وَاَن۪يبُٓوا اِلٰى رَبِّكُمْ وَاَسْلِمُوا لَهُ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ ثُمَّ لَا تُنْصَرُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَأَنِيبُوا | ve dönün |
|
2 | إِلَىٰ |
|
|
3 | رَبِّكُمْ | Rabbinize |
|
4 | وَأَسْلِمُوا | ve teslim olun |
|
5 | لَهُ | O’na |
|
6 | مِنْ |
|
|
7 | قَبْلِ | önce |
|
8 | أَنْ |
|
|
9 | يَأْتِيَكُمُ | size gelip çatmadan |
|
10 | الْعَذَابُ | azab |
|
11 | ثُمَّ | sonra |
|
12 | لَا | asla |
|
13 | تُنْصَرُونَ | size yardım edilmez |
|
Allah’ın yardımını kazanarak affına ve rahmetine nâil olmanın, böylece ebedî kurtuluşa ermenin temel şartı, Allah’a yönelip teslim olmak yani O’na gerektiği şekilde iman edip hükümlerine boyun eğmektir. Her ne kadar Ehl-i sünnet âlimleri, 53. âyette belirtilen ilâhî af ve mağfiretin tövbe etme şartına bağlı olmadığını belirtmişlerse de buradaki, “Allah’a yönelme ve O’na teslim olma” buyruğunun anlam olarak tövbeden farkı yoktur. Zira tövbe de sonuç itibariyle kulun günahlarından pişmanlık duyup vazgeçerek Allah’a yönelip teslim olmaya karar vermesi ve bu kararını eyleme dönüştürmesidir. 55. âyetteki “Rabbinizden size indirilen en güzel hükümlere uyun” buyruğu da bunu göstermektedir.
Müfessirlerin ağırlıklı görüşlerine göre bu âyetteki “azap”la dünyevî ceza, yani müşriklerin müslümanlar karşısındaki yenilgileri kastedilmiştir; “indirilen”den maksat ise Kur’an-ı Kerîm’dir. Bu kelimenin geçtiği cümleyi, “Rabbinizden size indirilenin en güzeline uyun” diye çevirmek mümkünse de bu çeviri, Kur’an’ın bir bölümünün diğerinden daha güzel olduğu yönünde bir anlamaya yol açacağından isabetli görülmemiştir. Bu durumda âyetteki ahsen kelimesini, “daha güzel olan” değil, Kur’an’ın bütün hükümlerini kapsamak üzere “kusursuz güzel olan” şeklinde anlamak gerekmektedir (İbn Âşûr, XXIV, 44).
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 628
وَاَن۪يبُٓوا اِلٰى رَبِّكُمْ وَاَسْلِمُوا لَهُ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ
Ayet, atıf harfi وَ ‘ la لَا تَقْنَطُوا cümlesine matuftur. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Fiil cümlesidir. اَن۪يبُٓوا fiili نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. اِلٰى رَبِّكُمْ car mecruru اَن۪يبُٓوا fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اَسْلِمُوا atıf harfi وَ ‘la اَن۪يبُٓوا fiiline matuftur. لَهُ car mecruru اَسْلِمُوا fiiline mütealliktir. مِنْ قَبْلِ car mecruru اَن۪يبُٓوا ve اَسْلِمُوا fiillerine mütealliktir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يَأْتِيَكُمُ fetha ile mansub muzari fiildir. Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. الْعَذَابُ fail olup lafzen merfûdur.
اَن۪يبُٓوا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi نوب ’dir.
اَسْلِمُوا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi سلم ‘dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
ثُمَّ لَا تُنْصَرُونَ
ثُمَّ tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hem sıra olduğunu hem de fiillerin meydana gelişi arasında uzun bir sürenin bulunduğunu gösterir. Süre bakımından فَ harfinin zıttıdır. ثُمَّ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
Ayet mukadder şartın cevabına matuftur. Takdiri, فإذا جاءكم عذّبتم ثم لا تنصرون (Sana gelirse azap görürsünüz, sonra yardım görmezsiniz) şeklindedir.
Fiil cümlesidir. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. تُنْصَرُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur.وَاَن۪يبُٓوا اِلٰى رَبِّكُمْ وَاَسْلِمُوا لَهُ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ
Bu cümle önceki ayetteki … لَا تَقْنَطُوا cümlesine وَ atıf harfiyle atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
رَبِّكُمْ izafeti, muzâfun ileyhin şanı içindir.
الإنابَةُ : Tövbe etmektir. Her ikisinde de geri dönme (الرُّجُوعِ) manası vardır. Her iki fiil de إلى harfiyle müteaddi olur. (Âşûr)
‘Şirk koştuğunuz şeylerden dolayı Allah'a tövbe edin’ demektir. (Âşûr)
وَاَسْلِمُوا لَهُ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ cümlesi aynı üslupla gelerek makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
Masdar harfi اَنْ ve akabindeki يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ cümlesi, masdar teviliyle قَبْلِ ‘nin muzâfun ileyhidir. Masdar-ı müevvel müspet muzari fiil sıygasında gelerek hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
عَذَابٌ kelimesi يَأْتِيَكُمُ fiilinin faili yapılarak kişileştirilmiştir. Azabın bir şahıs gibi gelecek olması azabın şiddetini, azametini artırmaktadır. Bu ifadede sebep müsebbep alakasıyla mecaz-ı mürsel sanatı ya da istiare vardır.
الْعَذَابُ 'deki marifelik cins içindir. (Âşûr)
Ondan gelen azap da Allah'ın dilemesiyle dünyada olup bitenler (meydana gelen) şeylerdir. Ve bu müşriklere mahsustur. (Âşûr)
Bu hitapta her grup için bir pay vardır. Müşriklerin payı tevhid ve İslam dinine uyup yönelmektir. Müminlerin payı da haddi aştıkları zaman tövbe etmek ve iyilikleri (sevapları) çoğaltmaktır. İslam'a gelince; bu şekilde ona kavuşurlar. (Âşûr)
"Size azap gelip çatmadan önce Rabbinize yönelin; O'na teslim olun;
Bu ayette tövbe ve ihlasın emredilmesi de, bundan önce genel olduğu delilleriyle açıklanan mağfiretin, tövbe şartına bağlı olmasını gerektirmez. Çünkü bu konuda iddia edilen, bundan önceki ayetin öncesinde tövbe ve azap hiç olmaksızın herkes için bağışlamanın hasıl olacağına delalet etmesi değildir ki, tövbe ve ihlasın emredilmesine gerek kalmasın ve bundan sonra zikredilen, azap vaadiyle çelişki oluştursun. (Ebüssuûd)
ثُمَّ لَا تُنْصَرُونَ
Mukadder şartın cevabına ثُمَّ ile matuf olan لَا تُنْصَرُونَ cümlesi, menfi muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlenin takdiri, فإذا جاءكم عذّبتم ثم لا تنصرون (Size geldiğinde azap görürsünüz, sonra yardım göremezsiniz) şeklindedir.
تُنْصَرُونَ fiili, fiile dikkat çekmek için meçhul bina edilmiştir.
Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
قَبْلِ - ثُمَّ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab, اَن۪يبُٓوا - اَسْلِمُوا kelimeleri arasında ise mürâât-ı nazîr sanatları vardır.