اِنَّا لَنَنْصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الْاَشْهَادُۙ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | إِنَّا | elbette biz |
|
2 | لَنَنْصُرُ | yardım ederiz |
|
3 | رُسُلَنَا | elçilerimize |
|
4 | وَالَّذِينَ | ve kimselere |
|
5 | امَنُوا | inanan(lara) |
|
6 | فِي |
|
|
7 | الْحَيَاةِ | hayatında |
|
8 | الدُّنْيَا | dünya |
|
9 | وَيَوْمَ | ve günde |
|
10 | يَقُومُ | (şahidliğe) duracakları |
|
11 | الْأَشْهَادُ | şahidlerin |
|
Allah Teâlâ’nın elçilerine ve inanmış kişilere dünyadaki yar dımı, kendilerine düşmanlık yapanlar karşısında onları er geç zafere ulaştırması veya onlara kötülük eden düşmanlarını çeşitli felâketlerle cezalandırmasıdır; âhiretteki yardımı da onları cennetiyle ve en güzel nimetleriyle ödüllendirmesidir. Bu açıklamalar, Mekke döneminde inkârcıların maddî ve mânevî baskılarıyla büyük acılar çeken müslümanlara teselli ve ümit aşılama amacı taşımaktadır. Bu âyetlerin inmesinden birkaç yıl sonra Medine döneminde müslümanlar bu vaadlerin dünya ile ilgili olanlarına bir bir kavuşmuşlardır (Taberî, XXIV, 74-75; İbn Atıyye, IV, 564).
Zemahşerî 51. âyetteki “şahitler”i “melekler, peygamberler ve Muhammed ümmeti” olarak açıklamıştır (III, 374); Râzî de insanların yapıp ettiklerine şahit olan melek, peygamber ve mümin olarak herkesin kastedildiğini belirtir (XXVII, 76; Muhammed ümmetinin şahitliği konusunda bk. Bakara 2/143).
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 665-666اِنَّا لَنَنْصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الْاَشْهَادُۙ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. نَا mütekellim zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubdur.
لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır. لَنَنْصُرُ رُسُلَنَا cümlesi اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
نَنْصُرُ damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ‘dur. رُسُلَنَا mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ atıf harfi وَ ‘la makabline matuf olup mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası اٰمَنُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.
اٰمَنُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
فِي الْحَيٰوةِ car mecruru نَنْصُرُ fiiline mütealliktir. الدُّنْيَا kelimesi لْحَيٰوةِ ‘ın sıfatı olup elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَ atıf harfidir. يَوْمَ zaman zarfı, mahzuf fiile mütealliktir. Takdiri, وننصرهم يوم يقوم (Kalkış gününde onlara yardım ederiz) şeklindedir.
يَقُومُ ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. يَقُومُ damme ile merfû muzari fiildir. الْاَشْهَادُ fail olup lafzen merfûdur.
اٰمَنُوا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi أمن ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
اِنَّا لَنَنْصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ يَقُومُ الْاَشْهَادُۙ
Bu cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
اِنَّ ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden اِنَّ , isim cümlesi ve lam-ı muzahlaka olmak üzere üç tekid içeren bu ve benzeri cümleler çok muhkem cümlelerdir.
اِنَّ ve tekid lamı, cümlede beraberce bulunursa bu cümle, üç kez tekrar edilen cümle gibi olur. Çünkü اِنَّ , cümlede iki kez tekrar gücünü taşır, buna tekid lamı da ilave edilince, üçüncü tekrar sağlanmış olur. Tekid edilen, اِنَّ ’nin ismi ve haberinden ziyade, cümlenin taşıdığı hükümdür. (Suyûtî, İtkan, c. 2. s.176)
Müspet muzari fiil sıygasındaki … لَنَنْصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا cümlesi, اِنَّ ’nin haberidir. Fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.
Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Cenab-ı Hakk'ın, peygamberlere ve onlara destek olan müminlere ahiretteki yardımı, onların mükâfat mertebelerindeki derecelerini yükseltmek ve o müminleri, peygamberlerini arkadaş (ashab), kılmakla olur. Nitekim Cenab-ı Allah, ["İşte bunlar, Allah'ın in'âm ettiği peygamberler, sıddîkler, şahitler ve salih kimselerle birlikte olanlardır. Bunlar ne güzel arkadaştırlar"] (Nisa, 69) buyurmuştur. (Fahreddin er-Râzî)
رُسُلَنَا izafetinde Allah’a ait zamire muzâf olması رُسُلَ için tazim ve teşrif ifade eder.
رُسُلَنَا ’ya atfedilen cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ‘nin sılası olan اٰمَنُوا فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
فِي الْحَيٰوةِ car mecruru, اٰمَنُوا ’ya mütealliktır. الدُّنْيَا kelimesi الْحَيٰوةِ için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
Atıfla gelen وَيَوْمَ يَقُومُ الْاَشْهَادُۙ cümlesinde, îcâz-ı hazif sanatı vardır. يَوْمَ zaman zarfı, öncesinin delaletiyle mahzuf fiile mütealliktir. Takdiri, وننصرهم (Onlara yardım ederiz)’dur.
Muzâfun ileyh olarak cer mahallindeki يَقُومُ الْاَشْهَادُ cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şahitlerden murad, melekler ve Muhammed (sav) ümmetinden olan müminlerdir. (Rûhu-l Beyân - Âşûr)
وَيَوْمَ يَقُومُ الْاَشْهَادُۙ Şahitlerin dikileceği günden murad da, kıyamet günüdür. Bu şekilde ifade edilmesi, nasıl yardım yapılacağını ve bunun, ilk insanlar ile son insanların huzurunda şahitlerin, peygamberlerin tebliği ve kâfirlerin de tekzibi konusunda şahitlik yapmaları şeklinde olacağını bildirmek içindir. (Ebüssuûd)
Yardım edilenlerin resuller ve müminler şeklinde sayılması taksim sanatıdır.
اٰمَنُوا - رُسُلَنَا kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır
Bu intikal kesin bir kopukluk ve istînâf ifade eden fasılla yapılmıştır. Böyle gelen cümleler çoğunlukla önemli bir konudadır ve muhatabın aklına gelebilecek bir soruya cevaptır. Önceki ayetler şiddetli bir azap, müthiş bir yeis ve bozgunluk içindeki halleridir. Bu ayet ise, Allah Teâlâ’nın peygamberlerine ve inananlara verdiği zaferden bahsetmektedir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, C. 1, s. 255)