يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ وَاُو۬لِي الْاَمْرِ مِنْكُمْۚ فَاِنْ تَنَازَعْتُمْ ف۪ي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ اِلَى اللّٰهِ وَالرَّسُولِ اِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَأْو۪يلاً۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | يَا أَيُّهَا | ey |
|
2 | الَّذِينَ | kimseler |
|
3 | امَنُوا | iman eden(ler) |
|
4 | أَطِيعُوا | ita’at edin |
|
5 | اللَّهَ | Allah’a |
|
6 | وَأَطِيعُوا | ve ita’at edin |
|
7 | الرَّسُولَ | Elçiye |
|
8 | وَأُولِي | ve sahibine |
|
9 | الْأَمْرِ | buyruk |
|
10 | مِنْكُمْ | sizden olan |
|
11 | فَإِنْ | eğer |
|
12 | تَنَازَعْتُمْ | anlaşmazlığa düşerseniz |
|
13 | فِي | hakkında |
|
14 | شَيْءٍ | herhangi bir şey |
|
15 | فَرُدُّوهُ | onu götürün |
|
16 | إِلَى |
|
|
17 | اللَّهِ | Allah’a |
|
18 | وَالرَّسُولِ | ve Elçiye |
|
19 | إِنْ | eğer |
|
20 | كُنْتُمْ | iseniz |
|
21 | تُؤْمِنُونَ | inanıyor |
|
22 | بِاللَّهِ | Allah’a |
|
23 | وَالْيَوْمِ | ve gününe |
|
24 | الْاخِرِ | ahiret |
|
25 | ذَٰلِكَ | bu |
|
26 | خَيْرٌ | daha iyidir |
|
27 | وَأَحْسَنُ | ve daha güzeldir |
|
28 | تَأْوِيلًا | sonuç bakımından da |
|
Riyazus Salihin, 667 Nolu Hadis
Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Üzerinize tâyin edilen yönetici, başı kuru üzüm gibi siyah bir köle de olsa sözünü dinleyip kendisine itaat ediniz.”
Buhârî, Ezân 54, 56, Ahkâm 4. Ayrıca bk. Buhârî, Cihâd 39
Riyazus Salihin, 664 Nolu Hadis
İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bir müslümanın, günah işlemesi emredilmediği sürece, sevdiği veya sevmediği bütün konularda devleti yöneten kimseye itaat etmesi şarttır. Bir günah işlemesi emredildiği zaman ise kimseyi dinleyip itaat etmez.”
Buhârî, Ahkâm 4, Cihâd 108; Müslim, İmâre 38. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cihâd 87; Tirmizî, Cihâd 29; Nesâî, Bey’at 34; İbni Mâce, Cihâd 40
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ وَاُو۬لِي الْاَمْرِ مِنْكُمْۚ
يَٓا nida harfidir. اَيُّ , münada, nekre-i maksude olup damme üzere mebnidir. Nasb mahallindedir. هَا tenbih harfidir. الَّذ۪ينَ münadadan sıfat veya bedeldir.
İsm-i mevsûlun sılası اٰمَنُوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur. اٰمَنُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olup mahallen merfûdur.
Nidanın cevabı اَط۪يعُوا اللّٰهَ ’dır. اَط۪يعُوا fiili نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. اللّٰهَ lafza-i celâli, mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
اَط۪يعُوا الرَّسُولَ cümlesi atıf harfi وَ ’la makabline matuftur. اَط۪يعُوا fiili نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. الرَّسُولَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
اُو۬لِي kelimesi atıf harfi وَ ’la lafza-i celâle matuftur. Cemi müzekker salim kelimelere mülhak olduğu için nasb alameti ى ’dir. الْاَمْرِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. مِنْكُمْ car mecruru اُو۬لِي الْاَمْرِ ’in mahzuf haline müteallıktır.
فَاِنْ تَنَازَعْتُمْ ف۪ي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ اِلَى اللّٰهِ وَالرَّسُولِ اِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ
فَ atıf harfidir. اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder. تَنَازَعْتُمْ şart fiili olup sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur.
ف۪ي شَيْءٍ car mecruru تَنَازَعْتُمْ fiiline müteallıktır.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. رُدُّوهُ fiili نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. اِلَى اللّٰهِ car mecruru رُدُّوهُ fiiline müteallıktır.
الرَّسُولِ kelimesi atıf harfi وَ ‘la lafza-i celâle matuftur.
اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder. كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir. تُمْ muttasıl zamiri كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.
تُؤْمِنُونَ fiili كُنْتُمْ ‘un haberi olarak mahallen mansubtur. بِاللّٰهِ car mecruru تُؤْمِنُونَ fiiline müteallıktır. الْيَوْمِ kelimesi atıf harfi وَ ’la lafza-i celâle matuftur. الْاٰخِرِ kelimesi الْيَوْمِ ’nin sıfatıdır.
Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. Takdiri فردوه إلى الله şeklindedir.
