Nisâ Sûresi 84. Ayet

فَقَاتِلْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۚ لَا تُكَلَّفُ اِلَّا نَفْسَكَ وَحَرِّضِ الْمُؤْمِن۪ينَۚ عَسَى اللّٰهُ اَنْ يَكُفَّ بَأْسَ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ وَاللّٰهُ اَشَدُّ بَأْساً وَاَشَدُّ تَنْك۪يلاً  ...

(Ey Muhammed!) Artık Allah yolunda savaş! Sen ancak kendinden sorumlusun! Mü’minleri de savaşa teşvik et. Umulur ki Allah inkâr edenlerin gücünü kırar. Allah’ın gücü daha üstündür, cezası daha şiddetlidir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَقَاتِلْ (o halde) savaş ق ت ل
2 فِي yolunda
3 سَبِيلِ س ب ل
4 اللَّهِ Allah
5 لَا
6 تُكَلَّفُ sen sorumlu değilsin ك ل ف
7 إِلَّا başkasından
8 نَفْسَكَ kendinden ن ف س
9 وَحَرِّضِ ve teşvik et ح ر ض
10 الْمُؤْمِنِينَ inananları ا م ن
11 عَسَى umulur ki ع س ي
12 اللَّهُ Allah
13 أَنْ
14 يَكُفَّ kırar ك ف ف
15 بَأْسَ gücünü ب ا س
16 الَّذِينَ kimselerin
17 كَفَرُوا inkar eden(lerin) ك ف ر
18 وَاللَّهُ Allah’ın
19 أَشَدُّ daha güçlüdür ش د د
20 بَأْسًا baskını ب ا س
21 وَأَشَدُّ ve daha çetindir ش د د
22 تَنْكِيلًا cezası ن ك ل
 

Riyazus Salihin, 1303 Nolu Hadis

Ebû Hureyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Allah yolunda cihad edenler için Allah Taâlâ cennette yüz derece hazırlamıştır. Her derecenin arası yerle gök arası kadardır."

Buhârî, Cihâd 4, Tevhîd 22. Ayrıca bk. Nesâî, Cihâd 18

 

فَقَاتِلْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۚ


فَ  mukadder şartın cevabına gelen rabıta harfidir. Takdiri;  إن أفردوك وتركوك فقاتل (Sizi ayırır ve bırakırlarsa o zaman savaşın.) şeklindedir.

قَاتِلْ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili ise müstetir olup takdiri  أنت’dir.  ف۪ي سَب۪يلِ  car mecruru  قَاتِلْ  fiiline müteallıktır.  اللّٰهِ lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

 

لَا تُكَلَّفُ اِلَّا نَفْسَكَ وَحَرِّضِ الْمُؤْمِن۪ينَۚ

 

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  تُكَلَّفُ  meçhul, muzari fiildir. Naib-i faili ise müstetir olup takdiri  أنت’dir.

اِلَّا  hasr edatıdır.  نَفْسَكَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir  كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

وَ  atıf harfidir.  حَرِّضِ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili ise müstetir olup takdiri  أنت’dir.  الْمُؤْمِن۪ينَ  mef’ûlun bihtir. Nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler,  ي  ile nasb olurlar.

الْمُؤْمِن۪ينَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

حَرِّضِ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi  حرض ’dir. Bu bab, fiile çokluk (fiilin, failin veya mef’ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef’ûlu herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.


عَسَى اللّٰهُ اَنْ يَكُفَّ بَأْسَ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ


عَسَى  elif üzere mukadder fetha ile mebni nakıs fiildir.  كَانَ  gibi ismini ref haberini nasb eder.  اللّٰهُ  lafza-i celâli,  عَسَى’nın ismi olup lafzen merfûdur.

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  عَسَى ’nın haberi olarak mahallen mansubtur.  يَكُفَّ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.

بَأْسَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ, muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَفَرُوا ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.

كَفَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  


 وَاللّٰهُ اَشَدُّ بَأْساً وَاَشَدُّ تَنْك۪يلاً

 

İsim cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, mübteda olarak mahallen merfûdur.  اَشَدُّ  haberdir.  بَأْسًا  temyiz olup lafzen mansubtur.

اَشَدُّ تَنْك۪يلًا  cümlesi atıf harfi  وَ ’la  اَشَدُّ بَأْسًا ’e matuftur.


 

فَقَاتِلْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۚ


فَ, takdiri  إن أفردوك وتركوك فقاتل (Sizi ayırır ve bırakırlarsa o zaman savaşın.) olan mukadder şartın cevabına gelen rabıta harfidir. Şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Cevabı emir üslubunda gelmiştir. Talebî inşâî isnaddır.

ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ  ibaresindeki  ف۪ي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla Allah’ın yolu içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü Allah yolu hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Ancak Allah’ın emrine uymanın önemini ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır.Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır.

سَب۪يلِ اللّٰهِ  izafeti lafzâ-i celâle muzâf olması  سَب۪يلِ  için tazim ve şeref ifade eder.

سَب۪يلِ اللّٰهِ  ibaresinde istiare vardır.  سَب۪يلِ  kelimesi yol demektir. Allah’ın dini anlamında müsteardır.  Hedefe ulaştırması bakımından benzer oldukları için din, yola benzetilmiştir. 

Mütekellimin Allah Teâlâ olduğu ayette lafzâ-i celâlin zikri tecrîd sanatıdır.


لَا تُكَلَّفُ اِلَّا نَفْسَكَ وَحَرِّضِ الْمُؤْمِن۪ينَۚ


Fasılla gelen cümle haldir. Hal, anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır. Kasırla tekid edilmiş, menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. 

لَا  ve  اِلَّٓا  ile oluşan kasr, fiil ve mef’ûl arasındadır. 

