Zümer Sûresi 41. Ayet

اِنَّٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ لِلنَّاسِ بِالْحَقِّۚ فَمَنِ اهْتَدٰى فَلِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ ضَلَّ فَاِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَاۚ وَمَٓا اَنْتَ عَلَيْهِمْ بِوَك۪يلٍ۟  ...

(Ey Muhammed!) Biz sana Kitab’ı (Kur’an’ı) insanlar için, hak olarak indirdik. Kim doğru yola girerse, kendisi için girmiş olur. Kim de saparsa, ancak kendi aleyhine sapar. Sen onlara vekil değilsin.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّا elbette biz
2 أَنْزَلْنَا indirdik ن ز ل
3 عَلَيْكَ sana
4 الْكِتَابَ Kitabı ك ت ب
5 لِلنَّاسِ insanlar için ن و س
6 بِالْحَقِّ hak ile ح ق ق
7 فَمَنِ artık kim
8 اهْتَدَىٰ doğru yola gelirse ه د ي
9 فَلِنَفْسِهِ kendi yararınadır ن ف س
10 وَمَنْ ve kim de
11 ضَلَّ saparsa ض ل ل
12 فَإِنَّمَا şüphesiz
13 يَضِلُّ sapmış olur ض ل ل
14 عَلَيْهَا kendi zararına
15 وَمَا ve değil(sin)
16 أَنْتَ sen
17 عَلَيْهِمْ onların üzerinde
18 بِوَكِيلٍ vekil و ك ل
 

Kitaptan maksat Kur’an-ı Kerîm’dir. Kur’an, Resûlullah’a Allah tarafından gönderilmiştir; gönderiliş amacı ise gerçeğin ortaya konması, insanların bâtıl inançlara ve yanlış davranışlara sapmalarının önlenmesidir. Bundan sonra Kur’an’ın aydınlığından yararlanarak doğru yolu tutmak veya ona sırt çevirip yanlış yollara sapmak insanların kendi seçimlerine kalmıştır. Peygamber de insanların vekili değildir; yani insanların sorumluluğunu kendisi yüklenmek veya onları ilâhî hükümlere zorla inandırmak gibi bir görevi yoktur. “Çünkü yükümlülük zorlamaya değil, insanın kendi seçimine dayanır” (Zemahşerî, III, 348). 

  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 619-620
 

اِنَّٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ لِلنَّاسِ بِالْحَقِّۚ 

 

İsim cümlesidir. اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  نَا  mütekellim zamiri  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. 

اَنْزَلْنَا عَلَيْكَ  cümlesi  اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.

اَنْزَلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. عَلَيْكَ  car mecruru  اَنْزَلْنَا  fiiline mütealliktir.  الْكِتَابَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

لِلنَّاسِ  car mecruru  اَنْزَلْنَا  fiiline mütealliktir.  لِ  sebebiyyedir. Yani, لأجل الناس (İnsanların ecelini) manasındadır.  بِالْحَقِّۚ  car mecruru  اَنْزَلْنَا ‘daki failin veya mef’ûlünün mahzuf haline mütealliktir.

اَنْزَلْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  نزل ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 

 

فَمَنِ اهْتَدٰى فَلِنَفْسِه۪ۚ 

 

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَنِ  iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup, mübteda olarak mahallen merfûdur. اهْتَدٰى  mübteda  مَنِ ‘nin haberi olarak mahallen merf’ûdur.

اهْتَدٰى  şart fiili olup, elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mahallen meczumdur.      

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. لِنَفْسِه۪  car mecruru mahzuf mübtedanın haberine mütealliktir. Takdiri,  اهتداؤه (Onun hidayete ermesi) şeklindedir. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اهْتَدٰى  fiili, sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi  هدي ’dir.

İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.


وَمَنْ ضَلَّ فَاِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَاۚ 

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَنِ  iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup, mübteda olarak mahallen merfûdur.  ضَلَّ  mübteda  مَنِ ‘nin haberi olarak mahallen merf’ûdur.

ضَلَّ  şart fiili olup, fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Mahallen meczumdur.            

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. اِنَّـمَٓا  kâffe ve mekfûfedir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup buradaki ma-i kâffeden kasıt ise  اِنَّ  harfinden sonra gelen ve onun amel etmesine mani olan  مَا  demektir.

اِنَّـمَٓا , kâffe (durduran, engelleyen anlamında ismi faildir) ve mekfûfe’dir.Usul ve beyan alimlerinin Cumhuruna göre kâffe olan  مَٓا  harfi, اِنَّ  ile birlikte nafiye olur ve bu da hasr için kullanılma sebebidir. Çünkü  اِنَّ  ispat,  مَٓا   nefy içindir. Bu ikisinin tek bir şey için kullanılması caiz değildir, çünkü aralarında tenakuz vardır. https://www.arapcadilbilgisi.com/

Cumhura göre  إنما  hasr ifade eder ve maksûrun aleyh cümlenin sonunda bulunur. https://islamansiklopedisi.org

يَضِلُّ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  عَلَيْهَاۚ  car mecruru  يَضِلُّ ‘nun failinin mahzuf haline mütealliktir. 

 

وَمَٓا اَنْتَ عَلَيْهِمْ بِوَك۪يلٍ۟

 

وَ  istînâfiyyedir.  مَٓا  olumsuzluk harfi olup  لَيْسَ  gibi amel eder. İsmini ref haberini nasb eder. اَنْتَ  munfasıl zamir,  مَٓا ‘nın ismi olarak mahallen merfûdur. 

