Nisâ Sûresi 146. Ayet

اِلَّا الَّذ۪ينَ تَابُوا وَاَصْلَحُوا وَاعْتَصَمُوا بِاللّٰهِ وَاَخْلَصُوا د۪ينَهُمْ لِلّٰهِ فَاُو۬لٰٓئِكَ مَعَ الْمُؤْمِن۪ينَۜ وَسَوْفَ يُؤْتِ اللّٰهُ الْمُؤْمِن۪ينَ اَجْراً عَظ۪يماً  ...

Ancak tövbe edenler, durumlarını düzeltenler, Allah’ın kitabına sarılanlar ve dinlerini Allah’a has kılanlar müstesnadır. Bunlar mü’minlerle beraberdirler. Allah, mü’minlere büyük bir mükâfat verecektir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِلَّا ancak hariçtir
2 الَّذِينَ kimseler
3 تَابُوا tevbe edenler ت و ب
4 وَأَصْلَحُوا ve uslananlar ص ل ح
5 وَاعْتَصَمُوا ve yapışanlar ع ص م
6 بِاللَّهِ Allah’a
7 وَأَخْلَصُوا ve yapanlar خ ل ص
8 دِينَهُمْ dinlerini د ي ن
9 لِلَّهِ sırf Allah için
10 فَأُولَٰئِكَ işte onlar
11 مَعَ beraberdir
12 الْمُؤْمِنِينَ mü’minlerle ا م ن
13 وَسَوْفَ yakında
14 يُؤْتِ verecektir ا ت ي
15 اللَّهُ Allah da
16 الْمُؤْمِنِينَ mü’minlere ا م ن
17 أَجْرًا bir mükafat ا ج ر
18 عَظِيمًا büyük ع ظ م
 

İnsanların şuuru yerinde bulunduğu müddetçe tövbe kapısı açıktır. İşlenen günah büyük de olsa, sapılan inkâr ve küfür şirk ve nifak da olsa tövbe kapısı açıktır. Münafıklar durumlarını düzeltir, gücü ve şerefi Allah’ta ve O’nun hak dinine girmekte, müminlerle beraber olmakta arar, dinlerini gösteriş için değil, Allah’a olan iman, sevgi, saygı ve bağlılıklarından dolayı yaşarlarsa müminlerle eşit hale gelirler. Unutmamak gerekir ki Allah müminlere, hayallerin eremediği büyüklük ve çekicilikte nimetler hazırlamıştır.

(Kur’ân Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 169)

 

اِلَّا الَّذ۪ينَ تَابُوا وَاَصْلَحُوا وَاعْتَصَمُوا بِاللّٰهِ وَاَخْلَصُوا د۪ينَهُمْ لِلّٰهِ فَاُو۬لٰٓئِكَ مَعَ الْمُؤْمِن۪ينَۜ 

 

اِلَّا  istisna harfidir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl olan  الَّذ۪ينَ, müstesna olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası  تَابُوا۟  cümlesidir. Îrabtan mahalli yoktur.

تَابُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

اَصْلَحُوا وَاعْتَصَمُوا  cümleleri atıf harfi  وَ ’la,  تَابُوا۟  fiiline atfedilmiştir.

اعْتَصَمُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  بِاللّٰهِ  car mecruru  اعْتَصَمُوا  fiiline müteallıktır.

وَ  atıf harfidir.  اَخْلَصُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

د۪ينَهُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  لِلّٰهِ  car mecruru  اَخْلَصُوا  fiiline müteallıktır.

İsim cümlesidir.  فَ  istînâfiyyedir. İsm-i işaret olan  اُو۬لٰٓئِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. Mekân zarfı  مَعَ, mahzuf mübtedanın haberine müteallıktır. 

الْمُؤْمِن۪ينَ  muzâfun ileyh olup cer alameti  ى  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.

الْمُؤْمِن۪ينَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


  وَسَوْفَ يُؤْتِ اللّٰهُ الْمُؤْمِن۪ينَ اَجْراً عَظ۪يماً

 

وَ  atıf harfidir.  سَوْفَ  gelecek zamana işaret eder. Alimler bu edata tesvif -erteleme diye isimlendirmişlerdir. Vaat veya tehdit bulunan, yani istenen veya hoşlanılmayan bir fiile delalet eden bir muzari fiilin başına geldiklerinde tekid /vurgu olurlar.

يُؤْتِ  fiili,  ی  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.

الْمُؤْمِن۪ينَ  mef’ûlun bihtir. Nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler ي ile nasb olurlar.

اَجْرًا  ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.  عَظ۪يمًا kelimesi  اَجْرًا’in sıfatıdır.

