Mü'min Sûresi 27. Ayet

وَقَالَ مُوسٰٓى اِنّ۪ي عُذْتُ بِرَبّ۪ي وَرَبِّكُمْ مِنْ كُلِّ مُتَكَبِّرٍ لَا يُؤْمِنُ بِيَوْمِ الْحِسَابِ۟  ...

Mûsâ da, “Ben, hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan Allah’a sığınırım” dedi.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَقَالَ ve dedi ق و ل
2 مُوسَىٰ Musa
3 إِنِّي elbette ben
4 عُذْتُ sığındım ع و ذ
5 بِرَبِّي benim de Rabbim ر ب ب
6 وَرَبِّكُمْ ve sizin de Rabbinize ر ب ب
7 مِنْ -nden
8 كُلِّ hepsi- ك ل ل
9 مُتَكَبِّرٍ kibirlilerin ك ب ر
10 لَا
11 يُؤْمِنُ inanmayan ا م ن
12 بِيَوْمِ gününe ي و م
13 الْحِسَابِ hesap ح س ب
 
Bu ifadelerden anlaşıldığına göre –henüz Tevrat gelmemiş olsa da– Mûsâ, kavmini kurtarmak için geldiği Mısır’da Firavun ve çevresine Allah’ın birliği inancına dayalı İsrâil dinî kültüründen gelen bazı inançlardan söz etmişti. Halbuki eski Mısır dinî geleneğine göre firavunlar hem kral hem de tanrının oğlu, dolayısıyla tanrı sayılıyorlardı. İşte Firavun, muhtemelen, Mûsâ’nın sözünü ettiği dinî inançların kendi halkının geleneksel dinî telakkisini ve kendisinin o telakkiye göre sahip olduğu konumu tehlikeye sokacağını gördüğü için bu kaygısını çevresindekilere, “Onun, dininizi değiştireceğinden yahut ülkede huzursuzluk çıkaracağından kaygı duyuyorum” şeklinde ifade etmiş ve Mûsâ’yı öldürmeye, ona inananların erkek çocuklarını katliama tâbi tutmaya karar vermişti. Nitekim İbn Atıyye de söz konusu âyetleri bu yönde yorumlamaktadır (IV, 555). Ancak bu büyük tehlikeye rağmen Hz. Mûsâ, âhirete inanmadıkları için yaptıklarının yanlarına kalacağını sanan bütün despotik güçlere karşı Allah’ın, kendisine inanıp güvenerek doğru yolda azimle ilerleyenlere yardım edeceğinden emindi.
 

  Aveze عوذ :   عَوْذٌ başkasına sığınmak ve ona bağlanmaktır. Fiil olarak عاذَ şeklinde falan kişi falan kişiye sığındı manasında kullanılır.

  Türkçede de kullandığımız مَعاذَ الّله  maazallah lafzı, yani bunu yapmaktan Allah'a sığınırız ve O'ndan yardım dileriz demektir. Çünkü bu cüret etmekten sakındığımız, kendimizi uzak tuttuğumuz bir fenalıktır. (Müfredat) 

  Kuran’ı Kerim’de türevleriyle 17 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri maazallah ve istiâzedir. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

 

وَقَالَ مُوسٰٓى اِنّ۪ي عُذْتُ بِرَبّ۪ي وَرَبِّكُمْ مِنْ كُلِّ مُتَكَبِّرٍ لَا يُؤْمِنُ بِيَوْمِ الْحِسَابِ۟

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. مُوسٰى  fail olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur. Mekulü’l-kavli  اِنّ۪ي عُذْتُ ’dur.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. Muttasıl zamir olan  ي  harfi  اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur. عُذْتُ  fiili  اِنّ۪ٓ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.  عُذْتُ sükun üzere mebni mazi fiildir. Faili ise müstetir zamir olup takdiri  أنا ‘dir.  بِرَبّ۪ي  car mecruru  عُذْتُ fiiline mütealliktir. 

رَبِّكُمْ  atıf harfi و ‘la makabline matuftur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

مِنْ كُلِّ  car mecruru  عُذْتُ  fiiline mütealliktir. مُتَكَبِّرٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. لَا يُؤْمِنُ بِيَوْمِ الْحِسَابِ۟  cümlesi مِنْ كُلِّ مُتَكَبِّرٍ ‘nin sıfatı olarak mahallen mecrurdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يُؤْمِنُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur. 

بِيَوْمِ  car mecruru  يُؤْمِنُونَ  fiiline  mütealliktir.  الْحِسَابِ۟  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

مُتَكَبِّرٍ  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.  تَفَعَّلَ babındadır. Sülâsîsi كبر ’dir.

Bu bab fiile mutavaat, tekellüf, ittihaz, sayruret, tecennüp (sakınma) ve talep anlamları katar.

