Mü'min Sûresi 10. Ayet

اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا يُنَادَوْنَ لَمَقْتُ اللّٰهِ اَكْبَرُ مِنْ مَقْتِكُمْ اَنْفُسَكُمْ اِذْ تُدْعَوْنَ اِلَى الْا۪يمَانِ فَتَكْفُرُونَ  ...

İnkâr edenler var ya, muhakkak onlara: “Allah’ın (size) gazabı, sizin kendinize olan gazabınızdan daha büyüktür. Çünkü siz imana çağırılırdınız da inkâr ederdiniz” diye seslenilir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِنَّ şüphesiz
2 الَّذِينَ kimselere
3 كَفَرُوا inkar eden(lere) ك ف ر
4 يُنَادَوْنَ (şöyle) seslenilir ن د و
5 لَمَقْتُ (size) kızması م ق ت
6 اللَّهِ Allah’ın
7 أَكْبَرُ daha büyüktür ك ب ر
8 مِنْ -dan
9 مَقْتِكُمْ sizin kızmanız- م ق ت
10 أَنْفُسَكُمْ kendi kendinize ن ف س
11 إِذْ zira
12 تُدْعَوْنَ siz çağrılırdınız د ع و
13 إِلَى
14 الْإِيمَانِ imana ا م ن
15 فَتَكْفُرُونَ fakat inkar ederdiniz ك ف ر
 

Tefsirlerde, “Allah’ın kızması” diye çevirdiğimiz ifadedeki makt kelimesinin, insanlardaki öfke duygusuyla karıştırılmaması gerektiğine önemle dikkat çekilir. Zira insanlardaki bu tür duygular azalıp artmakta, hatta zaman zaman aklın kontrolünden çıkabilmekte, hak ve adalet ölçülerinin dışına çıkabilmektedir. Bu sebeple İslâm bilginleri, öfkeyi geçici delilik olarak değerlendirmişlerdir (Râgıb el-İsfahânî, ez-Zerî‘a ilâ mekârimi’ş-şerîa, s. 346; Gazzâlî, İhyâ, III, 167). Allah bu tür beşerî duygulardan münezzeh olduğundan, “öfke, kızgınlık” anlamına gelen gazap, makt, suht kelimeleri Allah hakkında kullanıldığında genellikle, “Allah’ın günah işlenmesinden hoşnut olmaması, günahkârları rahmetinden uzaklaştırması, cezalandırmayı murat etmesi” şeklinde ulûhiyyetin şanına uygun düşecek tarzda açıklanmıştır (Zemahşerî, III, 363; Râzî, XXVII, 38; İbn Âşûr, XXIV, 96). 

Allah’ın, kitapları ve peygamberleri aracılığıyla yaptığı uyarılara kulak tıkayarak dünya hayatını inkâr ve isyanlarla geçirenler, âhirette hak ettikleri kötü âkıbetle yüz yüze gelince üzüntü ve pişmanlıklarından dolayı kendilerine büyük bir kızgınlık duyacaklar; suçlu olduklarını itiraf ederek kurtuluş yolu arayacaklar, ancak cezalandırılmaktan kurtulamayacaklardır. Çünkü onlar, bütün uyarılara rağmen tevhid inancını reddetmişler, din olarak putperestliği seçmişlerdir; Allah’ın ismi anıldığında veya O’nun dinine çağırıldıklarında inkârcı bir tavır takındıkları halde Allah’a ortak koşulduğunda tereddüt etmeden bu bâtıl inanca kendileri de katılmışlardır. 

“Ey rabbimiz! Bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin” şeklindeki ifadede geçen “iki ölüm”den biri, –ağırlıklı yoruma göre– insanın ana rahminde hayata kavuşmazdan önceki yokluk hali, ikincisi dünya hayatının sona ermesi hali; “iki dirilme”den ilki ana rahminde hayat kazanması, ikincisi de öldükten sonra diriltilmesidir. Buna göre insanlar yok (ölü) iken var edilirler, sonra dünyada bir kere ölürler; kıyametten sonra da ikinci defa hayata kavuşturulurlar (Şevkânî, IV, 554); iki ölüm ve iki dirilme bundan ibarettir (bu konuda bilgi ve özellikle reenkarnasyon (tenâsüh) görüşü yönündeki yorumların reddi için bk. Bakara 2/28). 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 644
 

اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا يُنَادَوْنَ لَمَقْتُ اللّٰهِ اَكْبَرُ مِنْ مَقْتِكُمْ اَنْفُسَكُمْ اِذْ تُدْعَوْنَ اِلَى الْا۪يمَانِ فَتَكْفُرُونَ

 

İsim cümlesidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl  اِنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَفَرُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

كَفَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen  merfûdur. يُنَادَوْنَ  cümlesi  اِنَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.  يُنَادَوْنَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla mahzuf elif üzere merfû meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur. 

لَ  ibtidâiyye olup, tekid içindir.  مَقْتُ  mübteda olup lafzen merfûdur.  اللّٰهِ  lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. اَكْبَرُ  haber olup lafzen merfûdur. اَكْبَرُ  ism-i tafdil kalıbındandır.

İsm-i tafdil; bir vasfın, bir hususun bir varlıkta diğer bir varlıktan daha fazla olduğunu ifade eder. İsm-i tafdil  اَفْضَلُ  veznindendir. İsm-i tafdilin sıfat-ı müşebbeheden farkı; renk, şekil, uzuv noksanlığı ifade etmemesidir. Müennesi  فُعْلَى  veznindedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

مِنْ مَقْتِ  car mecruru اَكْبَرُ ‘ya mütealliktir. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اَنْفُسَكُمْ  masdar olan  مَقْتِكُمْ ‘ın mef’ûlun bihi olarak fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

اِذ  zaman zarfı olup  مَقْتُ اللّٰهِ ‘e mütealliktir. 

