لَيْسَ بِاَمَانِيِّكُمْ وَلَٓا اَمَانِيِّ اَهْلِ الْكِتَابِۜ مَنْ يَعْمَلْ سُٓوءاً يُجْزَ بِه۪ۙ وَلَا يَجِدْ لَهُ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلِياًّ وَلَا نَص۪يراً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | لَيْسَ | (İş) olmaz |
|
2 | بِأَمَانِيِّكُمْ | sizin kuruntularınızla |
|
3 | وَلَا | ve olmaz |
|
4 | أَمَانِيِّ | kuruntularıyla |
|
5 | أَهْلِ | ehlinin |
|
6 | الْكِتَابِ | Kitap |
|
7 | مَنْ | kimse |
|
8 | يَعْمَلْ | yapan |
|
9 | سُوءًا | kötülük |
|
10 | يُجْزَ | cezalandırılır |
|
11 | بِهِ | onunla |
|
12 | وَلَا |
|
|
13 | يَجِدْ | ve bulamaz |
|
14 | لَهُ | kendisine |
|
15 | مِنْ |
|
|
16 | دُونِ | başka |
|
17 | اللَّهِ | Allah’tan |
|
18 | وَلِيًّا | (ne) bir dost |
|
19 | وَلَا | ne de |
|
20 | نَصِيرًا | bir yardımcı |
|
Bir önceki âyetten itibaren 126. âyete kadar iman yolunu seçen, şeytana değil, Rahmâna kulak veren, imanını ibadetlerle, iyi ve güzel işlerle güçlendiren kimselerin dünyada ve âhirette elde edecekleri meyvelerden, güzel sonuçlardan söz edilmekte, bunların başında gelen cennet ve ebedî saadet vaadinin Allah’a ait bulunduğu ve hiçbir kimsenin sözüne O’nun kadar sadık olamayacağı vurgulanmaktadır.
Bazı Ehl-i kitap gruplarıyla bir kısım müslümanlar veya müşrik Araplar, boş kuruntulara, delilsiz, dayanaksız kanaatlere kapılarak Allah’ın kendilerine farklı muamele edeceğini, günah işleseler bile âhirette cezalandırmayacağını iddia etmişlerdir. Âyetler bu gibi boş sözleri ve kuruntuları reddettikten sonra şu evrensel kanunu ilân etmektedir: Dünya hayatında sa‘y (emek, çaba, eser) kanunu geçerlidir. Kötülük eden cezasını görür, hakça bir düzende kimse onu koruyamaz. Mümin olup iyi işler yapan, güzel davranışlarda bulunanlar da, cinsiyetleri ne olursa olsun cennete girerler, kendi seçimleri ve eserleri olmayan farklılıklardan dolayı zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.
Kur’ân Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 149-150
Riyazus Salihin, 147 Nolu Hadis
Ebû Hureyre radıyallanu anh’dan rivayet edildiğine göre, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Din kolaylıktır. Dini aşmak isteyen kimse, ona yenik düşer. O halde, orta yolu tutunuz, en iyiyi yapmaya çalışınız, o zaman size müjdeler olsun; günün başlangıcından, sonundan ve bir miktar da geceden faydalanınız.” Buhârî, Îmân 29. Ayrıca bk. Nesâî, Îmân 28
Buhârî’nin bir başka rivayeti şöyledir:
“Orta yolu tutunuz, amellerinizi mükemmelleştirmeye ve Allah’a yakın olmaya gayret ediniz. Sabahleyin, öğle ile akşam arası çalışınız. Bir parça da geceden faydalanınız. Aman acelesiz gidin, telaşsız gidin ki, menzilinize, varacağınız hedefe ulaşasınız.”
Buhârî, Rikâk 18
لَيْسَ بِاَمَانِيِّكُمْ وَلَٓا اَمَانِيِّ اَهْلِ الْكِتَابِۜ
لَيْسَ camid nakıs fiildir. كَانَ gibi isim cümlesinin başına gelir, ismini ref haberini nasb eder. لَيْسَ ’nin ismi mahzuftur. Takdiri, الأمر veya الحال (Durum veya hal) şeklindedir.
بِاَمَانِيِّ car mecruru لَيْسَ ’nin mahzuf haberine müteallıktır. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَ atıf harfidir. Nefy harfi لَا olumsuzluğu tekid etmek içindir. اَمَانِيِّ kelimesi birinci اَمَانِيِّكُمْ ’e matuftur. اَهْلِ muzâfun ileyhtir. Aynı zamanda muzâftır. الْكِتَابِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
مَنْ يَعْمَلْ سُٓوءاً يُجْزَ بِه۪ۙ
مَنْ şart ismi iki fiili cezm eder. Mübteda olarak mahallen merfûdur. يَعْمَلْ şart fiili olup meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. Aynı zamanda mübtedanın haberidir.