يُؤْمِنُ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  أمن ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
 

وَقَالَ مُوسٰٓى اِنّ۪ي عُذْتُ بِرَبّ۪ي وَرَبِّكُمْ مِنْ كُلِّ مُتَكَبِّرٍ لَا يُؤْمِنُ بِيَوْمِ الْحِسَابِ۟

 

وَ , istînâfiyyedir. Cümle müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اِنّ۪ي عُذْتُ بِرَبّ۪ي وَرَبِّكُمْ  cümlesi,  اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkâri kelamdır.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan عُذْتُ بِرَبّ۪ي وَرَبِّكُمْ مِنْ كُلِّ مُتَكَبِّرٍ  cümlesi,  اِنَّ ‘nin haberidir. Müsnedin mazi fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, hudûs, sebat ve istikrar ifade etmiştir.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve subût ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ , isim cümlesi ve isnadın tekrarı sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı Kadr/1.)

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

رَبّ۪ي  izafeti, Hz Musa’yı tazim ve teşrif ifade eder.  رَبِّكُمْ  izafeti ise az sözle çok mana ifade etmek için gelmiştir.

Hz. Musa, sözlerinde inanmayanlara aid zamiri Rabb ismine izafe ederek, onlar inanmasa da Allah’ın onların da rabbi olduğunu ve onlar üzerindeki nimetlerini hatırlatmak istemiştir.

تفعّل  babının ism-i faili olan مُتَكَبِّرٍ ’deki tenvin tahkir ve nev ifade eder.

لَا يُؤْمِنُ بِيَوْمِ الْحِسَابِ۟  cümlesi,  مُتَكَبِّرٍ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

Menfi muzari fiil cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Musa (as)’ın sözü üzerinde yeniden düşünülürse, اِنّ۪ي  ile tekid edildiği görülür. Bu tekid İmam Râzî’ye birşey ima etmiştir ki bu da Musa (as)’ın şiddet anında Rabbine sığınırken sözünü tekidli söylemesidir. Bu, bütün Allah ehlinin ve salihlerin genel davranışına uygundur. Zaten O’ndan başka sığınacak hiç bir varlık yoktur. O Allah Teâlâ onlara kâfidir, gözetir, himaye eder.

Ancak Fahreddin Râzî burada bir şeyi gözden kaçırmıştır. Buradaki tekid sadece isnadı tekid etmekle kalmaz cümleyi bulunduğu yer bakımından da tekid eder. Musa (a.s) melun kişinin tehdidini duyduğu anda yaptığı duayı tekitli bir şekilde söylemiştir. Burada yapılan vurgu sadece Allah’a sığınma manasına değil bu sığınma anını da vurgular, oraya dikkat çekilir, çünkü bu an kerb anıdır. Kerb, ‘meşakkat, endişe, üzüntü, acı’ gibi manaları olan bir kelimedir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 153)

Buradaki وَ harfi, Musa (as)’ın Firavun’a karşı red ifade eden bu sözünün tek bir zamana mahsus olmadığına delâlet eder. Buradaki atıf fasl ve vasl kaidelerinde olduğu gibi, bir kelamın kendisinden kaynaklandığı bir kelama atfı manasında değildir. Yani, bir kelamın bir kelama atfıdır, ama bu atıf fasıl ve vasıl konusundaki kaideye uygun olan şekilde değildir. Ayrıca bunda şu manaya da işaret vardır: Musa (as) Firavun’un sözünü duymuştur, ama Rabbine sığınırken, kendisini şüpheler sarmış biri gibi sığınmamıştır.  (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 148)

Hazret-i Musa, bu bedduasında, Firavunu açıkça zikretmemiştir. Çünkü bazı bakımlardan onun, Musa (as) üzerinde, terbiye etmiş olması sebebiyle bir hakkı bulunuyordu. İşte o hakkı gözettiği için, bizzat ve ismen, Firavun'dan bahsetmemiştir.

Firavun, her ne kadar bu fiili açıkça yapmış ise de, Musa (as)'ın, Firavun'un aleyhine bizatihi ismini anarak duada bulunmasında bir fayda yoktur. Tam aksine uygun olanı, bu sıfatları taşıyan herkesin kötülüğünü önleme hususunda, Allah'a sığınmak ve O'ndan yardım istemektir. Böylece bu sığınmanın şümulüne, düşmanlığını izhar etsin, etmesin düşman olan herkes dahil olur. (Fahreddin er-Râzî)

Haberin  إنَّ  harfiyle tekid edilmesi haberin lâzımına yöneliktir. Yani Allah onun güvenliğini garanti etmiştir. Bu tekid, kendisine karşı duydukları şefkat dolayısıyla kavmin bir kısmını veya çoğunu konu hakkında mütereddit menziline koymak içindir. Allah için mütekellim zamirine muzâf olan Rabb isminin gelmesinde O’na sığınmaya ima vardır. Çünkü kul efendisine sığınır. (Âşûr)