Nisâ Sûresi 122. Ayet

وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَنُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَداًۜ وَعْدَ اللّٰهِ حَقاًّۜ وَمَنْ اَصْدَقُ مِنَ اللّٰهِ ق۪يلاً  ...

İman edip salih ameller işleyenleri de ebedî olarak kalacakları, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Allah, gerçek bir vaadde bulunmuştur. Kimdir sözü Allah’ınkinden daha doğru olan?
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَالَّذِينَ kimseleri
2 امَنُوا inanan(ları) ا م ن
3 وَعَمِلُوا ve yapanları ع م ل
4 الصَّالِحَاتِ iyi işler ص ل ح
5 سَنُدْخِلُهُمْ sokacağız د خ ل
6 جَنَّاتٍ cennetlere ج ن ن
7 تَجْرِي akan ج ر ي
8 مِنْ
9 تَحْتِهَا altlarından ت ح ت
10 الْأَنْهَارُ ırmaklar ن ه ر
11 خَالِدِينَ kalacaklardır خ ل د
12 فِيهَا orada
13 أَبَدًا ebedi ا ب د
14 وَعْدَ bu va’didir و ع د
15 اللَّهِ Allah’ın
16 حَقًّا gerçek ح ق ق
17 وَمَنْ kim olabilir?
18 أَصْدَقُ daha doğru ص د ق
19 مِنَ -tan
20 اللَّهِ Allah-
21 قِيلًا sözlü ق و ل
 

وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَنُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَداًۜ 

 

İsim cümlesidir.  وَ  atıf harfidir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  اٰمَنُوا  cümlesidir. Îrabtan mahalli yoktur. اٰمَنُوا  damme üzere  mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

وَ  atıftır.  عَمِلُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

عَمِلُوا  fiili atıf harfi  وَ ’la  اٰمَنُوا ’ye matuftur.  الصَّالِحَاتِ  mef’ulun bihtir. Cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradır.

الصَّالِحَاتِ  kelimesi sülâsî mücerred olan  صلح  fiilinin ism-i failidir. 

سَنُدْخِلُهُمْ  cümlesi  الَّذ۪ينَ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.  سَنُدْخِلُهُمْ  fiilinin başındaki سَ  harfi tekid ifade eden istikbal harfidir.

سَنُدْخِلُهُمْ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  

جَنَّاتٍ  ikinci mef’ûlun bihtir. Cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradır.

تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ  cümlesi  جَنَّاتٍ  kelimesinin sıfatı olarak mahallen merfûdur. 

تَجْر۪ي  fiili  ی  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir.  مِنْ تَحْتِهَا  car mecruru, تَجْرِي  fiiline müteallıktır.  الْاَنْهَار  kelimesi,  تَجْرِي  fiilinin failidir.

خَالِد۪ينَ  hal olup mansubtur. Nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler,  ي  ile nasb olurlar.  ف۪يهَا  car mecruru  خَالِد۪ينَ ’ye müteallıktır.  اَبَدًا  zaman zarfı,  خَالِد۪ينَ ’ye müteallıktır.

خَالِد۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  خلد  fiilinin ism-i failidir. 


وَعْدَ اللّٰهِ حَقاًّۜ وَمَنْ اَصْدَقُ مِنَ اللّٰهِ ق۪يلاً

 

وَعْدَ  mahzuf bir fiilin mef’ûlu mutlakıdır. Takdiri,  وعدهم الله وعدا (Allah onlara bir vaad vermiştir) şeklindedir.  اللّٰهِ  lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

حَقًّا  kelimesi mahzuf  حق  fiilinin mef’ûlu mutlakıdır.

وَ  istînâfiyyedir.  مَنْ  istifham ismidir. Mübteda olarak mahallen merfûdur.  اَصْدَقُ haberdir.  مِنَ اللّٰهِ  car mecruru  اَصْدَقُ’ya müteallıktır.  ق۪يلًا  temyiz olup fetha ile mansubtur.

Temyiz; kendisinden sonra geçen müphem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harf-i cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin irabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan” soruları sorulur.

اَصْدَقُ  ism-i tafdil kalıbındadır.




 

وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ سَنُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَداًۜ


وَ  istînâfiyyedir. Ayetin ilk cümlesi isim cümlesi formunda faide-i haber talebî kelamdır. Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi iman edenleri tazim amacına matuftur. Müspet mazi fiil sıygasındaki  اٰمَنُوا  cümlesi sıladır.  

الَّذ۪ينَ’de tevcîh sanatı vardır. Müteakip  وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ  cümlesi, aynı üslupla gelerek sıla cümlesine  وَ ’la atfedilmiştir. Atıf sebebi tezayüftür. 

Haber olan  سَنُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ  cümlesine dahil olan istikbal harfi  سَ  vaat siyakında tekid ifade etmiştir. Cümle faide-i haber talebî kelamdır. 

Müsnedin muzari fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiildeki tecessüm özelliği muhatabı etkiler.

تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ  cümlesi,  جَنَّاتٍ  için sıfattır.  خَالِد۪ينَ  ise  سَنُدْخِلُهُمْ’daki cemi mütekellim zamirinden haldir. Hal ve sıfatlar anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

جَنَّاتٍ ’deki tenvin nev, kesret ve tazim ifade eder.