(إِذْ) : Yalnız Cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.

a) (إِذْ) mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.

b) (إِذْ) den sonra muzari fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.

c) (بَيْنَا) ve (بَيْنَمَا) dan sonra gelirse müfacee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur.

d) Sükûn üzere mebnidir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تُدْعَوْنَ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  تُدْعَوْنَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla mahzuf elif üzere merfû merfû meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur. اِلَى الْا۪يمَانِ  car mecruru  تُدْعَوْنَ  fiiline mütealliktir. 

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تَكْفُرُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

 

اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا يُنَادَوْنَ 

 

Ayet, istînâfi beyâniyye olarak fasılla gelmiştir.(Âşûr) 

Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.  اِنَّ  ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. اِنَّ ’nin isminin ism-i mevsûlle gelmesi, habere dikkat çekmek ve bahsi geçenleri tahkir amacına matuftur.

Müsnedün ileyh makamındaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan  كَفَرُوا cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا ‘deki kafirlerden maksat, Mekke ehlinin müşrikleridir. (Âşûr)

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)

يُنَادَوْنَ  cümlesi  اِنَّ ’nin haberidir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. 

Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

يُنَادَوْنَ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Suret-i İbrahim, s. 127)


لَمَقْتُ اللّٰهِ اَكْبَرُ مِنْ مَقْتِكُمْ اَنْفُسَكُمْ اِذْ تُدْعَوْنَ اِلَى الْا۪يمَانِ فَتَكْفُرُونَ

 

Tekid ifade eden ibtida lâmının dahil olduğu cümle, nidanın tefsiriyyesi veya beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber talebî kelamdır.

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

مَقْتُ  mübteda, اَكْبَرُ  haberdir.  مَقْتُ , cümledeki önemine binaen tekrarlanmıştır. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

اَكْبَرُ  ism-i tafdil kalıbında gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp gayri munsariftir.

مَقْتُ اللّٰهِ  izafeti muzâfın tazimi içindir. Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır. 

لَمَقْتُ اللّٰهِ  ibaresinde, müşâkele sanatı vardır. 

Bu ayetlerde göze çarpan ilk husus tekiddir. Tekid, ifade edilen mananın önemini hissettirir.  اِنَّ ’nin isminin ism-i mevsûl olması; bunun da sûrenin 3. ayetindeki Allah’ın ayetleriyle mücadele edenleri işaret etmesi göze çarpan diğer bir husustur. Surenin başındaki benzerini çağrıştıran ism-i mevsulün başına  اِنَّ  tekid harfinin gelmesi haberi farkettirir. Bu haber de meçhul fiil şeklinde gelerek, failin değil de fiilin vukuunun önemine işaret etmiştir. Mekulü’l-kavl’de  مَقْتُ اللّٰهِ (Allah’ın maktı) tamlamasının başında bulunan  لَ  ibtidaiyye olup tekid ifade eder. İşte bunların hepsi Allah’ın gazabının ve maktının şiddetine delalet eder. O halde mananın cevheri Allah’ın maktının, onların kendilerine olan maktından şiddetli olmasıdır. Bu maktın, herkesin kendine karşı ya da insanların birbirine karşı olan maktı olduğu söylenmiştir. Ama bu makt, iman ve yüce kurtuluşa götüren yola tabi olma fırsatını kaçırmış olmaları sebebiyledir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 95)

مَقْتُ , ‘şiddetli gazap ve buğz’ demektir. Ama burada ‘’şiddetli azab” manasındadır. مَقْتُ  kelimesi Kur’an’da 6 yerde geçer. İkisi bu ayette, üçüncüsü de bu surenin 35. ayetindedir: Bu kelime Allah’ın gazabla dolup taşması manasını taşır. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 96- Fahreddin er-Râzî)

مَقْت  zarar veren şey hakkındaki tedebbürün azlığı manasında müstear olarak kullanmış bir lafızdır. İstiarenin bu türüne asıl olarak, اِذْ تُدْعَوْنَ اِلَى الْا۪يمَانِ فَتَكْفُرُونَ  ayeti işaret eder.

مَقْتُ اللّٰهِ , Allah’ın onlara olan buğzu demektir. Burada mecazı mürsel vardır. Buğzun aslına en yakın azap ve tahkirden kaynaklanan tesirle olan muamele için kullanılmıştır. Burada maksat eseridir ki cezalandırmaktır. Bu haber cümlesi de kınama ve pişmanlık duyulması için kullanılmıştır. (Âşûr)   

اِذْ  zaman zarfı,  مَقْتُ اللّٰهِ ‘e mütealliktir. Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelam olan …تَدْعُونَ  cümlesi  اِذْ ’in muzâfun ileyhi konumundadır. 

تُدْعَوْنَ  fiili meçhûl bina edilmiştir. Bunun sebebi, failin zikrinin amaçla alakası olmamasıdır. “Dünyadayken Allah resulleri çağırdığı zaman” demektir.

Aynı üslupta gelen  فَتَكْفُرُونَ  cümlesi atıf harfi  فَ  ile makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi tezattır.

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Muzari fiil sıygasında gelen fiiller teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. 

Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

الْا۪يمَانِ -  فَتَكْفُرُونَ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

تَكْفُرُونَ - كَفَرُوا  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.