عَلَيْهِمْ  car mecruru  وَك۪يلٍ۟ ‘e mütealliktir.  بِ  harf-i ceri zaiddir. وَك۪يلٍ۟  lafzen mecrur,  مَٓا ‘nın haberi olarak mahallen mansubdur.

 

اِنَّٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ لِلنَّاسِ بِالْحَقِّۚ 

 

Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. 

اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkâri kelamdır. Müsnedin mazi fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, hudûs, sebat ve istikrar ifade etmiştir.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve subût ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ , isim cümlesi ve isnadın tekrarı sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı Kadr/1.)

اَنْزَلْـنَٓا  fiili, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Fâdıl Sâlih Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)

Cümlede takdim - tehir sanatı vardır. Car mecrur  عَلَيْكَ , ihtimam için mef’ûl olan الْكِتَابَ ‘ye takdim edilmiştir.

بِالْحَقِّ  car mecruru, اَنْزَلْـنَٓا  fiilinin failinin mahzuf haline mütealliktir. 

بِالْحَقِّ ’deki  بِ  harf-i ceri, mülâbese için,  لِلنَّاسِ ‘deki lam ise ta’lil içindir. (Âşûr)


 فَمَنِ اهْتَدٰى فَلِنَفْسِه۪ۚ 

 

Cümle atıf harfi  فَ  ile istînâf cümlesine atfedilmiştir. Şart üslubunda, haberî isnaddır. Şart cümlesinin haber manasında olması, haber cümlesine atfını mümkün kılmıştır. 

Şart olan  مَنِ اهْتَدٰى , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi olup faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şart ismi  مَنِ  mübteda konumundadır.  اهْتَدٰى , haberdir. Haberin mazi fiil sıygasında cümle olması hükmü takviye, hudûs, sebat temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)

فَ  karinesiyle gelen şartın cevap cümlesi  فَلِنَفْسِه۪ۚ ‘de îcâz-ı hazif sanatı vardır.  لِنَفْسِه۪ۚ  takdiri  اهتداؤه (Onun hidayeti) olan mahzuf mübtedanın mahzuf haberine mütealliktir.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır. 


وَمَنْ ضَلَّ فَاِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَاۚ 

 

Aynı üslupta gelen  وَمَنْ ضَلَّ فَاِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَاۚ  cümlesi, makabline atfedilmiştir. İnşaî olmak bakımından aralarında mutabakat bulunan iki cümlenin birbirine atıf sebebi tezattır.

Şart olan  مَنْ ضَلَّ , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi olup faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şart ismi  مَنِ  mübteda konumundadır.  ضَلَّ  cümlesi, haberdir.

Haberin mazi fiil sıygasında cümle olması hükmü takviye, hudûs, sebat temekkün ve istikrar ifade etmiştir.

فَ  karinesiyle gelen şartın cevap cümlesi  فَاِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَاۚ , kasr edatı  اِنَّمَا  ile tekid edilmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.

يَضِلُّ  maksur/sıfat,  عَلَيْهَاۚ  maksurun aleyh/mevsûf olmak üzere, kasr-ı sıfat alel mevsûftur. Dalalet, bahsi geçen kişilere hasrolunmuştur.  

اِنَّمَا  kasr edatı, siyakında açıkça veya zımnen bir sorunun olduğu ayetlerde cevap olarak gelir. Muhatap konunun cahili değildir ve doğruluğuna itiraz etmiyordur ya da bu konuma konulmuştur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

فَمَنِ اهْتَدٰى فَلِنَفْسِه۪ۚ  cümlesiyle  وَمَنْ ضَلَّ فَاِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَاۚ  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

اهْتَدٰى -  يَضِلُّ  ve  عَلَيْ  -  لِ  gruplarındaki kelimeler arasında tıbâkı îcab,  ضَلَّ  -  يَضِلُّ  kelimeleri arasında ise cinası iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber inkârî kelamdır.


 وَمَٓا اَنْتَ عَلَيْهِمْ بِوَك۪يلٍ۟

 

Ayetin son cümlesi atıf harfi  وَ ‘la makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Sübut ve istimrar ifade eden menfi isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. 

مَٓا  nefy harfi  ليس  gibi amel etmiştir. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  عَلَيْهِمْ  amili  بِوَك۪يلٍ ’e takdim edilmiştir. Müsned olan  بِوَك۪يلٍ ’deki  بِ  harfi zaiddir. Tekid ifade eder.

Müsnedün ileyhin nefyden sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması durumunda bu takdim kesinlikle tahsis ifade eder. Olumsuz mananın yanında bir de olumlu mana ifadesi vardır. Bu kaide, haber fiile benzer bir lafız olduğu zaman da geçerlidir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

Kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır. Sen kesinlikle onlara vekil değilsin demektir. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Burada  بِ  harfi manayı pekiştirmek için gelmiş olup zâiddir. Olumlu cümlelerde  لِ harfinin tekid ifade ettiği gibi, olumsuz cümlelerde de  لَيْسَ  ve  مَٓا 'nın haberinin başında gelen  بِ  harfinin de tekid bildirdiğini söyler. (Suyûtî, İtkân fî Ulûmi’l-Kur’ân, II, 142)

Ayette arka arkaya gelen bu üç cümle, Kur’an-ı Kerim’in başka surelerinde de ufak farklılıklarla veya aynen tekrarlanmıştır. Tekrarlanan cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü'l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)