Mü'min Sûresi 13. Ayet

هُوَ الَّذ۪ي يُر۪يكُمْ اٰيَاتِه۪ وَيُنَزِّلُ لَكُمْ مِنَ السَّمَٓاءِ رِزْقاًۜ وَمَا يَتَذَكَّرُ اِلَّا مَنْ يُن۪يبُ  ...

O, size âyetlerini gösteren, sizin için gökten bir rızık indirendir. Ancak O’na yönelen, düşünüp ibret alır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 هُوَ O’dur
2 الَّذِي ki
3 يُرِيكُمْ size gösteriyor ر ا ي
4 ايَاتِهِ ayetlerini ا ي ي
5 وَيُنَزِّلُ ve indiriyor ن ز ل
6 لَكُمْ sizin için
7 مِنَ -ten
8 السَّمَاءِ gök- س م و
9 رِزْقًا rızık ر ز ق
10 وَمَا ve
11 يَتَذَكَّرُ öğüt almaz ذ ك ر
12 إِلَّا başkası
13 مَنْ kimseden
14 يُنِيبُ (O’na) yönelen ن و ب
 

Bir önceki âyetin sonunda Allah, zâtını “yüce ve ulu” şeklinde nitelemişti; burada ise kendi yüceliği ve ululuğunun bazı kanıtlarını göstermektedir. “İşaretler” (âyât), Allah’ın varlığına, birliğine, yaratıp yönetmesine delâlet eden varlık ve olaylar; “gökten indirilen rızık” ise gerek insanların gerekse bitkilerin ve hayvanların yararlandığı yağmurdur. Burada ayrıca insanın zihnini ve gönlünü bu ilâhî işaretlere açık tutup onlardan gerekli sonuçları çıkarması, bunun için samimi bir yöneliş ve arayış içinde olması, içten bir bağlılıkla Allah’a yönelip O’na kulluk ve dua etmesi gerektiği de belirtilmektedir.

O’nun dereceleri yüksektir” diye çevirdiğimiz refîu’d-derecât tamla­masındaki refî‘ kelimesi hem “yüksek” hem de “yükselten” anlamına geldiğinden âyetin bu bölümü iki farklı şekilde yorumlanmıştır (meselâ bk. Râzî, XXVII, 42-43; Şevkânî, IV, 555; İbn Âşûr, XXIV, 106-107): 

a) “Allah’ın dereceleri yüksektir”; yani Allah, kendisinin saygınlığını ve yüceliğini gösteren sayılamayacak derecede üstün niteliklere sahiptir; bu sebeple dua ve ibadete de ancak O lâyıktır; O’nu bırakarak hangi türden olursa olsun asla O’nun derecesine ulaşması düşünülemeyecek varlıkları tanrı yerine koyup onlara tapmak akıl ve iz‘anla bağdaşmaz. b) “Allah, dereceleri yükseltendir”; meleklerin, peygamberlerin, sevdiği ve himayesine aldığı diğer kullarının derecesini yükselten O’dur. Şu halde maddî ve manevî alanda sağlıklı ve hayırlı gelişme de ancak O’nun lutuf ve inâyetiyle mümkündür. Çünkü O, “Arşın sahibidir”; yani mutlak hükümranlık O’nundur, bütün varlık ve olayların yönetimi ve nihaî kaderi O’nun elindedir. 

Râzî, 15. âyet metninde vahyin “ruh” kelimesiyle ifade edilmesini özetle şöyle açıklar: “Ruhlar, ilâhî bilgiler ve kutsal hakikatlerle hayat kazanır; vahiy ruhlara bu bilgileri ve hakikatleri kazandırdığı için ruh diye anılmıştır. Ruh, canlı olmanın sebebi, vahiy ise belirtilen mânevî hayata ulaşmanın sebebidir” (XXVII, 44). Yüce Allah, kullarından dilediğine, yani peygamberlerine vahiy indirmek suretiyle dinî ve ahlâkî hayatları bakımından bireyler ve toplumlar için bir ruh ve can değerinde olan lutufta bulunmuş olmaktadır. Son ilâhî vahiy olan Kur’an da bu anlamda ruh olarak isimlendirilmiştir (Zuhruf 42/52). 

