyette uyku ölüme benzetilmiştir (Zemahşerî, IV, 349). Ölüm olayında –âyetteki deyimiyle– Allah ruhu tutarken uyku olayının sonunda ruh, uyanıklıktaki fonksiyonunu yeniden kazanır. Ama bunun da ölümle son bulacak belli bir süresi (ecel-i müsemmâ) vardır. 44. âyetin sonunda da ifade buyurulduğu üzere, sonunda herkes O’nun huzuruna dönecektir (nefis-ruh-insan ilişkisi için bk. Nisâ 4/1; İsrâ 17/85).
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 621-622
اَللّٰهُ يَتَوَفَّى الْاَنْفُسَ ح۪ينَ مَوْتِهَا وَالَّت۪ي لَمْ تَمُتْ ف۪ي مَنَامِهَاۚ
İsim cümlesidir. اَللّٰهُ lafza-i celâl mübteda olup lafzen merfûdur. يَتَوَفَّى fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
يَتَوَفَّى elif üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. الْاَنْفُسَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. ح۪ينَ zaman zarfı يَتَوَفَّى fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. مَوْتِهَا muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Müfred müennes has ism-i mevsûl الَّت۪ي atıf harfi وَ ‘la الْاَنْفُسَ ‘e matuf olup, mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası لَمْ تَمُتْ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
لَمْ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. تَمُتْ meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هى ‘dir. ف۪ي مَنَامِهَاۚ car mecruru تَمُتْ ‘deki failin mahzuf haline mütealliktir. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يَتَوَفَّى fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi وفي ‘dır.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.
فَيُمْسِكُ الَّت۪ي قَضٰى عَلَيْهَا الْمَوْتَ وَيُرْسِلُ الْاُخْرٰٓى اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّىۜ
يُمْسِكُ atıf harfi فَ ile يَتَوَفَّى ‘ya matuftur. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُمْسِكُ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Müfred müennes has ism-i mevsûl الَّت۪ي , mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası قَضٰى ‘dır. Îrabdan mahalli yoktur.
قَضٰى elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. عَلَيْهَا car mecruru قَضٰى fiiline mütealliktir. الْمَوْتَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
يُرْسِلُ atıf harfi وَ ‘la يُمْسِكُ ‘ye matuftur. يُرْسِلُ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. الْاُخْرٰٓى mef’ûlü bih olup elif üzere mukadder fetha ile mansubdur.
اِلٰٓى اَجَلٍ car mecruru يُرْسِلُ fiiline mütealliktir. مُسَمًّىۜ kelimesi اَجَلٍ ‘in sıfatı olup elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur.
يُمْسِكُ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi مسك ’dir.
يُرْسِلُ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi رسل ‘dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
مُسَمًّى kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i mef’ûlüdür.
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. ف۪ي ذٰلِكَ car mecruru اِنَّ ’nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir.
لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. اٰيَاتٍ kelimesi اِنَّ ’nin muahhar ismi olup nasb alameti kesradır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. لِقَوْمٍ car mecruru اٰيَاتٍ ‘nin mahzuf sıfatına mütealliktir. يَتَفَكَّرُونَ fiili قَوْمٍ kelimesinin sıfatı olarak mahallen mecrurdur.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَتَفَكَّرُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
يَتَفَكَّرُونَ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi فكر ‘dir.
Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.
اَللّٰهُ يَتَوَفَّى الْاَنْفُسَ ح۪ينَ مَوْتِهَا وَالَّت۪ي لَمْ تَمُتْ ف۪ي مَنَامِهَاۚ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Lafza-i celal mübteda, …يَتَوَفَّى الْاَنْفُسَ cümlesi, haberdir.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İsim cümlesinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
İnsanî ruhlar, ruhanî, aydınlatıcı cevherler demektir. Ruh, bedenin tamamıyla alâka kurduğunda, onun ışığı-tesiri bütün uzuvlarda ortaya çıkar. Buna hayat denir. Diyoruz ki: Ölüm esnasında bu cevherin bütün ilgi ve münasebeti, bedenin içinden ve dışından kesilir. Buna da ölüm denir. Ama uyurken, ruhun tesir ve ışığı, bazı bakımlardan, bedenin zahirinden kesilir, ama bedenin içinden kesilmez. Böylece ölüm ve uykunun aynı cins şeyler olduğu görülür. Ama ölüm, tam olarak alâkayı kesmek, uyku ise bazı bakımlardan ve eksik olarak (kısmen) alâkayı kesmektir. (Ebüssuûd)
Zaman zarfı ح۪ينَ ’nin müteallakı يَتَوَفَّى ’dır. الْاَنْفُسَ ’ye matuf olan müfred müennes has ism-i mevsûl الَّت۪ي ‘nin sılası olan لَمْ تَمُتْ ف۪ي مَنَامِهَا cümlesi, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
ف۪ي مَنَامِهَاۚ şeklindeki car mecrur يَتَوَفَّى fiiline mütealliktir.
