Nisâ Sûresi 124. Ayet

وَمَنْ يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ نَق۪يراً  ...

Mü’min olarak, erkek veya kadın, her kim salih ameller işlerse, işte onlar cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَنْ ve her kim
2 يَعْمَلْ yaparsa ع م ل
3 مِنَ
4 الصَّالِحَاتِ güzel işler ص ل ح
5 مِنْ
6 ذَكَرٍ erkekten ذ ك ر
7 أَوْ veya
8 أُنْثَىٰ kadından ا ن ث
9 وَهُوَ ve onlar
10 مُؤْمِنٌ inanarak ا م ن
11 فَأُولَٰئِكَ işte öyle kimseler
12 يَدْخُلُونَ girerler د خ ل
13 الْجَنَّةَ cennete ج ن ن
14 وَلَا
15 يُظْلَمُونَ ve haksızlığa uğratılmazlar ظ ل م
16 نَقِيرًا zerre kadar ن ق ر
 

Bir önceki âyetten itibaren 126. âyete kadar iman yolunu seçen, şeytana değil, Rahmâna kulak veren, imanını ibadetlerle, iyi ve güzel işlerle güçlendiren kimselerin dünyada ve âhirette elde edecekleri meyvelerden, güzel sonuçlardan söz edilmekte, bunların başında gelen cennet ve ebedî saadet vaadinin Allah’a ait bulunduğu ve hiçbir kimsenin sözüne O’nun kadar sadık olamayacağı vurgulanmaktadır.

 Bazı Ehl-i kitap gruplarıyla bir kısım müslümanlar veya müşrik Araplar, boş kuruntulara, delilsiz, dayanaksız kanaatlere kapılarak Allah’ın kendilerine farklı muamele edeceğini, günah işleseler bile âhirette cezalandırmayacağını iddia etmişlerdir. Âyetler bu gibi boş sözleri ve kuruntuları reddettikten sonra şu evrensel kanunu ilân etmektedir: Dünya hayatında sa‘y (emek, çaba, eser) kanunu geçerlidir. Kötülük eden cezasını görür, hakça bir düzende kimse onu koruyamaz. Mümin olup iyi işler yapan, güzel davranışlarda bulunanlar da, cinsiyetleri ne olursa olsun cennete girerler, kendi seçimleri ve eserleri olmayan farklılıklardan dolayı zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.

Kur’ân Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 149-150

 

وَمَنْ يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ نَق۪يراً

 

وَ  atıf harfidir.  مَنْ  şart ismi iki fiili cezm eder. Mübteda olarak mahallen merfûdur.  يَعْمَلْ  şart fiili olup meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir. Aynı zamanda mübtedanın haberidir.

مِنَ الصَّالِحَاتِ  car mecruru mahzuf mef’ûlun bihinin sıfatına müteallıktır. Takdiri,  شيئا من الصالحات  şeklindedir veya  يَعْمَلْ  fiiline müteallıktır. Cemi müennes salim olduğu için cer alameti kesradır.

مِنْ ذَكَرٍ  car mecruru  يَعْمَلْ’deki failin mahzuf haline müteallıktır.  اُنْثٰى  kelimesi atıf harfi  اَوْ  ile  ذَكَرٍ ’e matuftur.

وَ  haliyyedir. Munfasıl zamir  هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  مُؤْمِنٌ  haberdir.  مُؤْمِنٌ  sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. İsm-i işaret  اُو۬لٰٓئِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.

يَدْخُلُونَ  fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.  يَدْخُلُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  الْجَنَّةَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

لَا يُظْلَمُونَ نَق۪يرًا  cümlesi atıf harfi  وَ ’la  يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ  cümlesine matuftur.

يُظْلَمُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.

نَق۪يرًا  mef’ûlu mutlaktan naib olup fetha ile mansubtur. Takdiri, لا يظلمون ظلما قدر نقير (Nekir kadar bir zulme uğramazlar.) şeklindedir.


 

وَمَنْ يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ نَق۪يراً

 

Cümle  şart üslubunda haberî isnaddır.  مَنْ, umum ifade eden şart ismidir. 

Şart isimleri, ism-i mevsûller gibi umum ifade eder. (Halidi, Vakafat, s. 112) 

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰى  cümlesi, şarttır.

Fiilin muzari sıygada gelmesi hudûs ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiildeki tecessüm özelliği, muhatabın muhayyilesini etkiler. 

مِنَ الصَّالِحَاتِ ifadesindeki مِنْ ba'diyet içindir, “Kim bazı yararlı işler yaparsa…” demektir. Çünkü durumlar farklı farklı olduğundan, herkesin tüm yararlı işleri yapması mümkün değildir. Bilakis ancak yükümlülüğü ve kapasitesi kapsamına girenleri yerine getirebilir.  مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰى  ifadesindeki  ikinci  مِنْ’de  وَمَنْ يَعْمَلْ’deki belirsizliği açıklamak içindir. (Keşşâf - Fahreddin er-Râzî) 

فَ  karinesiyle gelen cevap cümlesi  فَاُو۬لٰٓئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ, sübut ifade eden, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedin, ism-i işaretle marife olması işaret edilenleri tazim amacına matuftur.  اُو۬لٰٓئِك  işaret ismi bu kişileri işaret ederek sanki gözümüzün önündeymiş gibi düşünmemizi ister.

Yine  اُو۬لٰٓئِك (işte onlar) kelimesinin kullanılması, işaret edilenlerin, derecelerinin ve şeref mertebelerinin çok yüksek olduğunu zımnen bildirmek içindir. (Ebüssuûd)

Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  وَلَا يُظْلَمُونَ نَق۪يرًا  cümlesi cevap cümlesine  وَ ’la atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır.

نَق۪يرًا’deki tenvin nev ve kıllet ifade eder. 

Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip mübteda olan  مَنْ ’in haberidir. Faide-i   haber ibtidaî kelamdır.

Önceki ayetteki  مَنْ يَعْمَلْ سُٓوءًا يُجْزَ بِه۪ۙ  cümlesiyle  وَمَنْ يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ……لَا يُظْلَمُونَ نَق۪يرًا

cümlesi arasında mukabele vardır. 

ذَكَرٍ - اُنْثٰى  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

Bu ayetteki  مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰى  ve  وَهُوَ مُؤْمِنٌ  ifadeleri tetmîm için gelmiştir. Birincisiyle cennete girme hükmüne hem erkek hem de kadınların, ikincisiyle de sadece mümin olanların dahil olduğu ifade edilerek  مَنْ يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ  [kim iyi işler yaparsa] hükmü daraltmıştır. (Ali Bulut, Kur’an-ı Kerim’de Itnâb Üslûbu)

Önceki ayette “kötülük” kelimesi direkt nesne olmuştu. Burada ise  الصَّالِحَاتِ’nin başında  مِنَ  edatı kullanılmıştır. Bu da şu demektir: Az bir şey bile yapsak bu mükâfata nail oluruz. Küçük kötülüklerin affedildiğini umabiliriz. Salih amellerin hepsini yapamıyorum diye de ümitsizliğe düşmeye gerek yoktur. Bu manalar, tebyiz manasındaki  مِنَ  harfinden elde edilir.

نَق۪يرًا, hurma çekirdeğinin çukurundaki, hurmanın kendisinden çıkıp bittiği noktadır. Buna göre mana, [Onlar, çekirdeğin o noktası kadar bile amelleri hususunda haksızlığa uğratılmayacaklardır.] şeklinde olur. نَق۪يرًا  ölçüler ve düşük miktarlardan kinayedir. (Fahreddin er-Râzî - Elmalılı)