Âhiret gününde bütün yaratılmışlar veya semavî varlıklarla dünyevî varlıklar ya da yaratıcıyla kulları bir araya geleceği için 15. âyette o gün “buluşma günü” şeklinde nitelendirilmiştir. Bu buluşmayı, zalimlerle mazlumların veya insanlarla onların dünyadayken yaptıkları işlerin buluşması olarak açıklayanlar da vardır (Zemahşerî, III, 365; Şevkânî, IV, 555; İbn Âşûr, XXIV, 109). 

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 646-647
 

هُوَ الَّذ۪ي يُر۪يكُمْ اٰيَاتِه۪ وَيُنَزِّلُ لَكُمْ مِنَ السَّمَٓاءِ رِزْقاًۜ

 

İsim cümlesidir. Munfasıl zamir هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. Müfred müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي  mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  يُر۪يكُمْ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.

يُر۪يكُمْ  fiili  ي  üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

اٰيَاتِ  mef’ûlün bih olup nasb alameti kesradır. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile îrablanır. Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

يُر۪يكُمْ  bilmek anlamında kalp fillerindendir. Kalp fiilleri (iki mef’ûl alan fiiller); bir mef’ûl ile manası tamamlanamayıp ikinci mef’ûle ihtiyaç duyan fiillerdir. Bu fiiller isim cümlesinin önüne gelirler, mübteda ve haberi iki mef’ûl yaparak nasb ederler. 3 gruba ayrılırlar:

1. Bilmek manasında olanlar.

2. Sanmak manası ifade edenler, kesine yakın bilgi ifade ederler. “Sanmak, zannetmek, saymak, kendisine öyle gelmek” gibi manalara gelir.

3. Değiştirme manası ifade edenler. Aynı anlama gelmedikleri halde görevleri itibariyle onlara benzerliklerinden kalp fiilleri adı altına girmişlerdir.

Değiştirme manasına gelen fiiller “etti, yaptı, kıldı, edindi, dönüştürdü, değişik bir hale getirdi” gibi manalara gelir.

Bilgi ve zan fiillerinden sonra bazen  اَنَّ ’li ve  اَنْ ’li cümleler gelir, bu cümleler iki mef’ûl kabul edilir. Bilmek, sanmak ve değiştirme manasına gelen bu fiiller 3 şekilde gelebilir: 1) İki mef’ûl alanlar, 2) İki mef’ûlünü masdar-ı müevvel cümlesi olarak alanlar, 3) İki mef’ûlü hazif olanlar. Kalp fiilleri iki mamûlü arasında olduğunda amel etmeleri de etmemeleri de caizdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يُنَزِّلُ  atıf harfi  وَ ‘la  يُر۪يكُمْ ‘e matuftur.  يُنَزِّلُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هو ‘dir.  لَكُمْ  car mecruru  رِزْقاً ‘nın mahzuf haline mütealliktir.  مِنَ السَّمَٓاءِ  car mecruru  يُنَزِّلُ  fiiline mütealliktir.  رِزْقاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

يُر۪يكُمْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  رأي ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.  

يُنَزِّلُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil tef’il babındandır. Sülâsîsi  نزل ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.


وَمَا يَتَذَكَّرُ اِلَّا مَنْ يُن۪يبُ

 

وَ  itiraziyyedir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَتَذَكَّرُ  damme ile merfû muzaridir. اِلَّا  hasr edatıdır. مَنْ  müşterek ism-i mevsûl  يَتَذَكَّرُ ‘nin faili olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  يُن۪يبُ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur. 

يُن۪يبُ  damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. 

يُن۪يبُ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  نوب ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.  

يَتَذَكَّرُ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir  تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi ذكر ’dir. 

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.