تَنَازَعْتُمْ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. تَفاعَلَ babındadır. Sülâsîsi نزع ’dir. Bu bab fiile müşareket (ortaklık/işteşlik), tekellüf ve tezahür (görünmek ve zorlanmak), tedric (bir işin aşamalı olarak ,aralıklarla ve yavaş yavaş meydana gelmesi), mutavaat (faale babına ait bir fiilin dönüşlülüğü için kullanılması) ve mücerret mana (türemiş olduğu mücerret fiille aynı anlamda kullanılması) anlamları katar
ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَأْو۪يلاً۟
İsim cümlesidir. İşaret ismi ذٰلِكَ mübteda olarak mahallen merfûdur. ل harfi buud, yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir.
خَيْرٌ haber olup lafzen merfûdur. اَحْسَنُ kelimesi atıf harfi وَ ’la خَيْرٌ ’e matuftur. تَأْو۪يلًا۟ temyiz olup fetha ile mansubtur.
اَحْسَنُ - خَيْرٌ kelimeleri ism-i tafdil kalıbındandır.
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ وَاُو۬لِي الْاَمْرِ مِنْكُمْۚ
Allah Teâlâ, bundan önce amirlere, yetkinlere, genel ve özel olarak, hakları gerçek sahiplerine vermelerini emir buyurduktan sonra burada da diğer insanlara onlara itaati emretmektedir. Ancak mutlak olarak değil, fakat Allah ve Resûlüllah'a (sav) itaati çerçevesindedir.
Burada Müslümanlardan olan ülü'l-emrden maksat, Hulefa-i Raşidin ile onların yolundan giden hakka bağlı hükümdarlar ve adil amirlerdir. Zalim hükümdarlar ise Allah ve Resûlüllah'tan (sav) sonra kendilerine itaat edilmek hakkından çok uzaktırlar. (Ebüssuûd)
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Nidanın cevabı olan اَط۪يعُوا اللّٰهَ emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Nidanın cevabına atfedilen وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ cümlesi de emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا şeklindeki nida üslubu Kuran-ı Kerim’de iman edenlere önemli bir konunun bildirileceğini haber verir. Bu üslup tekid türlerini barındırmaktadır.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde lafza-i celâlin zikredilmesinde tecrîd sanatı vardır.
Bu inşa cümleleri irşad (doğru davranma şeklini göstermek, insanları hatadan kurtarmak) için gelmiştir.
Allah'ın müminlere yönelerek "Ey müminler!" diye seslenmesi, onlara bir iman sahibinin, Allah'ın emirlerine güzel bir şekilde sarılması ve itaat etmesi, yasaklarından da sakınması gerektiğini hatırlatır. (Safvetü't Tefâsir)
Bu nida harfinin gelmesi söylenecek şeylerin Allah katında bir mekânı (önemli bir yeri olduğu) konusunda uyarmak içindir. Sonra أَیّ harfi gelmiştir. Bu harf nida ile akabindeki elif-lamlı kelimeyi birbirine bağlar. Müphem bir harftir, takip eden kelimeyle açıklanır. Böylece ibhamdan sonra beyan gelir. Arkadan gelecek olan konu için kişiyi hazırlar ve uyarır. Sonra yine bir tenbih harfi olan هَا gelir.
İsm-i mevsûller muhakkak herkesin bildiği bir grup varsa kullanılır. Burada bu iman edenler Peygamber Efendimiz ve sahabe tarafından bilinen insanlardı. Böyle bir grup yoksa ism-i mevsûl gelmez. (Muhammed Ebu Musa, Min Esrâri’t Ta’bîri’l Kur’anî, s. 43)
İsm-i mevsûllerde tevcih sanatı vardır. Mevsûlün irabdan mahalli olmayan sılası اٰمَنُوا , mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Resûl ile birlikte itaat etme fiilinin tekrarı bunların farklı olduğuna dikkat çeker.