Allah Teâlâ’nın vaadini ifade eden ayetlerin çoğunda  ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ  [İçlerinde ebedi kalıcı olarak] tabirine yer vermiştir. Eğer  خَلِوَد۪, ebedi ve devamlı kalma manasında olsaydı, bu ifade de gereksiz bir tekrar olmuş olurdu. Halbuki tekrar aslın hilafıdır, yani asıl olan tekrar yapılmamasıdır. Böylece biz, خَلِوَد۪’un devamlı kalma manasına değil, uzun bir süre kalma manasına geldiğini anlarız. Fakat Allah Teâlâ, vaîd ile ilgili ayetlerinde  خَلِوَد۪’u zikretmiş, ebedî kalışı ise sadece kâfirler hakkında kullanmıştır. İşte bu da günahkâr müminlerin cezasının sona ereceğine bir delildir. (Fahreddin er-Râzî)

Kâfirlere yönelik vaîdin hemen ardından müminler için mükâfat ve vaadin gelmesi, müminlerin sevincini kâfirlerin ise üzüntüsünü arttırmak içindir. Dolayısıyla beliğ bir şekilde öncesindeki manayı tekid eder.

اٰمَنُوا - عَمِلُوا الصَّالِحَاتِ  arasında mürâât-ı nazîr vardır.

عَمِلُوا  fiilinin mef’ûlun bihi olan “ameller” kelimesi hazfolmuş, bu kelimenin sıfatı olan  الصَّالِحَاتِ  kelimesi kalmıştır. Bu da amellerin salih olma özelliğinin ne kadar kuvvetli olduğunu ifade eder. Genel olarak bu mana Kur’an’da hep böyle ifade edilmiştir. Fussilet Suresi 33. ayette Muhammed Ebu Musa bu grup insanlar için özetle şunları söylemiştir: “Bu ayette bahsedilenler hem salih olan hem de başkalarını salih hale getirenlerdir. Bunların başka bir meşguliyetleri yoktur. Kendilerini Allah’ın gazabından kurtardıkları gibi bütün güçlerini başkalarını da Allah’ın azabından kurtarmaya harcarlar. İtaat ve davetle Allah’a yaklaşırlar. Bunlar itaati tatmışlardır ve bütün güçlerini başkalarının da bu lezzeti tatmaları için harcamaktadırlar.”

“Altından nehirler akma” tabiri otoritenin onlara ait olduğunu gösterir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 4, Zuhruf/51, S. 239)


 

 وَعْدَ اللّٰهِ حَقاًّۜ وَمَنْ اَصْدَقُ مِنَ اللّٰهِ ق۪يلاً

 

Beyanî istînâf olan cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  وَعْدَ, mahzuf bir fiilin mef’ûlü mutlakıdır. Takdiri,  وعدهم الله وعدا [Allah onlara bir vaad vermiştir.]’dir. Mahzufla birlikte cümle faide-i haber talebî kelamdır. 

حَقًّا’da mahzuf  حَقًّ  fiilinin mef’ûlü mutlakıdır. Mahzufla birlikte beyanî istînâf olan fiil cümlesidir.

وَعْدَ اللّٰهِ حَقًّا  [Allah’ın gerçek bir vaadi olarak…] ifadesinde, birincisi  وَعْدَ اللّٰهِ  kendi anlamını, ikincisi  حَقًّاۜ  kendinden başka bir anlamı pekiştirmektedir. [Kim Allah’tan daha doğru sözlü olabilir?] ifadesi de etkili üçüncü bir pekiştirmedir.  Bu kadar vurgu üstüne vurgunun faydası, şeytanın yandaşlarına yönelik o yalan vaatlerinin ve verdiği asılsız kuruntuların karşısına Allah’ın, velîlerine yönelik doğru vaadini göstermektir. Böylece, sonunda şeytanın sözünden dönmesinin vereceği acıları yudumlamak yerine  Allah’ın kullarına vaadini gerçekleştirmesini sağlayacak [taat nev‘inden] şeyleri tercihe sevk etmektedir. (Keşşâf-Ebüssuûd)

İstînâfiyye olan  مَنْ اَصْدَقُ  cümlesi istifham üslubunda talebî inşaî isnaddır.

Cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen takrir kastı taşıması sebebiyle mecaz-ı mürsel mürekkebtir. 

Cümlede mütekellim Allah Teâlâ olduğu için Allah isminde tecrîd sanatı vardır.

ق۪يلًا  temyiz olarak cümleyi tekid eden ıtnâb sanatıdır.

ق۪يلًا  ismi;  فِعْلٍ  vezninde hayır ve şer hakkında gelen masdar isimdir. (Âşûr)

سَنُدْخِلُهُمْ  fiilindeki cemi mütekellim zamirinden sonra bu cümlede gaib zamire dönüş, iltifat sanatıdır.

Burada inkârî bir soru vardır. Söz ve vaat bakımından Allah’tan daha doğru hiçbir kimse yoktur. Allah, her söz söyleyenden daha doğru söz söyler. O’nun vaadi, kabul edilmeye en layık olandır. (Ruhu’l Beyan - Âşûr)