ف۪ي مَنَامِهَاۚ ifadesindeki ف۪ي harfinde istiare-i tebeiyye vardır. ف۪ي harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla uyku, içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada ف۪ي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü uyku hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır.
يَتَوَفَّى - تَمُتْ kelimeleri arasında mürâat-ı nazîr sanatı vardır.
فَيُمْسِكُ الَّت۪ي قَضٰى عَلَيْهَا الْمَوْتَ وَيُرْسِلُ الْاُخْرٰٓى اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّىۜ
Bu cümle atıf harfi فَ ile öncesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Muzari fiil hudûs, teceddüt ve istimrar ifade eder. Tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Mef’ûl konumundaki müfred müennes has ism-i mevsul الَّت۪ي ’nin sılası olan قَضٰى عَلَيْهَا الْمَوْتَ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur عَلَيْهَا , ihtimam için mef’ûl olan الْمَوْتَ ‘ye takdim edilmiştir.
Aynı üslupta gelen وَيُرْسِلُ الْاُخْرٰٓى اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّىۜ cümlesi, makabline matuftur. Atıf sebebi tezattır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
اَجَلٍ ’deki tenvin nev ifade eder.
مُسَمًّى kelimesi اَجَلٍ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
فَيُمْسِكُ الَّت۪ي قَضٰى عَلَيْهَا الْمَوْتَ cümlesiyle, وَيُرْسِلُ الْاُخْرٰٓى اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّىۜ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
Bu ayette insanların ruhlarının alınması konusunda ilk önce cem‘ yapılmış sonra ölüm vakti gelenlerin ruhları ile uykuda olup da ölüm vakti gelmeyenlerin ruhları arasına tefriḳ konulmuştur. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî Sanatları) Cem' ma’at-taksim ve’t tefrik vardır.
مَوْتِهَا - تَمُتْ - الْمَوْتَ kelimeleri arasında iştikak cinâsı ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
يُمْسِكُ ve يُرْسِلُ fiilleri arasında muvazene ve tıbâk-ı hafî sanatları vardır.
اَجَلٍ - ح۪ينَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Ayetin son cümlesi ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. Cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Ta’lil cümleleri ıtnâb babındandır.
اِنَّ ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. ف۪ي ذٰلِكَ , car mecruru, اِنَّ ‘nin mahzuf mukaddem haberine mütealliktir. اِنَّ ’nin muahhar ismi olan لَاٰيَاتٍ ’e dahil olan لَ , tekid ifade eden lam-ı muzahlakadır.
Tecessüm ve cem’ ifade eden ذٰلِكَ ile duruma işaret edilmiştir.
Allah’ın, ayetin başında söylediği hususları net bir şekilde göstererek dikkati çekmek ve onları yüceltmek kastıyla gelen işaret ismi ذٰلِكَ ’de istiare vardır.
Bilindiği gibi işaret isimleri mahsus şeyler için kullanılır. Burada olduğu gibi aklî bir şeye işaret edildiğinde istiare oluşur. Câmi’, her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
ذٰلِكَ bu delillere dikkat çekmek ve muhatabın zihnine iyice yerleştirmek için gelmiştir. اِنَّ ’nin haberi olarak takdimi de önemine işaret etmektedir.
İşaret ismine dahil olan ف۪ي harfinde istiare-i tebeiyye vardır. ف۪ي harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla işaret edilenler içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada ف۪ي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. İşaret edilenler hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Bahsedilenlerin derecesinin yüksekliğini ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)
لِقَوْمٍ car mecruru, لَاٰيَاتٍ ’in mahzuf sıfatına mütealliktir.
Ayetin sonundaki muzari fiil sıygasındaki يَتَفَكَّرُونَ cümlesi لِقَوْمٍ için sıfattır. Sıfatlar ıtnâb babındandır. Muzari sıygada gelen cümle teceddüt ve istimrar ifade etmiştir.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka sebebiyle üç katlı tekid ifade eden çok muhkem cümlelerdir.
İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
قَوْمٍ ‘deki tenvin nev ve tazim ve لَاٰيَاتٍ kelimesindeki tenvin ise kesret tazim ifade eder.
ذٰلِكَ ile muşârun ileyh en kâmil bir şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi bu işaret ismiyle kamil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamdan bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Mûsâ, Hâ-Mîm Sûreleri Belâgi Tefsiri, Duhan/57, C. 5, s. 190)