سُٓوءًا mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
Şartın cevabı يُجْزَ بِه۪ ’dir. يُجْزَ illet harfinin hazfiyle meczum meçhul muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هو ’dir. بِه۪ car mecruru يُجْزَ fiiline müteallıktır.
وَلَا يَجِدْ لَهُ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلِياًّ وَلَا نَص۪يراً
وَ atıf harfidir. لَا nehiy harfi olup olumsuz emir manasındadır. يَجِدْ meczum muzari fiildir. لَهُ car mecruru وَلِيًّا ’in mahzuf haline müteallıktır.
مِنْ دُونِ car mecruru وَلِيًّا ’in mahzuf haline müteallıktır. اللّٰهِ lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. وَلِيًّا mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
وَ atıf harfidir. Nefy harfi لَا olumsuzluğu tekid etmek içindir. نَص۪يرًا lafzı وَلِيًّا kelimesine matuftur.لَيْسَ بِاَمَانِيِّكُمْ وَلَٓا اَمَانِيِّ اَهْلِ الْكِتَابِۜ
Ayet beyanî istînaf olarak fasılla gelmiştir. لَيْسَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda faide-i haber talebî kelamdır.
Sübut ifade eden cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.
بِاَمَانِيِّكُمْ car mecruru لَيْسَ ’nin الأمر veya الحال şeklinde takdir edilen mahzuf isminin, mahzuf haberine müteallıktır. Takdiri, ليس الأمر متعلقا بأمانيكم [Durum sizin kuruntularınızla alakalı değildir.]’dir. Veya بِ harfi, zaiddir. بِاَمَانِيِّكُمْ lafzen mecrur mahallen mansub olarak لَيْسَ’nin haberidir.
بِاَمَانِيِّكُمْ kelimesindeki بِ harf-i ceri zaid değil mülabese içindir. (Âşûr)
لَٓا اَمَانِيِّ - اَمَانِيِّكُمْ kelimeleri arasında reddü’l acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Ehl-i Kitabın bilinen kuruntularının yanında Müslümanların kuruntularının da zikredilmesi, her halükârda Müslümanların dahi kuruntularının hiç yarar sağlamayacağını bildirmek içindir. (Ebüssuûd)
مَنْ يَعْمَلْ سُٓوءاً يُجْزَ بِه۪ۙ
Ta’lîliyye olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. مَنْ, umum ifade eden şart ismidir.
Şart isimleri, ism-i mevsûller gibi umum ifade ederler. (Halidi, Vakafat, s. 112)
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan يَعْمَلْ سُٓوءًا cümlesi, şarttır.
Fiilin muzari sıygada gelmesi hudûs ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiildeki tecessüm özelliği, muhatabın muhayyilesini etkiler.
سُٓوءًا ’deki tenvin “herhangi bir kötülük” manasındadır.
مَنْ يَعْمَلْ سُٓوءًا يُجْزَ بِه۪ۙ [Kim bir kötülük yaparsa onun cezasını görür.]
Ayetindeki “kötülük”ten kasıt, şirktir. (Kurtubi)
Cumhur şöyle demektedir: Ayetin lafzı umumidir. Kâfir de mümin de kötü amelinin karşılığını görür. Kâfirin cezası cehennemdir. Çünkü küfrü kendisini helak etmiştir. Mümin ise dünyada çektiği sıkıntılarla cezasını görür. Nitekim, Müslim Sahih’inde Ebu Hureyre’den şöyle dediğini rivayet etmektedir: “Kim bir kötülük yaparsa onun cezasını görür.” ayeti nazil olunca Müslümanlar üzerinde büyük bir etki yaptı. Resulullah (s.a.) şöyle buyurdu: “İtidali kaybetmeyin, doğruluktan ayrılmayın. Şunu bilin ki Müslümanın karşı karşıya kaldığı her bir musibette küçük sıkıntıları ve ayağına batan bir diken de dâhil olmak üzere günahlarına bir keffaret vardır.” (Kurtubi)
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan يُجْزَ بِه۪ۙ cümlesi şartın cevabıdır. Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip mübteda olan مَنْ ’in haberidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
وَلَا يَجِدْ لَهُ مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَلِياًّ وَلَا نَص۪يراً
Makabline matuf olan cümle menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. نَص۪يرًا’e dahil olan لَا, olumsuzluğu tekid etmiştir.
وَلِيًّا - نَص۪يرًا kelimelerindeki tenvin kıllet ve nev ifade eder. Menfi siyakda nekre, selbin umumuna delalet eder. Bu kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهَ isminin zikri tecrîd sanatıdır.
مِنْ دُونِ اللّٰهِ izafeti, gayrının tahkiri içindir.