 

هُوَ الَّذ۪ي يُر۪يكُمْ اٰيَاتِه۪

 

Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden oluşmuş cümle, faide-i haber inkârî kelamdır.

Müsnedin ism-i mevsûlle marife olması tazim, teşrif kastının yanında, sıla cümlesindeki habere dikkat çekmek içindir.

Cümle kasrla tekid edilmiştir. İki taraf yani mübteda ve haber marife olduğu için kasr ifade eder. Kasr-ı sıfat ale’l mevsuf babında hakiki kasrdır. (Âşûr, Enam/2)

Haber konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ي ’nin sılası olan  يُر۪يكُمُ الْبَرْقَ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs, tecessüm, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.

اٰيَاتِه۪  izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olması ayetler için tazim, teşrif ifade eder.

Ayetin başındaki هُوَ  zamiri, önceki ayette geçen Allah lafzına aittir. Ayetin böyle zamirle başlama sebebi, önceki kelamı devam ettirmek ve orada icmâlî olarak zikredilen hususu tafsilatlandırmak içindir. Böylece konu devam ederken, vahdaniyetine davet edildiğinizde küfrettiğiniz, şirk koşulduğunda inandığınız yüce Allah’ın tecellilerinin beyanına geçiş yapılmıştır.

İsm-i mevsûl haber olduğu için kendisinden sonra gelen sıla cümleleri de haber konumundadır. Bunlar tek başına Peygamberimiz için hüccet olabilecek ayetlerdir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, C. 1, s. 102)


 وَيُنَزِّلُ لَكُمْ مِنَ السَّمَٓاءِ رِزْقاًۜ

 

Aynı üslupta gelen cümle atıf harfi  وَ ‘la, sılaya atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Gökyüzünden rızkın indirilişinden murad, yağmurun yağmasıdır. Çünkü yağmurun kendisi, bizzat rızkın sebebidir. Bu ayeti kerime, şükran ve minnet manaları ile idmâc edilmiştir. Bu sebeple ardından  وَمَا يَتَذَكَّرُ اِلَّا مَنْ يُن۪يبُ  ifadesi gelmiştir. (Âşûr) 

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. مِنَ السَّمَٓاءِ  ve  لَكُمْ  car mecrurları  يُنَزِّلُ  fiiline mütealliktir ve önemine binaen mefûle takdim edilmiştir. 

Mef’ûl olan  رِزْقاً ’daki tenvin tazim, kesret ve nev ifade etmektedir.

وَيُنَزِّلُ لَكُمْ مِنَ السَّمَٓاءِ رِزْقاًۜ [Gökten rızık indirir] ifadesinde müsebbebiyet alakasıyla mecaz-ı mürsel vardır. Müsebbep, diğer bir deyişle sonuç zikredilmiş ama sebep kastedilmiştir. Zikr-i müsebbep irade-i sebep de denir. Bu ibare mübalağa ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi


وَمَا يَتَذَكَّرُ اِلَّا مَنْ يُن۪يبُ

 

 

Ayetin son cümlesi  وَ ’la öncesine atfedilmiştir. Müspet muzari fiil cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Nefy harfi  مَا  ve istisna edatı  اِلَّا  ile oluşan kasr, fiil ve fail arasındadır. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur.

Fail konumundaki müşterek ism-i mevsûl  مَنْ ‘in sılası olan  يُن۪يبُ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  

Hudûs, istimrar ve teceddüt ifade eden muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Allah Teâlâ’nın insanlara lütfettiği bir kısım nimetlerin zikredilmesi ile Allah'ın yaratıcı kudretinin yüceliği sergilenmektedir. Asıl amaç yüce kudretini muhataba göstermektir.

Kevni ayetlerin sayılmasının altında bu yüceliği vurgulama amacı vardır. Bu idmâc sanatıdır.

Bu ayetlerde muzari fiil, bu olayların bizi sarıp sarmaladığına işaret eder. Biz itaat ederek hamd ile tesbih etmezsek, kerhen hamd ile tesbih ederiz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 103)