اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ قَدْ ضَلُّوا ضَلَالاً بَع۪يداً
Daha önce inkârın çeşitleri, bunları temsil eden kimselerin zihnî ve ahlâkî tavırları açıklanmış, hidayete yönelmeleri için gerekli yönlendirmeler yapılmış, delil ve işaretler verilmişti. Bundan sonra gelecek âyetlerde ise hem bütün insanlığa hem de özellikle Ehl-i kitaba yönelik bir çağrı yapılacaktır. Bu ikisi arasında psikolojik olarak hazırlanmayı sağlayacak bir geçiş olmak üzere, çeşitli yollarla insanların gerçeği bulmalarını, hak dine inanmalarını ve hayatlarını buna göre düzenleyip yaşamalarını engellemede, hakkı gözetmeme (zulüm) ve peygamberi inkâr etmede ısrar edenleri bekleyen korkunç âkıbet canlı bir şekilde haber verilmektedir. (Kur’ân Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 185)
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ قَدْ ضَلُّوا ضَلَالاً بَع۪يداً
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûlu, اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası كَفَرُوا۟ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
كَفَرُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
صَدُّوا عَنْ سَب۪يلِ cümlesi atıf harfi وَ ’la sılaya matuftur. صَدُّوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Atıf harflerinden biri kullanılarak iki kelimeyi veya iki cümleyi birbirine bağlamaya atf-ı nesak denir. Atıf harfinden önce gelene matufun aleyh, sonra gelene matuf denir. Matuf ve matufun aleyh arasında îrab bakımından, sıyga bakımından, cümlelerin haberî veya inşaî olması bakımından uyum olur. Mana bakımından aralarında uygunluk varsa fiil isme atfedilebilir. Müstetir zamir atıf olmaz.
Ve (و): Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
عَنْ سَب۪يلِ car mecruru صَدُّوا fiiline müteallıktır. اللّٰهِ lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
قَدْ ضَلُّوا cümlesi اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. قَدِ tahkik harfidir. ضَلُّوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
ضَلَالًا mef’ûlu mutlak olup fetha ile mansubtur.
Mef’ûlü mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlü mutlak harfi cer almaz. Harfi cer alırsa hal olur. Mef’ûlü mutlak cümle olmaz. Mef’ûlü mutlak üçe ayrılır:
1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.
2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlü mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.
3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir.
Adedini bildiren mef’ûlü mutlak فَعْلَةً vezninden gelen bina-i (masdar-ı) merreden yapılır.
مَرَّةً kelimesi de mef’ûlü mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ضَلَالًا lafzı burda tekit için gelen mef’ûlü mutlak çeşidinden gelmiştir.
بَع۪يدًا kelimesi ضَلَالًا ’in sıfatıdır.
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ قَدْ ضَلُّوا ضَلَالاً بَع۪يداً
İstînâf cümlesidir, fasılla gelmiştir. اِنَّ ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkâr î kelamdır.
اِنَّ ’nin isminin ism-i mevsûlle gelmesi bahsedilen kişilerin bilinen bir grup olduğunu belirtmesi yanında bu kişilere tahkir ifade eder.
الَّذ۪ينَ كَفَرُوا sözünden muradın ehli kitap yani Yahudiler olması caizdir. (Âşûr)
Müphem yapısı nedeniyle tevcih ihtiva eden mevsûlün sılası olan كَفَرُوا cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Akabindeki aynı üslupla gelen وَصَدُّوا عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ cümlesi sılaya وَ ile atfedilmiştir. Atıf sebebi tezâyüftür.
Cümlenin müsnedi olan قَدْ ضَلُّوا ضَلَالًا بَع۪يدًا , faide-i haber inkâr î kelamdır. Tahkik harfi ve mef’ûlü mutlakla tekid edilmiş, müspet fiil cümlesi formunda gelmiştir. Müsnedin mazi fiil cümlesi formunda gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade eder.
سَب۪يلِ اللّٰهِ izafeti, lafza-i celâle muzâf olan سَب۪يلِ için şan ve şeref ifade eder.
سَب۪يلِ اللّٰهِ ibaresinde istiare vardır. سَب۪يلِ kelimesi yol demektir. Allah’ın dini anlamında müsteardır. Hedefe ulaştırması bakımından benzer oldukları için din, yola benzetilmiştir.
ضَلُّوا - ضَلَالًا kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
كَفَرُوا - صَدُّوا - ضَلُّوا fiilleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
كَفَرُوا - صَدُّوا - ضَلُّوا kelimelerinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belagat)
Dalalet küfürdür. Çünkü hayır ve saadet yolu olan imanın zayi edilmesi demektir. Dalaletin küfür için istiare olması imanın dosdoğru yol olarak istiare olmasına istinadendir. (Âşûr)
صَدُّوا kelimesinde istiare düşünülebilir. Bu kelimenin birçok manası vardır.
ضَلَالًا بَع۪يدًا Dalaletin uzak kelimesiyle vasıflanması masdara isnad kabilindendir. Failin hidayetten uzaklaşması sapkınlık masdarına isnad edilmiştir. Aslında dalalet uzak değildir, dalalete düşen uzak kalır. Bu ifade aynı zamanda istiaredir. İman eden kişi fıtrata yaklaşmış, doğru yola yakınlaşmıştır. İnkâr eden ise fıtratından, hidayetten, Allah’tan, Resul’den uzaklaşmıştır. Uzaktaki kişi ile irtibat kurulamaz. Ne fikir, ne duygu, ne maddi alışveriş yapılır. Bazen iletişim bile kurulamaz. Bağlar kopar. İnkâr eden de Allah ile arasındaki iman bağını koparmış, kulluk halkasından çıkmıştır. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an ve Âşûr)