Bu durumda kasr-ı sıfat ale’l-mevsûf olması caizdir. Yani fail tarafından gerçekleştirilen fiil, zikredilen mef’ûle tahsis edilmiştir. Başka mef’ûllere değil. Ama o mef'ûlde vâki olan başka fiiller vardır. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfat olması da caizdir. Yani bu durumda fail, mef’ûl üzerinde gerçekleşen fiile tahsis edilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

Müspet fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelam olan  وَحَرِّضِ الْمُؤْمِن۪ينَۚ  cümlesi,  وَ ’la makabline atfedilmiştir.

لَا تُكَلَّفُ اِلَّا نَفْسَكَ  [Sen kendinden başka kimseden sorumlu değilsin.] cümlesi savaşmayanlara ne olacak şeklindeki gizli bir sorunun cevabı olarak gelmiştir.

Arkadan gelen  حَرِّضِ الْمُؤْمِن۪ينَۚ  [Müminleri teşvik et.] cümlesinde rücu vardır.

حَرضِ; hastalık, noksanlık, zayıflık, değersizlik gibi bir manadır. Tefil babına girerek teşvik etme manası olmuş. Bu şeddeli bâbda, giderme manası vardır. Zayıflığı gider yani teşvik et demektir. Müminler savaş konusunda zayıftır, onları cesaretlendir, teşvik et, o zayıflığı gider manasındadır.

“Sen kendinden başka hiçbir şeyden sorumlu değilsin ve müminleri teşvik et.” sözleriyle muhatap dışındakilere tariz ve kışkırtma üslubuyla gelmiştir. Çünkü Resule (s.a.) savaşmak farzdır. (Âşûr)


عَسَى اللّٰهُ اَنْ يَكُفَّ بَأْسَ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ

 

Fasılla gelen cümle ta’lîliyye veya beyaniyyedir. Gayrı talebî inşâî isnaddır. Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya şamil lafza-i celâlle gelmesi kalplerde korku hissettirmek içindir.

اَنْ ’den sonra gelen müspet muzari fiil cümlesi masdar teviliyle  عَسَى ’nın haberi konumundadır.

Küfredenlerin muzâfun ileyh konumundaki ism-i mevsûlle ifade edilmeleri onları tahkir amacına matuftur. Mevsûllerde tevcîh sanatı vardır.

عَسَى  mukarebe fiillerinden biridir ki “ummak, ümid etmek, öyle olmasını istemek” manalarına gelir. Bu manalar, Allah hakkında düşünülemez. Buna şöyle cevap verilir:  عَسَى  kelimesi, arzulandırmak manasındadır. Halbuki arzu ettirmede ne bir şekk ne bir yakîn manası vardır. Bazı alimler, Allah’ın (ümit vermesinin), kesinlik ifade edeceğini söylemişlerdir. [Olur ki Allah o kâfirlerin savletini yani hamlesini defeder.] ifadesinin de delalet ettiği gibi yardım ve muzafferiyet hususunda ilâhî bir teminat içindedir. Allah Teâlâ hakkında Kur’an’da kullanılan (olur ki, belki) kelimesi, kesinlik ifade eder. Binaenaleyh Hazreti Peygambere, tek başına da kalsa cihad farzdır. (Fahreddin er- Râzî)

كَفَرُوا - الْمُؤْمِن۪ينَۚ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

[Umulur ki Allah küfredenlerin kötülüğünü, sıkıntısını sizin üzerinizden çeker.] cümlesi Allah Teâlâ’nın kafirlerin güçlerini kıracağını ve muhtemel zararlarını önleyeceğini gösteren kesin bir sözdür. Zira Allah Teâlâ hakkında kullanılan  لعلَّ  ve عَسَى  ifadeleri kesin olarak gerçekleşeceğini bildirir. (Ebüssuûd, Muhammed Ebu Musa)

عَسَى  kelimesi vaad manasında müsteardır. Burada onlar ile murad edilen Mekke kafirleridir. Ayet Mekke’nin fethine hazırlıktır. (Âşûr) 


وَاللّٰهُ اَشَدُّ بَأْساً وَاَشَدُّ تَنْك۪يلاً


وَ  istînâfiyyedir. İsim cümlesi formunda faide-i haber talebî kelam olan cümlede müsnedün ileyhin  اللّٰهُ  ismiyle gelmesi ve ayette tekrarlanması, kalplere korku salmak amacına matuftur. Haber olan  اَشَدُّ  ism-i tafdil kalıbında gelmiştir. Mübalağa ifade eder. Cümlede tekrarı lafzî tekiddir.

Temyiz olan  بَأْسًا  nedeniyle cümlede ıtnâb sanatı vardır.

وَاَشَدُّ تَنْك۪يلًا  ibaresi habere matuftur.

اَشَدُّ , اللّٰهُ  ve  بَأْسًا  kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

بَأْسًا - اَشَدُّ - تَنْك۪يلًا  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Bu cümle, makam için açıklayıcı bir zeyl mahiyetindedir. Cümlede, zamir makamında ism-i celilin zahir olarak zikredilmesi, mehabeti arttırmak, hükmün illetini bildirmek (yani gücünün ve cezasının daha şiddetli olması, ulûhiyet vasfından anlaşılmaktadır) ve bir de cümlenin istiklalini takviye etmek içindir.

Bu cümlede  “ اَشَدُّ /daha şiddetli” kelimesinin tekrar edilmesi, manayı tekid içindir.  (Ebüssuûd)

وَاللّٰهُ اَشَدُّ بَأْسًا وَاَشَدُّ تَنْك۪يلًا  cümlesi vaad ve tehditin gerçekleşmesi için tezyildir. (Âşûr)