 

اِلَّا الَّذ۪ينَ تَابُوا وَاَصْلَحُوا وَاعْتَصَمُوا بِاللّٰهِ وَاَخْلَصُوا د۪ينَهُمْ لِلّٰهِ 


وَلَنْ تَجِدَ لَهُمْ نَص۪يرًاۙ  cümlesinden istisna edilenlerin bildirildiği ayet fasılla gelmiştir. Tevcih anlamı ihtiva eden, has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  müstesnadır. İstisna-i munkatıadır. Mevsûlün sılası müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Aynı üsluptaki müteakip üç cümle sılaya matuftur. Cümlelerin  atıf sebebi, tezayüftür.

Cümledeki lafza-i celâllerde tecrîd sanatı vardır.

تَابُوا  [Tövbe edenler] - وَاَصْلَحُوا  [Kendilerini düzeltenler] -  وَاعْتَصَمُوا بِاللّٰهِ [Allah’a yapışanlar] (Allah’ın ipine, kitabına yapışanlar) ve  وَاَخْلَصُوا د۪ينَهُمْ لِلّٰهِ  [dinlerini sadece Allah’a has kılanlar] arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

[Sağlam kulpa tutunmuştur] şeklindeki Bakara Suresi 256. ayetinde iktibas vardır.  وَاعْتَصَمُوا بِاللّٰهِ  [Allah'a sarılanlar] cümlesi, hem tecessüm hem de istiaredir. Allah Teâlâ’nın dinine tam manasıyla bağlanıp hayata geçirmek, derin karanlık kuyuya düşüp imdat bekleyenin kendisine uzatılan şefkat eline, habl-ül metine (sağlam ip) veya sağlam bir kulpa sıkıca tutunup yapışmasına benzetilmiştir. Kuyudan kurtulup gün yüzüne çıkarak normal hayatına dönen kimse gibi dine tutunan kimse de nefsin, hevânın zindanından kurtulup İslam’ın nurlu hayatına kavuşmuş olur.

وَاعْتَصَمُوا بِاللّٰهِ  [Allah'a sarılmak]  vasıtalı kinayedir. Kişi Allah'ın dinini önce fark eder, onun kendini kurtaracak tek çare olduğunu anlar, sonra onu hiç bırakmamak üzere sımsıkı tutunur.

Asame (عصم); tutmak;  إعْتِصَام; sımsıkı tutmaktır.  عِصَام; kendisiyle korunan yani bağlanılan şeydir. Peygamberlerin ismeti; Allah’ın onların ayaklarını sağlamlaştırmasıdır. (Müfredat) Kur’an-ı Kerim’de türevleriyle birlikte 13 ayette geçmiştir. (Mucemu’l Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri âsım, mâsum ve ismet'tir. (Kur’an-ı Anlayarak Okuma Rehberi)

 

فَاُو۬لٰٓئِكَ مَعَ الْمُؤْمِن۪ينَۜ 

 

فَ  istînâfiyye veya zaiddir. Bu cümlenin  الَّذ۪ينَ  için haber olduğu da söylenmiştir.

Sübut ifade eden isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

مَعَ الْمُؤْمِن۪ينَ, mahzuf habere müteallıktır. Haberin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Müsnedün ileyhin işaret ismi olarak gelmesi işaret edilenlere tazim ifade eder.

فَاُو۬لٰٓئِكَ  ism-i işareti, onların müsnedün ileyhi takip eden birtakım sıfatların neticesine layık olacakları mükâfata tenbih için gelmiştir.

فَاُو۬لٰٓئِكَ مَعَ الْمُؤْمِن۪ينَ  [Onlar müminlerle beraberdir.] cümlesi; onların dünyada elde edecekleri mükâfata, [Müminlere ecirlerini verecektir.] cümlesi de ahirette elde edecekleri mükâfata işarettir.

[Allah müminlere mükâfatını verecektir.] cümlesinde zamir yerine “Müminler” açık isminin tekrar zikri; zihne yerleştirmek ve mümin olmaya teşvik içindir.

Ayetteki  الْمُؤْمِن۪ينَ  kelimelerinde reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

 

وَسَوْفَ يُؤْتِ اللّٰهُ الْمُؤْمِن۪ينَ اَجْراً عَظ۪يماً

 

وَ  atıf,  سَوْفَ  istikbal harfidir. Cümle makabline matuftur. Atıf sebebi tezayüftür.

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Vaat siyakında olan  cümleyi istikbal harfi  سَوْفَ  tekid etmiştir. 

Müsnedün ileyh, muhabbet ve teşvik duyguları uyandırmak için tüm esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil Allah ismiyle gelmiştir.

Cümlede mütekellimin Allah Tealâ olması dolayısıyla  للّٰهِ  isminde tecrîd sanatı vardır. Ayette tekrarlanmasında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

Cümlenin tek tek saydığı sınıflar taksim, “Müminlerle beraberlerdir.” ifadesi cem’, “Allah müminlere mükâfatını verecektir.” cümlesi de tetmim kısmıdır. (Medine Balcı)

“Büyük mükâfat” şeklinde sıfatın zikri tazim ve tekid içindir.