Dikkate değer kayıtlardan birisi de müminlere hitap edilerek ‘sizden’ kaydıdır ki manası apaçıktır. Müminlerden olmayan idarecilere itaat etmek dinen vacib kılınmamıştır. Bu hususta itaat değil, varsa bir anlaşmaya riayet etmek söz konusu olacaktır. Fakat itaat etmenin vacib olmamasından mutlaka isyan etmenin gerekli olduğunu anlamaya kalkışmamalıdır. İtaatin vacib olmaması, isyan etmenin vacib olmasını gerektirmeyeceğinden itaat mecburiyetinde bulunmamakla, isyan mecburiyetinde bulunmak arasında fark vardır. İsyan hakkı başka, isyan etme vazifesi yine başkadır. (Elmalılı)
Bu ayet, usûl-ü fıkıh ilminin ekseri kaidesini ihtiva eden çok yüce bir ayettir. Zira fukaha, şeriatın aslının dört olduğunu; bunların da Kitap, sünnet, icmâ ve kıyas olduğunu söylemişlerdir. Bu ayet de, aynı sıraya göre bu dört aslın varlığının izahını ihtiva etmektedir. Kitap ve sünnete, Cenab-ı Hak "Ey iman edenler, Allah'a itaat edin, Peygambere... itaat edin" sözüyle işaret etmiştir. "ve sizden olan emir sahiplerine de..." ifadesi, bize göre icmâ-i ümmetin hüccet olduğuna delalet etmektedir. Ayetteki "Eğer bir şey hakkında çekişirseniz, onu Allah'a ve peygambere götürün... "emri, bize göre kıyasın bir hüccet olduğuna delalet etmektedir. (Fahreddin er-Râzî)
فَاِنْ تَنَازَعْتُمْ ف۪ي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ اِلَى اللّٰهِ وَالرَّسُولِ اِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ
Nidanın cevabına فَ ile atfedilen bu cümle şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. تَنَازَعْتُمْ ف۪ي شَيْءٍ şart, فَرُدُّوهُ اِلَى اللّٰهِ وَالرَّسُولِ cevap cümlesidir.
Ayetteki ikinci şart cümlesi اِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ itiraziyyedir. İtiraz cümleleri ıtnâb babındandır.
Cümlenin öncesinin delaletiyle takdiri فَرُدُّوهُ اِلَى اللّٰهِ olan şartın cevabı mahzuftur. Bu îcâz-ı hazif sanatıdır.
كَانَ ’nin haberinin muzari fiille gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade eder.
Allah’a ve Rasûlüne götürmek aslında hükme, sünnete götürmek demektir. Mecaz-ı mürselden sebebe isnaddır.
Allah ve Resûl isimlerinin tekrarı; zihne yerleştirmek, mehabet hissettirmek ve lezzetlenmek içindir.
"Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız" şartı, anlaşmazlığı çözmek için verilen emirle bağlantılıdır. Zira muhalefetten sakındırmaya muhtaç olan odur. Yani eğer Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız, artık o anlaşmazlığı Allah'ın Kitabına ve Resûlüllah'ın Sünnetine götürün. Çünkü onlara iman, bunu gerektirir. Allah Teâlâ'ya imanın bunu gerektirmesi zaten açıktır. Kıyamet gününe iman da bunu gerektirir. Çünkü bu emre muhalefetten dolayı kıyamette azap vardır. (Ebüssuûd)
ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَأْو۪يلاً۟
Fasılla gelen cümle şart için ta’lîl mesabesindedir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müsnedin ذٰلِكَ ile işaret edilmesi önemini vurgulamak ve dikkat çekmek içindir.
Bu cümlede işaret ismi ile Allah’ın emirlerine işaret edilmiştir. Hissî şeyleri işaret etmekte kullanılan işaret isimleri hissî olmayan şeyler için kullanıldıklarında istiare olur. Câmi’, her ikisindeki vücudun tahakkukudur. Ayette işaret edilen hayır ve güzellik, sanki gözle görülür elle tutulur bir şey yerine konarak önemi vurgulanmıştır.
İşaret ismi, arkasından gelen şeylerin, kendisinden öncekiler sebebiyle gerçekleştiğini işaret eder. (Halidi, Vakafat, s. 119)
تَأْو۪يلًا۟ temyizdir. Temyiz ıtnâb babındandır.
اٰمَنُٓوا - تُؤْمِنُونَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları, اَط۪يعُوا - الرَّسُولَ - اللّٰهِ kelimelerinin tekrarında ise ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
خَيْرٌ - اَحْسَنُ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr vardır.
Tevil etmek yorumlamak değil, bir işin sonunun ne olacağını söylemektir. أْولً lügatta aslına döndürmek demektir. Rüyayı tevil ederek aslında nasıl sonuçlanacağı söylenir.
اِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ [Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız…] ifadesinin zahiri, Allah ve Resulüne itaat etmeyen kimselerin mümin olmamasını gerektirir. Bu da günahkâr kimsenin imandan çıkmış olmasını gerektirir; ancak ne var ki bu ifade tehdide hamledilmiştir. Daha sonra Cenab-ı Hak, ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَأْو۪يلًا۟ [Bu, hem hayırlı hem de netice bakımından daha güzeldir] buyurmuştur. Yani, "Bu ayette size emretmiş olduğum o şey, sizin için daha hayırlı ve netice bakımından da daha güzeldir" demektir. Çünkü تَأْو۪يلً , "bir şeyin kendisine döndüğü yer, onun mercii" ve "neticesi" manasından ibarettir. (Fahreddin er-Râzî)
Bu emredilen Kitap ve Sünnete başvurma, sizin için hayırlı, maslahatlı ve haddi zatında netice bakımından da daha güzeldir. Kendileri için hayırlı olma, netice itibariyle güzel olmadan daha önce zikredilmiştir. Çünkü onlar, daha çok menfaatin peşin olanına bakarlar. (Ebüssuûd)